|
“Gerçek, bir hikâyeden alınmıştır”

Dört beş gün önce Yetim Vakfı yararına bir yetim mezatı yaptım instagramdan. Bu seferki mezatta toplanan 35 bin lira paranın tamamı vakfın “Okullar Açılıyor İyilik Zili Çalıyor” kampanyasına gitti. Kampanya kapsamında Türkiye dahil 24 ülkede 10 bin yetime kırtasiye yardımı yapılacak. Hatta dağıtımlar başlamış olmalı şu günlerde.

Kampanyada ağırlık Türkiye’den sonra korkunç bir sel felaketiyle sarsılan Pakistan ve bir toz toprak ülkesi haline gelmiş Afganistan’da olacak.

O gün instagramda yaptığımız mezatın gelirini bu kampanyaya aktaracağımızı duyan bir iş adamı arkadaşım “ben bin adet kırtasiye paketi vereyim kampanyaya” dedi. Siz bu yazıyı okurken o paketler Yetim Vakfı’nın deposuna doğru yola çıkmış olacak.

Mezatın ertesi günü Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz beni aradı. Dedi ki “kırtasiye paketleri çantalı mı gelecek, çantasız mı?” “Çantasız” cevabını alınca dedi ki “o zaman iki çantacı var. Onları bir arayayım. Birinden biri bize bin çanta bağışlar belki.”

Akşam saatlerinde tekrar döndü Murat Yılmaz. Dedi ki “abi müjde, iki çantacı abi de biner adet çanta bağışladı. Yalnız küçük ve tatlı bir sorunumuz var şu an. Bize bin paket daha kırtasiye malzemesi lazım.”

Dedim ki “abi, o bin paketi ben kampanya yoluyla toplayayım istersen.” “Olur muydu olmaz mıydı” diye konuşurken bir bağışçıya daha ulaşıldı ve o bin paket kırtasiyeyi de temin ettik.

Sevinçli bir şey oldu elbette. Türkiye’nin dört bir yanında 2.000 yetim çocuk okullarına başlarken birinci sınıf kırtasiye malzemeleri ile başlayacaklar. Küçük gülümsemeleri yetecek de artacak bize. Sevinçli bir şey olmaz olur mu?

Tam o sevinçli günde geldi Faris Muhammed Al-Ali’nin Hatay’da öldürüldüğü haberi. 5 yıldır IHH’nın misafir edip okuttuğu bir yetimdi Faris. Bu sene tıp fakültesini kazanmıştı. Küçük bir tartışmada bıçakladılar Faris’i. Nesebi gayrısahih ırkçılar, Faris kendilerine benzemiyor diye, kendilerinden zayıf diye, öteki diye, mülteci diye öldürüp geçtiler onu.

IHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın sözleriyle söyleyelim: “17 yaşındaki bir gencimizi daha kaybettik. Kendisi şehit evladıydı. Koca adamlar şiddet ve ırkçı söylemleri yaygınlaştırdılar. Bu söylemler yüzünden bu yetim çocuğumuz aramızdan ayrıldı. Çocuklar ölüyor, okula gidemiyor ve hepimiz kaybediyoruz.”

Bir yanda iki bin yetime, yirmi bin yetime, yüz bin yetime; okullar açılırken mahzun kalmasınlar, omuzları düşmesin, kendilerini yenilmiş hissetmesinler diye yetişmeye çabalayan adamlar var. Bir yanda da kendilerini benzemeyeni yok etmeye ant içip yemin etmiş pislikler topluluğu. Hikayemiz bu ve şair dostum Muzaffer Serkan Aydın’ın da dediği gibi “gerçek, bir hikayeden alınmıştır.”

Gördünüz değil mi Ümit Özdağ isimli kendisini tavsif etmek için sözlüklerde uygun hakaret kelimesi bulamadığım faşistin yazdıklarını.

Şöyle dedi: “IHH, Suriyeliler tarafından öldürülen bir tek Türk genci için başsağlığı yayınlamadı. Bunların nüfus cüzdanlarından başka hiçbir şekilde Türklükle ilgileri yok. Aslında Türk düşmanı bunlar.”

Faris’in öldürülmesi yine yetmemiş bu kan emici vampirlere. Mutlaka yeni kanlar aksın ve o kanlar kendi aşağılık çıkarlarına hizmet etsin istiyorlar. Öyle normalleştiriyorlar ki bu yıl tıp fakültesini kazanmış bir şehit evladının, bir yetimin öldürülmesini, kanımız donuyor, insanlığımızdan utanıyoruz artık.

“Bırak konuşsun, bırak havlasın” diyerek atlatamayız bu vartayı. İşte İngiltere’de en önemli vaadi “göçmenleri yollayacağım” olan bir vampir Muhafazakar Parti’nin başına geçti, yakında da başbakan olacak.

Biz bir yandan Ukrayna’daki yetimlerin derdiyle dertlenmeye devam edeceğiz, bir yandan da bu vampirlerin, bu kan sevicilerin, bu aşağılık heriflerin seslerini kesmenin bir yolunu bulacağız. Bir yandan Pakistan’daki selin yaralarını sarmaya devam edeceğiz, bir yandan da bu zalimler güruhuyla, bu alçaklarla, bu nesebi gayrisahihlerle vuruşa vuruşa yeneceğiz onları.

Bir de kalkmış “Türklükle ilgisi yok” diyor. Türkiye’nin ve Türklüğün bayrağını insanlığın yukarısına, en yukarısına diktiğimizi bile bile yapıyor bu alçaklığı.

IHH ile, Yetim Vakfı ile, Kızılay ile, ANDA ile, Beşir ile ve daha nicesiyle dünyanın en ücra köşelerinde, en mahrum ve en mazlum coğrafyalarında Türkiye’nin itibarını tarihindeki en yüksek seviyesine çıkarıyor ve Türk olmanın destanını yazıyor bu iyiliksever insanlar.

Ne olur kanmayın bu alçakların sözlerine. Kimse nasibimizi elimizden almıyor, kimse rızkımıza çökmüyor. Hatta nasibimiz biz bu kardeşlerimize kol kanat geriyoruz diye açılıyor, rızkımız bu insanlarla rızkımızı bölüştüğümüz için bereketleniyor.

Şunun aksini iddia eden yalan konuşuyor demektir: “Vererek, bölüşerek ancak malımızı çoğaltır ve zenginleşiriz.”

Şunu da unutmayın: Faris’in kanını elinde bulunduranlar yarın sizin Türklüğünüzde bir sorun bulup sizi de öldürebilirler. Çünkü bunların düşmanlığı Araplara, Kürtlere, Afganlara falan değil; topyekûn bütün insanlara ve insanlığa.

Dolayısıyla bunları, bu az gelişmiş nesebi gayrisahihleri yenmek zorundayız. Bunun için de dünyanın bütün iyileri birleşmek zorunda.

ÖNEMLİ NOT:
Soracaksınız nasılsa, o halde buradan söylemiş olayım. yetimvakfi.org adresine girip siz de yetim için kırtasiye paketi bağışlayabilirsiniz. Bir Faris’in yerine binlerce Faris’in yetiştirilmesine önayak olabilirsiniz. Ayrıca bunu yaparak hem Allah’ın rızasını hem de Özdağ isimli faşistin öfkesini kazanabilirsiniz. Düşünürseniz, ikisi de çok güzel kazanç.
#Yetim Vakfı
#Pakistan
#Murat Yılmaz
2 yıl önce
“Gerçek, bir hikâyeden alınmıştır”
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî