|
“Eroine mi başlayak baba?”

İyi tanırım ben o adamı. Daha doğrusu, adamın kendisini tanımam ama bu köye geldim geleli, o adamın benzeri o kadar çok adam tanıdım ki, bana meseleyi anlattıkları an o adamı iyice tanıdığımı anladım.

Biraz torpil yaparak diyebilirim ki Ankaralıdır o abi. Ankaralı değilse bile Çankırı, Yozgat, Tokat yahut Sivas gibi Orta Anadolu şehrindendir. Sert ve fazla politik bir Türkiye’de okuması mümkün olmamış, bir esnafın yanına çırak olarak girmiştir. Bıyıkları terlediğinde türlü kavgalara da girmeye başlamıştır. Kimi nam için, kimi şan için, kimi kız meselesi, kimi arkadaş belası derken dayak ata yiye öğrenmiştir raconu. Pantolonun arka cebinde hasmı gelirse kaba etine saplamalık kemik saplı bir pıçak taşımaya başlamış, mahalleden bir kıza, kızın zerre haberi olmadan deliler gibi aşık olmuştur.

Birdi ikiydi, akıllıydı deliydi derken düğünlerde şurada burada “kullanmaya” başladığı alkolü türlü yarasına merhem olacak sanmış, akşamları kah şehri gören tepelerde, kah pavyonlarda, kah türlü batakhanelerde kafayı çekme işini pek sevmiştir.

Çalıştığı esnafın yanından çoktan ayrılmış, türlü çeşitli işler denedikten sonra bir “abi”sinin yanında “ortam kovalamaya” başlamıştır. Gözünü budaktan sakınmadığı için geleni indirmiş, gelmeyeni tokatlamıştır.

Uzaktan sevdiği kız evlenmiş, feleğe küsmüş, alkolü artırmıştır. Anası “evlendirmezsek bu oğlan zayi olacak” telaşıyla nasip üzerine nasip bulmuştur oğluna ama çok zorluk çıkarmıştır bizimki.

Sonunda o baskıya dayanamamıştır lakin. Resmini görüp “bu olsun” demiştir bir kız için, yıkılana kadar sarhoş olduğu bir mahalle düğünüyle dünya evine girmiştir.

Bir ay mı desek bir yıl mı desek evlilik bizimkine yaramıştır yaramasına da yavaş yavaş eski haline dönmüş, kahveydi, birahaneydi, pavyondu derken evin köyün yolunu unutmuştur.

Gel zaman git zaman karısı da “kaderim” demiş susmuş, çocuklarının kaçıncı sınıfta okuduğunu bile bilmeyen bu bitirimin varlığını da yokluğunu da umursamayı bırakmıştır.

Ben böyle tahayyül ettim ama siz bambaşka da hayal edebilirsiniz o adamı. Deyin ki arkadaş kurbanı, deyin ki o yolun yolcusu, deyin ki babadan sebep böyle olmuş, sonuç değişmez. O adam olmuş işte zamanla.

Sonra mutlak surette bu adamın içindeki güzel, cesur, mert adamı gören bir abimiz ne yapıp etmiş, elinden tuttuğu gibi Menzil’e getirmiştir onu.

Durun. Şunun hele bir önüne geçelim. Menzil’e hep öyle adamlar gelmiyordu elbette ama öyle adamların ilk gittiği yer Menzil oluyordu hep. Aman işin burasını iyi anlayalım.

Bizim bitirim abi daha Gavs Hazretleri’ni ilk görmesinde birliğe teslim olan askere dönmüş, hayatı boyunca yaptığı yanlışların tamamıyla dakikalar içerisinde yüzleşmiş, derin bir pişmanlıkla bambaşka bir adama dönüşmüştür o saat.

Teslim olmuştur olmasına, karısının hiç gülmeyen yüzü sonunda ışıldamıştır ışıldamasına, “eli karda gönlü yarda” bir adama dönüşünce hanesine huzur dolmuştur dolmasına ama zamanla bir sorusu oluşmuştur bizimkinin: “Gavs Hazretleri benimle niçin hiç konuşmuyor?”

Elbette sormuştur. Gavs Hazretleri’nin irşadının yöntemlerini anlatmışlardır da ona usulünce. Zihni razı olmuştur ama kalbi bir türlü bu istekten vazgeçememiştir yine de: “Gavs’ım benimle bir kerecik konuşsa, bir sohbet etse.”

Sanki ona öyle gelmiştir ki Gavs Hazretleri kendisiyle iki cümle konuşsa bu dönüştüğü güzel adamdan da daha iyi bir adama dönüşecek. Bambaşka bir hal gelecek üzerine.

Bir gün çorba sırasında Gavs Hazretleri’nin uyuşturucu bağımlılığından bir türlü kurtulamayan insanlara özel olarak sohbet ettiğini, onlara bu musibetten kurtulmaları için nasihat verip dua ettiğini işitmiştir.

Boşa koymuş dolmamış, doluya koymuş almamıştır bir vakit.

O gün ikindi namazının ardından, edepsizlik olacağını da az çok tahmin ede ede, bütün cesaretini toplayıp adeta haykırmıştır: “Bizimle sohbet etmen için eroine mi başlayak baba?”

Bana bunu böylece anlatan abi, şöyle demişti: “Gavs Hazretleri bizim bitirime dönüp öyle güzel gülümsedi ki.”

Meseleyi iyice anlamış, devamını tabii ki sormamıştım.

Hayır, o abinin gönlüne bir kere bile “benimle bir konuşsa” cümlesi düşmemiştir o gülümsemeden sonra. O gülümseme yetmiştir ona çünkü bilinen bir şeydir ki aşkın gören gözlere ihtiyacı olmadığı gibi konuşan dudaklara da ihtiyacı yoktur.

Ve evet, o abi Gavs Hazretleri’nin vefat ettiği haberini alır almaz yola düşmüş, aklında o gülümsemeyle ağlamış, ağlamıştır.

#Ankara
#Sivas
#İsmail Kılıçarslan
10 ay önce
“Eroine mi başlayak baba?”
Turizm uğruna
Mermer atıklarının muhteşem geri dönüşümü
Tasarruf sandığı
ABD-Çin rekabetinde popülizm, korumacılık ve ulusal güvenlik
‘Şişman Kadın’ kim?