Bunun nedeni ise, Aykaç’tan öğrendiğim üzere şudur:
British Müzesi uhdesindeki görsellere, ne mütercim-müellifinin ne de orta sermayeli bir yayınevinin ödeyemeyeceği nispette çok yüksek bir bedel istemiş. Muhtelif yazışmalardan sonra Aykaç’ın kitabını salt kültürel maksatla yayınlayacağını beyan etmesiyle, British Müzesi sembolik bir bedelle telifi vermeyi kabul etmiş. Metinlerin telifi de buna göre kolaylaşınca, eserin yayınlanması mümkün hale gelebilmiş.
Kitabın baskı işlerinin bitmesi, Kovid salgının yoğunlaştığı günlere denk gelmiş. İlk planda ulaştırılmasının düşünüldüğü yerler olarak üniversite kütüphanelerinin online ders nedeniyle kapalı olması, –kitabın hak ettiği güzel karşılığı tam bulamayacağı endişesiyle– bir süre daha dağıtılmaksızın bekletilmesini gerektirmiş. Ancak bu, kitabın yayımının şu ya da bu yolla duyulmasına mâni olmadığı içindir ki, ben kendi adıma ayrıntılarını paylaştığım hikayeyi öyle yaşadım.
İşin özünü ise asıl MMG’nin güzel gayreti ve fedakarlığı oluşturmaktadır. Zira, erken devir İslam mimarisi konusunda yerli sanat tarihçileri tarafından da yaklaşık seksen yıldır tekrarlana gelen Oryantalist yanlışların düzeltilmesi MMG’nin bilinçli bir seçimidir; kitabın basım ve kargo dahil her türlü masraflarının üstlenilmiş olması, sivil toplum kuruluşlarının vermekten çok almaya alıştıkları şu devirde kolay rastlanılabilir bir fedakârlık örneği de değildir.
Nitekim, nitelikli bir grafik-tasarımla; kaliteli bir kağıt, özenli bir baskı ve ciltle kitaplaştırılan Creswell’e Göre Erken Devir İslam Mimarisi, edindiğim son bilgiye göre, şu an itibariyle Türkiye çapında ilgili kişi ve kurumlara, özellikle mimarlık fakülteleri olan ve müfredatında İslâm sanatları tarihi dersi bulunan yüz elliden fazla üniversitenin kütüphanesine, büyük şehirlerdeki on beş merkezî kütüphaneye ve konuyla birebir ilgili yüzden fazla akademisyene bilâbedel ulaştırılmıştır.
Dolayısıyla Kavuklu cihetinden hikâyenin tam yönü bu olup, Pîşekâr’ın hikâyesi de ferdî olması bakımından, asla birilerini ilzam etmeye yönelik değildir.
Bu yazım dahil, bir kitap hakkında üç yazı yazışımı abartılı görenler olabilir. Bence mezkûr kitap, konusu ve tashih gayesi itibariyle birkaç köşe yazısından çok çok daha fazlasını hak etmektedir.
Meşhur Çin Seddi’nin Türklere karşı yapıldığına dair yakıştırmaları Fransız ve Rus Türkologlardan, Müslüman mescitlerindeki mihrabın, kubbenin, nişlerin, minarelerin… Hristiyanlardan alındığına dair yakıştırmaları da Oryantalistlerden öğrenmekle kalmadık, bu yakıştırmaları çürümüş bir sakızı çiğner gibi yıllarca çiğnedik.
Şimdi Aykaç’ın çalışması vesilesiyle buna “dur” diyoruz ve “dur” diyenleri de sevdiğimizi söylüyoruz.
Mesele bundan ibarettir.