|
Alemci Mustafa

Sözün başında belirtelim, şapka mühim. İster insanda, ister yazıda olsun, gerektiği yerde şapka kullanmak, gerekmediği yerde kullanmamak zorundayız.

Alemci dedik, çünkü kastımız alem. Şayet âlemden bahsedecek olsaydık, şapka şartına uyardık.

‘Alem’in iki anlamı var dilimizde. İlki, bayrak. Daha yaygın anlamı ise minâre, kubbe, sancak direği gibi şeylerin tepesinde bulunan, hilâl, ayyıldız ya da lâle biçiminde metal tepelik.

Türkülerde de geçer: “Minârenin alemi / Kara kaşın kalemi / Sana güzel dedimse / Yak mı dedim âlemi?”

*

‘Âlem’ denildiğinde ise kastedilen, yeryüzü ve uzayda var olan şeylerin tümü. Bir başka ifadeyle evren, acun, dünya, cihan.

Bunun hâricinde biyolojide “organizma sınıflandırma derecesi” anlamına gelirmiş.

Din açısından bakınca, mevzu çok daha genişler ve derinleşir. On sekiz bin âlemden bahsedildiğini hatırlarsak, bu konuda konuşup yazabilmek için, epeyce dirsek çürütmek gerektiği aşikâr.

Bizim burada bahsettiğimiz alem, minâre ve câmi kubbelerinin tepesindeki metal parça.

*

Kalabalık bir ekiple veya üç beş kişiyle gittiğimiz gezilerde Mustafa Cambaz fotoğraf çekmek için koşturup dururken, çoğu zaman gruptan ayrılır, çıkılmaz sanılan tepelere kalelere tırmanır, bir usulünü bulup minârelere çıkar, inilmez sanılan köprülerin ayaklarına inerdi.

Bir gezide Mustafa elinde koca bir alemle çıka geldi. Alemin boyu bir metreden fazlaydı.

Kocaman gülüşle yaklaşırken “Alemci oldum, alemci” dediğini bugün gibi hatırlıyorum.

Hangi şehrin, hangi ilçesi olduğunu belirtmeyelim, merkezdeki büyük câmi etrafındaki sıra dükkânlardan birinde tek başına çalışan ihtiyar bir usta görmüş.

Arastadaki dükkânın önünde ve içinde boy boy alemler dizilmiş hâldeyken fotoğraflarını çekmiş. Tezgâhında çalışan usta ile sohbet etmiş.

*

Ustanın tek başına olmasından etkilenmiş Mustafa. Yanında bir kalfa veya çırağının olmaması, artık kimsenin çıraklığa heves etmemesi, herkesin okumaya merak salması üzerine konuşmuşlar.

“Zaten yakında kapatacağım dükkânı” demiş usta. “Belki haftaya, belki gelecek ay. Yoruldum artık.” Memleketteki tek alemci olduğunu da söylemiş ki en çok bundan etkilenmiş bizimki. Üzülmüş. “Bundan sonra kim yapacak peki bunları?”

“Ne bileyim! Kim yaparsa yapsın. Benden artık bu kadar. Yoruldum, yaşlandım.”

*

Mustafa boy boy alemlerin fiyatlarını sorup bir tanesini almak istemiş. Hem adam için üzülmüş, hem bundan sonra minârelerin, kubbelerin alemsiz kalma ihtimaline.

İmkânı olsa, dükkân içinde ve önünde dizili ne kadar alem varsa hepsini alacak kıvama gelmiş. Ancak bir tanesine yetmiş parası.

“Ne yapacaksın bunu? Sende alemi olmayan bir câmi mi var?”

“Ne bileyim, evde bir yerde durur. Üzüldüm adama.”

Arabada yer ayarlamak zor olduysa da Cambaz alemcilikten vazgeçmedi.

Daha sonra gittiği yerlerde başka ustalar gördüğünü, birkaç tane daha aldığını, evinde duvar kenarına dizdiğini biliyorum. “Vallahi bir âlemsin Mustafa” diyen eşini ikna etmekte zorlandı mı bilmem.

*

Aradan yaklaşık on sene geçtikten sonra, ihtiyar alemcinin bulunduğu ilçeye bir kere daha gittik. Adam çalışıyordu. Yaklaştığımız sırada tak tak tak seslerini duyduk.

“Dur” dedim Mustafa’ya. “Sen gitme.”

Başka bir arkadaşı gönderdik. Ona da aynı şeyleri söylemiş. “Yoruldum artık evlat, haftaya kapatacağım dükkânı. Kalfa yok, çırak yok. Benden başka da usta kalmadı.”

*

Yarın 15 Temmuz. Aziz kardeşim Mustafa Cambaz’ın asıl âleme göç edişinin yedinci yılı. Yoksa sekizinci seneye mi girdik? Karıştırıyorum. Bir şehidin ardından yılları saymak zor. Parmaklarım karıştı. Galiba ben de yaşlandım. Kapatalım dükkânı gitsin.

#din
#Şehit Mustafa Cambaz
#Mehmet Şeker
10 ay önce
Alemci Mustafa
Sosyalizmin Utanç Duvarı’nın yıkılmasının anlamı: Dünya
Enflasyonun önceliği
Kamu yönetiminde pandemi ile öğrenip sonrasında unuttuğumuz kritik bilgiler
Uluslararası hukûkun üzerine düşen gölge
Emperyalizmin küresel hegemonyasının anahtarı: Türkiye’de laik devrim, İran'da “İslâmcı” devrim