|
Kalkınma derken

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ortaya çıkardığı maddi zarar şüphe yok ki “korkunç” olarak nitelendirilecek türden. Bir başka daha “şüphe yok ki” cümlesini de hemen peşine kurmam gerekir: Şüphe yok ki Türkiye, bazılarının düşündüğünden çok daha büyük bir ülke ve depremin ortaya çıkardığı maddi zarar zannettiğimizden de kısa süre içerisinde ortadan kaldırılır.

Devletin ve milletin bütün unsurlarıyla alanda olmasının yanı sıra bölgeye gittiğimde gördüğüm temel hususiyetlerden biri de planlama aşamasının baş döndürücü bir hızla ilerliyor oluşuydu. Alternatif yapılaşma alanlarının belirlenmesi, barınma, iş hayatı ve sosyal alanların oluşturulması konusunda toplantı üzerine toplantı yapılıyor ve hemen hiç kimse “bu işlere para yetmez” demiyor.

90’lı yıllardan 2020’lere doğru memleketin yaşadığı büyük dönüşümün bir göstergesi bence bu durum. Deprem yardımlarıyla memur maaşı ödeyen Türkiye’den 13,5 milyon insanı etkileyen bir afetin yaralarını sarmak için “iyi de parayı nereden bulacağız?” diye sormayan bir ülkeye dönüştük.

Bunu tabii ki anlatamıyoruz bazılarına ama gecikmiş, ihmal edilmiş, hatta yok sayılmış bütün “fiziki kalkınma eksikliği” büyük oranda tamamlanmış durumda memlekette. Bu sayede depremin maddi yaralarıyla sandığımızdan daha kolay başa çıkabiliyoruz.

Depremde gördüğüm bir başka net gerçek de şu. 3-4 büyük şehrimiz hariç hemen hiçbir şehrimize “başkanlık sistemi” gelmemiş. Bin yıllık yerleşik ailelerde birikmiş sermaye, bürokrasinin kimsenin ayağına basmama itiyadı ve yerel siyaset çirkinliği üçgeni yerli yerinde duruyor.

Size şehirlerimizdeki iş hayatının kokuşmuşluğunu anlatabilmenin keşke bir yolu olsa. Dümdüz çeteleşen, kendi aptal menfaatleri dışında hiçbir gerçeklikle ilgilenmeyen, şehirlerine gram faydaları olmayan, “sosyal sorumluluk” kavramından işçilerinin düğününe çeyrek altın yollamayı anlayan bir hödüklük biçimi Anadolu’da iş dünyası. “Hiç mi bunun dışında örnekler yok?” diye sormayın lütfen. Unutmayalım ki istisnalar kaideyi güçlendirir.

“Yoğurdu şahane, kaymağı bozuk” olarak çekebiliriz Anadolu şehirlerindeki iş dünyasının fotoğrafını.

Bürokrasiye gelince. “Ankara’dan emir gelmeden inisiyatif kullanamamaları” bir yana asıl sorun “yoğurttan yana değil kaymaktan yana” durmalarındaki çirkinlik bence. Cemiyet yemekleri, tanışlıklar, siyasetle iş dünyasına avantaj sağlamalar falan derken bürokrasi bir türlü kendine gelemiyor Anadolu’da. “Doğru bağlantılara sahip olup görevini sürdürmek” dışında hiçbir şey yapmayan bürokratlarla dolu şehirlerimiz. “Benimle ilgili olarak Ankara’yı aramasınlar da ne olursa olsun” yahut “medyaya haber olmayayım da ne olursa olsun” diye düşünerek çürüyüp gidiyorlar. Elbette bu durumun asıl suçlusu da bütün unsurlarıyla yerel siyaset ve iş dünyası.

Yerel siyaseti ise anlatmasam daha iyi. Dünyanın en önemli meselesiymiş gibi uğraştıkları şeyleri, döndürdükleri fitne-fesadı anlatsam sabahı bulur zira. Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Siyasi partilerin il-ilçe başkanlıklarını kapatmadan düzelmez Türkiye’de yerel siyasetin oluşturduğu büyük çirkinlik. Bürokrasiyi de, iş hayatını da, şehirleri de engelleyen asıl saiktir bence yerel siyaset dinamikleri.

En basit örneği şuradan vereyim. Şehirdeki mama dağıtım işini üstlenemeyen kolpacı sokak hayvanları dernekleri bir partinin il başkanını kafalayıp yanlarına medyayı da alıp tıkır tıkır işleyen bir hayvan barınağını güya basmışlardı. Ortaya çıkan rezil çadır tiyatrosunu size anlatabilmenin imkânı yok ama Türkiye 3 gün boyunca “katliam var” diye konuşmuştu meseleyi. Yerel siyasetin rezilliği o boyuttadır şehirlerimizde.

Seçimler yaklaşırken Türkiye’nin en önemli gündeminin “insani kalkınma” olması gerektiğini tam da bu nedenlerle savunuyorum ben. İstediğim şeyin çok nahif, hatta fazla romantik olduğunu biliyorum ama bu anlamda bir insani kalkınma sağlayamazsak Türkiye’nin sorunları kendi kendini tekrarlayan bir çembere dönüşecek. Hayattaki tek gayesi vekil olmak olan yerel siyasetçiyle, parasına para katmanın dışında hiçbir ahlaki değeri olmayan iş adamıyla, siyasetçinin ve iş adamının emrinden çıkmamayı “başarılı kariyer” olarak gören bürokratla olmaz çünkü.

#Deprem
#İnsani Kalkınma
#İsmail Kılıçarslan
#Sosyal Sorumluluk
1 yıl önce
Kalkınma derken
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu