|
Tam buradan


Bi abi vardı.

Kareli gömleğinin boyun düğmesini de ilikleyen, ceketinin dirsekleri yamalı, kalın yün pantolonu iyice kırçıllaşmış, kasketi hafif yan yatmış bir yorgunluktu. Sigarasını çorabının içine koyar, muhabbet koyulunca daha önce onlarca kez anlatmış olmasına aldırış etmeden, aynı iştahla bir askerlik anısı anlatmaya girişirdi. Keyfi gelir, çorabının içinden sigarasını çıkarır “yak bakam bacanak” diyerek dolaştırırdı paketi.

Ne oldu o abiye?

Bi abla vardı.

Epeyce bol diktirdiği çiçekli pazen eteğinin içinde bağdaş kurar, usul usul iş görürken, fasulye ayıklarken yahut erişte keserken komşu kadınlarla uğul uğul dertleşirdi. Oğlunun haytalığını, kızının uçarılığını, kocasının umursamazlığını anlatır, içi hafifçe geçer gibi olduğunda “Allah, şükür Yarabbi” diyerek dağıtırdı yoğunluğunu. Mutlaka bir çeşit yemeği, ya mantısı, ya çorbası, ya böreği mahallenin en lezzetlisi olurdu. Konu komşu özel olarak talep eder, mahalle günlerinde o yemeğini gözlerinde belirgin bir gururla koyardı ortaya.

Ne oldu o ablaya?

Bi kız vardı.

Bileklerinin hemen üzerinde biten düz renk eteği, beyaz yahut açık mavi gömleği, ya atkuyruğu yahut çift örgü yapıp sırtına saldığı uzun siyah saçlarıyla kitaplarını sıkı sıkıya göğsüne bastırır, yürüyeceği yoldan başka yere bakmadan seke seke okuluna giderdi. Güzel olduğunun farkındaydı farkında olmasına ama anasından da, sözü dinlenir güngörmüş mahalle kadınlarından da duyduklarına itimadı tamdı. Güzellik dediğin bir an gibi gelip geçerdi. Allah huy güzelliği versindi. Şu yakışıklı, bu pek tatlı diyerek seçtiğin adamdan bir yol olmayacağı gibi sen güzelsin diye sana heves eden heriften de koca olmazdı.

Ne oldu o kıza?

Bi delikanlı vardı.

Beyaz gömleğine sigara külü konsa delirecek kadar titiz, mahallenin bebelerinin başına bir hal gelse on kişiye tekte dalacak kadar gözü pek, kedinin köpeğin, kurdun kuşun rızkını kovalayacak kadar merhametliydi. Gündüzleri tezgâhtar olarak çalıştığı mağazaya gider, ağzı gevşek mesai arkadaşlarına yahut Allah muhafaza, bir kâğıda telefonunu yazıp eline sıkıştıran arsız kadınların tarafına bir kez olsun dönüp bakmışlığı yoktu. Elbet karşısına bir pirüpak, bir terütaze çıkacak, “Allah’ın emri Peygamberin kavli” denilip o işler de bir hale yola konulacaktı. O vakte kadar uzaktan sevmelerin vaktiydi. Hakkında “efendi, mert bir delikanlıdır” denmesinden gayrı kafaya taktığı bir şey olmazdı. İyi top oynar, sır saklar, dostluğun her raconunu bilir, posta koyana posta koyardı.

Ne oldu o delikanlıya?

“Sana bana olan ona da oldu / kendi cübbesi altında Cüneyd kayboldu” demiş şair. Sana bana olan onlara da oldu. Her şeyin ve herkesin tıpatıp birbirine benzediği bir yere gelip dayanınca dünya, o abinin, o ablanın, o kızın, o delikanlının esamisi okunmaz oldu.

Gömlek cebinde kalem ve not defteri, pantolonunun arka cebinde namaz takkesi ve mendil taşıyan o adamı en son ne zaman gördük mesela? Çok uzun süre oldu.

Pembe kapaklı bir defterin üzerine muntazam el yazısıyla “şiir defteri” yazıp beğendiği şiirleri oraya rapteden o kızı görmeyeli çok uzun süre oldu.

Hikâyemiz o yüzden yok artık. Herkesin herkesleştiği, tepkilerin, gülüşlerin, ağlayışların, iç çekişlerin bile birbirine benzediği bir dünyada hikâyesiz, çaresiz, ölümü bekler gibiyiz.

Yavaş yavaş çekildiğimiz köşede kendimiz yok artık. Kendimiz, uzun süredir bir başkası ve o bir başkasının tek belirgin özelliği diğer bir başkalarına tıpatıp benziyor oluşu.

Tam buradan yok olacak insanlık.

#Aktüel
#Toplum
#İsmail Kılıçarslan
1 yıl önce
Tam buradan
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP