|
Atatürk bile memnun kalacaktı

Uzun süre aynı soru etrafında dolandı durdu ekran ahalisi, basın, siyaset âlemi… Aylar yıllar, adayın kim olacağına cevap aramakla geçti.

Düzenli toplantılar yaptılar. Geliş ve gidişlerde uzun uzun tokalaşmalar seyrettik. Masanın şeklinden başlayan tali konular, örtünün uzunluğuna, altında kimin saklandığına kadar didiklendi.

Yedikleri yemekler bile konu edildi. Enginarmış, kerevizmiş, ballı lokma tatlısıymış… Falan.

*

Adaylık için nice isimler geldi geçti, nice babayiğitler heveslendi. Gazlar verildi, umutlar çiçek gibi açtı.

En isteksizler bile sonunda gönlündekini açık etmek zorunda kaldı ve “lâyık görülürse, o görevden kaçmayacağını” beyan etti.

Sanki ateşten gömlek.

Evet, aslında tam anlamıyla öyle ama herkes için değil, o görevi hakkıyla yapabilecek olan için.

*

Toplantılarda adayın kim olacağının konuşulduğunu, hararetle tartışıldığını sanıyorduk çoğunlukla.

Meğer öyle değilmiş.

Kız isteme merasiminde konuya bir türlü giremeyişler gibi bir hava esmekteymiş.

“Ee, havalar da soğudu.”

“Öyle ama artık eskisi gibi kar yağmıyor azizim.”

“Nerede eski kışlar efenim.”

Bütün bu fasıllar “Daha daha nasılsınız”lar ile geçildikten sonra, o rolü üstlenen kişi, boğazını temizleyip “Evet efendiim, sebeb-i ziyaretimiz malûm” demeye cesaret eder ya…

Buraya bile geçilememiş, aylar yıllar boyunca havanda su dövülmüş.

Hiç kimse aday konusunun a’sına bile değinmemiş.

Fuzuli yere fontlarla, puntolarla uğraşmışlar, teferruatta boğulmuşlar. İlkeler milkeler deyip oyalanmış, vakit geçirmişler.

*

Seçilecek aday dendi, geçilecek aday dendi ama uzun süre ortaya bir isim çıkmadı. Tarifle oyalandılar.

O belirsizlik herkesi gerdi tabii.

En çok da masadakileri.

Dahası, adaylık düşüneni. Gözü başka bir şey görmeyeni. Uğruna her fedakârlığa katlanmayı taktik ve vazife bileni.

Yakın çevreden tarifler yapıldı.

Ne kadar dürüst olacağı, koltuğu dolduracağı, görevin hakkını vereceği tek tek işlendi.

Hatta o kadar ileri gidildi ki, adayın ismi açıklandığında, herkes memnun olacaktı. Kimse itiraz etmeyecekti. Edemeyecekti. (Neye güveniyorlardıysa artık.)

Atatürk bile “İşte benim cumhurbaşkanım” diyecekti.

*

Alınız. Buyurunuz. Buradan başlayınız lütfen.

Sonunda açıklandı işte.

Şimdi Atatürk çıksa gelse, “İşte benim cumhurbaşkanım” der mi?

Gelmeyeceğini bilince, konuşmak ne kadar rahat! Yine de varsayıma devam edelim.

O soruya “Evet, öyle der” cevabını veren varsa, ya Atatürk’ü bilmiyordur…

Ya adayı tanımıyordur…

Ya da sayma konusunun işlendiği derse kabakulak olup gidememiş, o yüzden sayı saymayı öğrenememiştir.

Ötesi de var ama oraya hiç girmeyelim. Dayağa, şiddete kapkarşıyız.

Şayet bu ihtimallerin hiçbiri söz konusu değilse, dalkavukluk zirve yapmış demektir.

AVRUPA’YA VİZESİZ

Kemal Bey gelirse, vizeyi kaldıracakmış…

Bu ülkeyi yönetenlerin kararına bağlı sanıyor olabilir mi? Bu kadar cehalet için çok fazla gayret gerekir.

Diyelim Avrupa’dan söz aldı. Olur mu olur. Yine de boş iş.

Avrupalı, sözünde durmama konusunda Kemal Bey ile yarışır. Hiçbiri vizeyi iptal etmez.

CHP Avrupa vizesini kaldırmayı bir yana bıraksın, kaldırabiliyorsa İstanbul’da belediye otobüslerini, metroları düzgünce kaldırsın. Vaktinde kaldırsın. Yolunda yürütsün. Yolculara ittirmesin. İhtiyaca cevap verecek şekilde işletmeye çalışsın.

*

Hepsini geçelim. Her şey pembe, pespembe olsun.

Bütün eleştirilerden vazgeçelim. Eleştiriye konu olanları da yok sayalım.

Dediği gibi vizeler kaldırılsın. O zaman tablo şöyle olacaktır:

Avrupa’ya vizesiz, Diyarbakır’a vizeyle.

Beri tarafta da “verdiği sözler” var çünkü, kapalı kapılar ardında.

Haydi hayırlı yolculuklar.

Gidebilen gitsin, gelebilen gelsin.

#Seçim
#Millet İttifakı
#Altılı Masa
#Kemal Kılıçdaroğlu
#CHP
#Mehmet Şeker
1 yıl önce
Atatürk bile memnun kalacaktı
Son perde
Kusurumuzdan kork yapay zeka!
Yangın ve körük
Söz milletin de ‘millet’ kim?
Aile nasıl kurtulur? Düşen nüfus nasıl artırılır?