|
Geç kardeşim

Trafikte kural ihlali haddinden fazla.

Hatalı sollama… Aşırı hız… Kırmızıda geçme… Diğer araçların hakkına saygısızlık… Trafik akışını tehlikeye sokma… Makas… Yüksek sesli müzik… Emniyet şeridi ihlali…

Sol şeridi devamlı işgal etme… Sis yokken sis farı yakma… Biri aşağı biri yukarı bakan ayarsız farlar… Yayalara savaştaki düşman askeri gözüyle bakma…

Park yasağına uymama… Ani manevra… Dönülmeyecek yerden dönme… Dönülecek yerden dönmeme… Ters yönde, babadan kalma tarlasında gider gibi ilerleme…

Sağ şerit boş olduğu hâlde, ortadan, kimseyi umursamadan, yol sadece kendine aitmiş gibi tıngır mıngır gitme…

Böylelerini görünce insan kısmı üzülmekle kalmıyor. Peki ne yapıyor? Seçenekler az sayılmaz. Burada tek tek zikretmeyelim.

Son zamanda o kural ihlal edenlerden bazılarının, deprem bölgesinden bir şehrin plakasını taşıyan araç olduğunu görünce, içimden korna çalmak bile gelmiyor. (46, 44, 31, 02, 01, 21, 27, 63, 79, 80 ve 23)

Tam aksine, “geç kardeşim” diyorum. O duymasın, ziyanı yok.

Bakıyorum, çoğu -duymuş gibi- beş puan ile cevap veriyor.

AĞIR ÇEKİM İNTİHAR

Bu deprem bize bir kere daha gösterdi ki bina yapmayı bilmiyoruz. Aşırı umursamazlık, vurdumduymazlık, bencillik, kural tanımazlık, aç gözlülük ve ahlâksızlık gırla gidiyor…

Van’da kahvaltının kralı “Bak Hele Bak” diyen Yusuf Konak anlattı geçenlerde. “Bu memleketin üç E sorunu var” dedi. Nedir diye sorduk, parmaklarını göstererek saydı. “Eğitim, Ekonomi, Ehlâk.”

İşte mevzunun özeti bu.

Ahlâk yoksa, diğerleri olsa da fark etmez.

Çürük binalar yapıyoruz. Zemin şartlarını dikkate almıyoruz. Denetimden anladığımız kuru bir imzadan ibaret.

İmza ıslak fakat hakkını vererek atmayınca, denetimi kuralına uygun yapmayınca, o imza ıslak olmaktan çıkıyor, bir anda kuru imza hâline geliveriyor.

Öyle olunca da yaptığımız en kestirme tabirler gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “Hayın, kötü evler” ile “Hayın, kötü dükkânlar”.

O binaları kullanmak, bir anlamda ağır çekim intihar.

Dere yatağı olduğunu bile bile yapılan binanın risk altında olduğunu görmemek, bilmemek, söylenince de anlamamak, başka nasıl izah edilir?

*

Sonra günün birinde deprem olunca binalar yıkılıyor. Şehirler yerle bir oluyor. Acaba neden?

Yüz yılın afetiymiş, bin yılın afetiymiş… Orası öyle. Fakat hiç yıkılmayan, yerinden kıpırdamayan binalar da var. Züccaciye dükkânında bile tek bardak kırılmaması, (hem de depremin tam ortasında) bizim için ibretlik bir tablo.

BÖYLE BİR YARDIMLAŞMA GÖRÜLMEMİŞTİR

Gelelim yardımlaşma meselesine. Ülkenin her tarafından ve yurt dışından kardeşlerimiz seferber oldu. Kamyonlar, tırlar fren kullanmadan, ayağını gazdan kesmeden deprem bölgesine yardım ulaştırdılar. Görenlerin hayreti kayıtlara geçti. Çocuklar kumbaralarını kırdı, harçlıklarını gönderdi. İhtiyarlar hac parasını, umre parasını. Milyarlar toplandı. Dünya rekoru kırıldı.

Hâlâ yardım toplanıyor. Elbette toplanacak. Üç günlük bir şey değil. Tablo çok acı. İhtiyaç bitmiş değil. Kolay da bitmez. “Bizi unutmayın” diyen depremzede kardeşlerimizin sesi kulaklarımızda.

Bu konu, kısa vadeli, gelip geçici bir ihtiyaç değil. Önümüzdeki zaman içinde daha da artacak ihtiyaçlar. Hep beraber altından kalkacağız inşallah.

Kötü binaları yapanlar da bizim insanımız, görülmemiş şekilde yardımlaşma yarışına girenler de.

*

15 Temmuz gecesi çıplak elleriyle tankları durduran, alçaktan geçen uçaklara terlik fırlatan insanlar da aynı kişilerdi. Bizim insanlarımız. Kardeşlerimiz. Kader ortaklarımız.

O zamanlar da kurallara aykırı davrananlara korna çalmaya hazırlanan elim hep havada kalıyordu, hep.

#deprem
#çürük binalar
#Afet
#Emniyet Şeridi
1 yıl önce
Geç kardeşim
Bayram neşesinin dışında kalmamak, lâkin içine de girememek...
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…