|
O zaman bu kupa Akşemsettin Hazretleri'ne gelsin

Bir Türk futbol takımının UEFA’nın en büyük organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi’ni kazandığını bir anlığına düşünelim. Düşünemeyiz aslında. Bu futbol düzeniyle, bu adına “süper” denilen çadır tiyatrosu futbolumuzla, bu federasyonla, bu hakemlerle, hatta bu taraftar düzeniyle bizim Şampiyonlar Ligi’ni alacak bir takım çıkarabilmemiz kelimenin gerçek anlamıyla imkansız.

Aslında “düşünelim” dediğim şey gerçek bir şey değil. Başka bir mesele için kullanıyorum o “düşünelim”i.

Bu sene herkes Benzema’nın olağanüstü katkısıyla Real Madrid’in Şampiyonlar Ligi’ni alacağını beklerken finalde öyle olmadı ve Real Madrid, kalecisi ile uzandı kupaya. Uzun yıllardır seyrettiğim en iyi kaleci performansı idi doğrusu.

Şampiyon Real Madrid, doğal olarak çılgınlar gibi kutladı şampiyonluğunu. 29 Mayıs günü taraftarları, ülkenin yöneticileri ve en üst düzey din adamlarıyla bir araya geldiler. Aldıkları kupayı da Madrid’in aziz ve azizelerine adadılar.

Şimdi burada bir durup “bir anlığına düşünelim” dediğim yere dönelim. Bir anlığına, sadece bir anlığına Şampiyonlar Ligi’ni almış bir Türk takımının 29 Mayıs günü çılgınlar gibi kutlamalar yaptığını, taraftarlarının yanı sıra Diyanet İşleri Başkanımız ve Türkiye’nin önemli din adamlarıyla bir araya geldiklerini, finalde aldıkları kupayı Eyüp Sultan Hazretleri'ne, Akşemsettin’e, İstanbul’un fethine katılan evliyaullaha ve Fatih Sultan Mehmet’e adadıklarını hayal edelim.

Hepimiz biliyoruz ne olacağını değil mi? Onun için işin orasını pas geçip anlatmak istediğimi anlatayım.

Bizimki gibi “bi tuhaf modernleşen” ülkelerin içinden çıkamadığı bir şeydir “bünyeyi rahatlatmak” dediğimiz şey.

Oysa bizim gibi ülkelerin en çok ihtiyaç duyduğu şey bünyeyi rahatlatmaktır. Yıl 2022’de iki taraftan da yobazlık üretmenin memlekete gram faydası yoktur. Ne “bi tuhaf modernleşme” yanlılarının “hayatımız elimizden kayıyor” yobazlığına ne de modernleşme karşıtı tavır sergilemek adına “köylülük” dayatan yobazlaşmaya ihtiyacımız vardır.

Daha sakin ve topu daha geriden oynayabilen bir takım haline gelebilecek bir ülke hayal etmek hepimizin boynuna borçtur böylece.

Her zaman söylüyorum: Bu tansiyon yüksekliğiyle alınacak mesafemiz yok.

Peki “düzelir mi?” derseniz, size derim ki “düzelmez.” Niçin böyledir bu? Çünkü kimliklerimiz öyle sertleştirildi ki oturup sağlıklı şekilde konuşabildiğimiz bir vasatımız kalmadı. Üstelik o vasatı hep başkasının inşa etmesini bekliyoruz. Oysa o vasatı başkası bizim yerimize inşa etmez, etmeyecek.

Bu, burada bir dursun.

Tuhaf bir şey oldu geçenlerde. Melek Mosso isimli şarkıcının konserini iptal ettiler Isparta’da. Tabii beklenen oldu ve birdenbire Melek Mosso isimli şarkıcı “bir özgürlük savunucusu” olarak kahramanlaştırıldı. Muhaliflerin “ne olursa olsun iktidara zarar verelim” tavrı burada bir kez daha devreye girdi ve “kızlar, nerenizi açarsanız açın” diyerek sahneden bütün Türkiye’ye orta parmak gösteren düşük kalite bir popçu birdenbire “özgürlük savunucusu” Jan Dark’a dönüştürüldü.

Hatta “kadın organından logo yapmaya kadar gerileyen” ve böylelikle avcı-toplayıcı döneme bile rahmet okutan Cem Yılmaz “Ortaçağ'a dönmek”le suçladı konseri iptal edenleri.

Yeri gelmişken bir çıkma yapayım. “Her bir sahnesinde kadın aşağılayan Erşan Kuneri isimli rezalete tepki koyan bir kadın örgütü oldu mu?” sorusunu soramayız mesela. Çünkü o Cem Yılmaz. Zelenski’den aldığı ilhamla sıradaki başkan adayımız gibi davranan Cem Yılmaz yani. Lütfen.

Oysa mesele çok basit. Isparta’da Gül Festivali yapıyorsan “toplum ortalamasını gözetmek” isimli bir mekanizmayı çalıştırırsın ve işte o ortalamayı gözeterek Funda Arar’ı, Cengiz Özkan’ı, MFÖ’yü çağırırsın mesela. Böylelikle Melek Mosso kendi marjinalliğinin içinde bir pazar üretir ve o pazara razı olur. Halkın parasıyla düzenlediğin ücretsiz konserine orta parmakçı Melek Mosso’yu davet etmezsin yani. Konu da açılmadan kapanır. Bu kadar basit…

Dahasını söyleyeyim. Isparta’da yetkililer 100 bin lira, 200 bin lira para verecekleri popçuyu davet etmekten vazgeçmişler temelde. “Para benim değil mi kardeşim” demişler aslında. Mesele bu kadar da basit bir yandan.

Dahasını da söyleyeyim mi? Söyleyeyim. Ne yapılmış Isparta’da? Melek Mosso konseri iptal edilince yerine Seda Sayan davet edilmiş. Ört ki ölek. Al birini vur öbürüne durumu ya da.

Düşüklükle düşüklük arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz değil mi? Her defasında bu tercihe zorlanıyor olmamız “sağlıklı” değil zira. Cem Yılmaz’la Şahan Gökbakar arasında bir tercihe zorlanmak zorunda değiliz, Melek Mosso ile Seda Sayan arasında bir tercihe zorlanmak zorunda değiliz. Bundan daha fazlasını hak ediyoruz bence.

#UEFA
#Real Madrid
#Melek Mosso
2 yıl önce
O zaman bu kupa Akşemsettin Hazretleri'ne gelsin
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli