|
Kiraya verilmiş kafalar

Bizim hoca bir hatırasını anlattı. Yirmi küsur yıl kadar önce bir yerde müftü iken, bir mesai arkadaşı çok sinirli halde yanına gelir. Burnundan solumaktadır.



– Hayırdır hocam, bu ne hal? Kim kızdırdı seni?

– Sorma hocam… Mübarek bayram sabahı, az daha evlat katili olacaktım.

– Allah korusun. Sen hep sakin, kendi halinde bir adamsın. Nasıl bir şeyle karşılaştın ki?

Anlatmaya başlar:

– Sabah bayram namazından sonra evde kahvaltıya oturduk. Hanım bir mevzu açtı. Herkes fikrini söylüyor, ben de kendi fikrimi söylemeden önce, büyük oğlanın ne düşündüğünü öğrenmek istedim. O ne dese beğenirsin?

– Ne dedi?

– Bilmem, dedi. Nasıl bilmezsin, diye çıkıştım. Küçük yaştan itibaren güzel bir terbiye vermişiz. Hafız olmuş. İmam Hatip’ten sonra mühendislik okumuş, bitirmiş, işe başlamış. Ben bilmem, diyor. Söyle düşünceni, dedim. O konuda konuşmak istemiyormuş. Neden, diye sordum. Takılmış plak gibi tekrarlayıp duruyor. Ben bilmem, abiler bilir. Onlara soralım... Nasıl tepem attı. Kim ulan abiler, diye boğazına sarılmışım. Nasıl oldu anlayamadım. Biz bunun için mi okuttuk seni? Bunun için mi hafız oldun, mühendis oldun? Elimden zor aldılar. Bir abiler tutturmuş, başka bir şey demiyor koca herif. Durup dururken evlat katili olacaktım. Hâlâ elim ayağım titriyor.

*

Hoca dedi ki, çocuklarınızı yetiştirirken, onların beyinlerini başkalarına kiraya vermemeleri gerektiğini de öğretin.

Anlaşılmıştır.

*

Kafaları, beyinleri kiraya verilmiş olanlar, o kadar çok ki.

Say say bitmez.

O kafaları sahiplenerek kullananlar, kimi zaman mal sahibine (mal burada kafa oluyor) ücret ödeme yerine farklı seçenekler sunabiliyor.

Mesela, onlara da kiralayacakları başka kafalar teklif ediyorlar.

Seç beğen al, bir sürü kafa.

Silsile böyle devam etmeye müsait.

Hatta, müsait oğlu müsait.

*

Alan memnun, veren memnun. Kira bedeli olarak bir takım hikâyeler…

Yönlendirme maksatlı bir takım hikâyeler…

Moral verme gayesiyle bir takım hikâyeler…

Görevlendirme niyetiyle bir takım hikâyeler…

Anlat anlat bitmez. Gerçekti, değildi, kimsenin umurunda değil. Sorgulanması zinhar düşünülemez.

Böyle böyle, çömezler bir vakit sonra abi oluyor.

Saadet zinciri yöntemi. Bul on kişi, bir kademe yüksel. Böyle mi acaba?

Onlar da onar kişi buldu mu, sen yukarı doğru tırmanırsın. Hiç yanlış yapmadan çık çıkabildiğin kadar.

*

Yukarı doğru yükselenlerden birinin anlattığı hikâyeyi kayda almışlar, kendi ağzından dinledik.

Bakın neler söylüyor:

“Hacdan dönüşte arkadaşlara sordum: nasıldı, hac nasıl geçti? Dediler: hacda seni gördük.”

Böyle başlıyor. Bunu duyunca, çok edepli bir tepki vermiş. “Yok deve” demiş. Neyse, araya girmeyelim, anlatmaya devam etsin.

“Yok deve, dedim. Ben hacca gidemedim, umreye de gidemedim. Nasıl görüyorsunuz beni? Vallahi billahi yemin ettiler. Beni görmüşler. Beni nasıl görüyorsunuz? Benim ruhum benden habersiz işler yapıyor. Acaba hacca gitmiş olabilir miyim, diye şüphelenmeye başladım. 2009’da ben Araf’a ve Cennet’e bir yolculuk yapmıştım rüyet olarak. Acaba Cennet’te Kâbe’nin şeyi var, izdüşümü var. Oradan geçerken arkadaşlar görmüş olabilir mi, diye şey yapıyorum, yani teori üretmeye çalışıyorum…”

*

Buyurun, buradan yakın.

Ruhu ondan habersiz işler yapıyormuş. Cennet’e yolculuk falan… Bak şu kerataya.

Hepsine inanarak anlattığını, dinleyenlerin de inandığını varsayacağız ama vıcık vıcık olduğu için zorlanıyoruz. Varsaymak bile mesele.

Basit bir örnek verelim. Filanca Ankara’ya gittiğinde, orada falancayı görse, dönüşte karşılaştıkları zaman “Seni orada gördük” mü der, yoksa “Orada görüştük ya” şeklinde mi cevap verir?

Ötekiler onu görmüş de beriki onları görmemiş mi? Nasıl oluyor? Sesleniverseler… Olmuyor mu öyle? Çok kalabalıktı zaar.

#Hoca
#Hatıra
5 yıl önce
Kiraya verilmiş kafalar
İslam İşbirliği Teşkilatı liderliğinde Erdoğan farkı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü