|
İstanbul adayları ‘düelloya’ nasıl hazırlanıyor?

Bizim millet tartışma programlarını sever.

Bunun bir kültürü de oluşmuş durumda.


Sorunlar olsa da, Türkiye’de isteyen herkesin sesini duyurabileceği, ya da sesinin duyurulmasını isteyenlerin ulaşabileceği medya çeşitliliği varlığını koruyor.

Hasbelkader 23 yıllık tecrübem, izleyicinin kimi yayına çıkardığına değil, yayına çıkardığın kişilerin ne dediğine baktığını söylüyor.

Siyasi nitelikli programlar için bu durum, fazlasıyla geçerli.

Uzun süredir yolunu gözlediğimiz bu türden bir yayını kısmet olursa önümüzdeki Pazar günü izleme şansı elde edeceğiz.

Ak Parti aday Binali Yıldırım ile CHP adayı Ekrem İmamoğlu, karşı karşıya gelecek, kozlarını paylaşacak.

Yıldırım, karşılaşmanın
‘Deplasmanda’
oynanacağının farkında.

Moderatör olarak üzerinde mutabakat sağlanan İsmail Küçükkaya ile ilgili dün söyledikleri, bunun işaretlerini taşıyor:

“Kim olursa olsun vız gelir tırıs gider. Önemli değil. Hiç kimse hiçbir bahanenin arkasına sığınmasın. Elhamdülillah alnımız ak başımız dik”
dedi.

İsmail Küçükkaya’yı Ankara’da gazetecilik yaptığı günlerden tanıyorum.

Böyle bir program için ismi üzerinde anlaşılması, kendisi için önemli bir paye, aynı işi yapan başkaları için de gıpta edilecek bir gelişme.

Ama bu durum, kendisinin ağırlıklı olarak CHP seçmenini mutlu edecek yayınlar yaptığı, izleyicilerinin büyük bölümünün o kesimden olduğu, haber ve sunum tercihi yaparken de aynı çevrelerin hassasiyetlerini önceleyerek hareket ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Küçük bir parantez açayım.

Televizyon yayıncılığı işinde
‘Tarafsızlık’
ifadesi benim anlayışıma göre yerli yerini tam karşılığıyla bulan bir kelime değil.

Herkesin, hepimizin bir tarafı vardır.

Onun yerine
‘Adil olma’
ilkesini daha değerli bulurum.

Pazar günkü yayında İsmail’e düşen temel görev, iki isim arasında adaleti sağlamak olacak.

Bunu yapabileceğini düşünüyorum ve kendisine başarılar diliyorum.

Program moderatörü ile ilgili bir sürü laf ettik ama Pazar günü iki adayın nasıl bir performans sergileyeceği çok daha büyük önem taşıyor.

Ak Parti adayı Yıldırım, başlangıçta elde ettiği şöhret ile yaptığı işin niteliği arasında hak edilmemiş büyük uçurumlar bulunan bir başka ismi, Uğur Dündar’ı önermişti.

Pazar günü kendisiyle buluştuğumuzda, bu önerinin
“Deplasmansa deplasman her türlüsüne hazırım”
anlamında bir meydan okuma mı olduğunu sormuştum.

Binali bey şöyle demişti:

“Kimin nasıl algıladığı benim açımdan çok önemli değil. Benim tavrım açık ve net. Bu işte herhangi bir senaryo ve kurgu yok. Açıkça bir teklifte bulundum. Sağ olsun, önce Uğur Dündar kabul etti. Ama sonra bir şeyler oldu ve böyle bir karar verdi. Canı sağ olsun”

Kendisinin aynı bağlamda konuşurken kullandığı şu ifadeleri de kayda geçirelim:

“Sağ, sol fark etmez. Bizim taraf, sizin taraf demiyoruz. İstediğinizi seçin, biz İstanbul’u konuşalım.”

Dün, Ak Partili Mahir Ünal ile birlikte ortak yayın görüşmelerini yapan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ı da aradım, hem yayın formatı hem de hazırlıklarla ilgili sorular sordum.

“Mahir beyle mutabakata vardıktan sonra teknik ekibe bu işi devrettik. Sorular, süre vb. konularda onlar moderatör ve adaylarla çalışmaya devam edecek”
dedi.
“Nasıl bir strateji izliyorsunuz”
diye sorduğum Altay,
“Ekrem beyle henüz konuşmadım ama biliyorsunuz bu tür programlarda herkesin adaylardan beklentileri vardır. Burada bir adım öne geçen, bu beklentilerin biraz üzerine çıkan kazanır”
dedi.

Doğru evet, büyük ihtimal, bir adım daha fazlasını atabilen bu yarışın galibi olacak.

Hedef kitle İstanbul seçmeni olduğuna göre, hatta daha daraltılmış hedef kitle, kime oy vereceğine ya da sandık başına gidip gitmeyeceğine o gün itibarıyla karar vermemiş olanlar olacağına göre, adayların bu kesimlerin sorularına ikna edici yanıtlar verip veremeyeceği büyük önem taşıyacak.

Sorulur mu bilmiyorum ama Yıldırım ve İmamoğlu’na yöneltilecek iki sorunun çok değerli olduğunu düşünüyorum.

İmamoğlu’na;

“Oylar sayıldıkça büyük çoğunluğu neden Binali Yıldırım’ın hanesine sayıldı, bütün oylar sayılsa daha iyi olmaz mıydı”
sorusu.
Yıldırım’a;
“Aynı sonuç, yani binde 1,3’lük fark sizin lehinize çıkmış olsaydı seçimler yine tekrarlanır mıydı”
sorusu.

Adaylar bu iki soruya da daha önce muhatap oldular kendi cevaplarını verdiler.

Verilmiş olan o cevaplar üzerinden benim kişisel bir kanaatim de oluşmuş durumda zaten.

Ama önemli olan, oy tercihini hala netleştirmeyen ve belki de bu sorulara verilecek cevaplarla ikna olmaya açık halde bekleyen bir bölüm İstanbul seçmeni üzerinde nasıl bir iz bırakılacağı.

#İstanbul
#Binali Yıldırım
5 yıl önce
İstanbul adayları ‘düelloya’ nasıl hazırlanıyor?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle