|
Cumhurbaşkanı telefonda

Antalya’nın yağmuru meşhurdur. Arabayla giderken yakalanırsanız, sileceklerin en hızlı çalıştığında bile yetmediğini görürsünüz.

Yürürken denk gelirse, elinizde şemsiye bulunsa da hiçbir işe yaramaz.

Bardaktan boşanırcasına değil, kovadan dökülürcesine yağar. Hattâ, varilden dökülürcesine.

*

Geçen gün yine bir yağmur geldi, gitmeyi unuttu.

Kumluca’yı sel aldı. Evler, dükkânlar zarar gördü. Araziler ve seralar da payına düşeni aldı.

Bir habere göre 77, diğerine göre 71 yaşında olan Zülfiye Ceylan’ın pideci dükkânı da selden etkilenmiş.

Gözleri yaşlı Zülfiye Teyze, şöyle anlatıyor:

“Çay geldi, yükseldi, nehir oldu. Çok korktum, çocuklarıma telefon ettim, dua edin dedim. Her tarafı sel aldı, götürdü.”

*

Öğleye doğru bir bakar ki İçişleri Bakanı Kumluca’ya gelmiş. Onu da kendi cümleleriyle aktaralım.

“Bir baktım Soylu geliyor. Sağ olsun yanıma geldi, geçmiş olsun dedi.”

Bakan Süleyman Soylu, telefonuyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arar, Zülfiye Teyze ile konuşturur.

*

Geçmiş olsun dileklerini dile getiren Cumhurbaşkanı, ne gerekiyorsa yapılacağını bildirir.

“Allah razı olsun” diyen Zülfiye Teyze, içinden gelenleri samimiyetle anlatır.

Ne konuştuklarını soran muhabirin mikrofonuna düşüncelerini şöyle ifade eder: “Allah’ım şükürler olsun dedim, arkamızda devletimiz varmış.”

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan müsait zamanda Kumluca’ya geleceğini söyler, pide sözü alır. “Ellerinden öperim” diyen Cumhurbaşkanı’na teyzemiz “Senin yiyeceğin pide olsun” cevabını verir.

Yakın zamanda Zülfiye Teyze ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pide sofrasında sohbet ederken göreceğiz demektir.

Kendi elleriyle yaptığı pideleri ikram edecek ve bugün yaş döktüğü gözleri o gün gülecektir.

*

O pide davetlerinin, bir bardak çay davetlerinin ne kadar önemi olduğunu hepimiz biliyoruz.

“Tayyip Dedeee” diye bağıran küçüklere “Efendiiim” diye verilen cevapların kıymetini de.

Yediden yetmişe hattâ (Barış Manço’nun ruhu şad olsun) yediden yetmiş yediye kendisine seslenen, kucak açan herkese, aynı sıcaklıkla cevap veren bir Başkanımız var.

*

O yüzden “Allah sana ömür versin” diyor Zülfiye Teyzeler, “Benim ömründen alsın, senin ömrüne eklesin” diye tamamlıyor sözlerini.

Zülfiye Teyzeler bir tane, iki tane değil, milyonlarca.

*

Zülfiye Teyze’nin “Dünya durdukça var olsun” dediği devlet, onu ve zarar gören hemşehrilerini yalnız bırakmamıştır.

“Devlet-i ebet müddet” sözü, bugünün lisanıyla ancak bu şekilde dile getirilebilir.

*

Ülkenin hangi köşesinde afet yaşanırsa, devlet oraya saniyesinde koşar. Koşmalıdır. Koşmaktadır.

Hem teknik ekipler, yardım kuruluşları vakit kaybetmeden afet bölgesine gider hem en üstte görev yapan yöneticiler.

Sel, deprem, büyük çaplı yangın her ne ise fark etmez, yaralar derhal sarılır.

Tarihinin en büyük depremi ülkenin en kalabalık bölgesindeki şehirleri yerle bir ederken, başbakana haber verilmediği, uykusunu bölmeye kıyamayanların sabahı beklediği zamanlar geride kalmıştır.

NE KARARLAR GÖRDÜK, ZATEN YOKTULAR

Kritik zamanlarda, kritik kararlar, kritik sonuçlar doğurur. Bir de Pınarhisar seçilirse, tadından yenmez.

Şiir okumakla hakaret etmek aynı değil ama ahali netice itibariyle algıya bakar.

Bir mağdur çıkarmak, böyle bir şey işte. Neyse ki kesinleşmiş değil. Daha istinaf ve Yargıtay safhası var.

Burak Haktanır, “Verilen cezaya üzülmesi gerekenler seviniyor, sevinmesi gerekenler üzülüyor” deyince, Fikri Akyüz şöyle yorum yaptı:

“İstanbul’da radikal bir icraatı olmayan, hata üstüne hata yapan Ekrem İmamoğlu’nu kim sevindirmiştir? Nasıl sevindirdiğini biliyorum da niye sevindirmiştir?

Üzülmesi gereken sanık niye sevinmektedir? Sevinen şikâyetçi taraf, üzülmesi gerektiğini niye fark edememektedir?

Nedir?”

Buradan bakınca şudur: Ekrem Bey erken sevindi. Meral Hanım epeyce acele etti.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Antalya
#Ekrem İmamoğlu
1 yıl önce
Cumhurbaşkanı telefonda
Suyu arayan kadın
Muhsin Namcu: Her zaman çok üzgünüm
Üç öykü
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet