|
Kadim şehirlerin hatıralarıyla yaşamak
Doğurganlık ve besleyicilik gibi cinsiyet özellikleri; merhamet, koruma, toplama ve eğitme gibi bir erkeğinkinden daha fazla gelişmiş olan fitrî nitelikleriyle bir
anne
lik mecazına yaslanır şehirlerin varlığı.
Şehir isimlerinin Arapça başta gelmek üzere belli başlı dünya dillerinde
müennes
olmasının sebebi de budur; o her durumda temsili bakımından kadın, fonksiyonları bakımından annedir şehirler.
Fetih
kelimesinin anlam yelpazesini genişlik de son tahlilde buradan doğar: Erkeğe göre toprağa daha yakın olan kadın, toprağın ürün için munisleştirilmesine eş bir gönül taşır; kalbi baskıya, hisleri zorlanmaya karşıdır, çünkü bu iki yönden de çok kırılgandır ve çiğnendiğinde kendini çiçeklerin yetişmesine kapatan toprak gibi sevgiye, ülfete, ünsiyete ve aşka kendini kapatır.

Bunları neden söylediğimiz sıcak gündemimizden bellidir. Kadim şehirlerimizden on birinin maruz kaldığı yüzyılın depremini, nedenlerini, sonuçlarını ve yeniden inşalarını konuşmaktayız ve belli ki uzun bir süre daha konuşacağız.

Çünkü annelik ve
kadimlik
esasında on bir şehirde neyi kaybettiğimizi bilmeden onları kendi manalarına benzer şekilde yeniden inşa etmeyi bilemeyiz.
Benzer
kelimesini kullanıyoruz çünkü ilahî yaratmadan pay alan insan yapımında
tekrar
yoktur ancak uzak veya yakın geçmişte vuku bulmuş bir tekrarın kılık değiştirmesinden ibaret olan her
yeni
(lik)te öncekine göre bir benzerlikten ya da uygunluktan söz edilebilir.
Bu durumda,
Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli
’yle ilgili çalışmaların başlatıldığı şu günde, kadim şehirlerin formlarını yaşatmanın ya da en azından onların hatırlarıyla yaşamanın nasıl mümkün olacağını da düşünmemiz gerekir.
Her şeyden önce
kadim
ile
eski
lik,
anne
likle
tabiata hükmetme
arasındaki farkı nasıl konumlandıracağız?

Elbette depremde evsiz kalanları yeni bir yuvaya yerleştirmek konunun en acil yönüdür. Ancak her yuva geleneği, mahfili, muhiti, sanatı ve zanaatıyla… kendi ortamını talep eder. Bu işi uzmanlıklarına havale ettiğimiz teknik ekibin, örneğin modern bir cami yapmaktan bir bauhaus yapmayı anlayan modern ezberlerini bozmak mümkün olabilecek midir? Daha işin başlangıcında bir şehri kadimlik ve hatıra merkezinde yeniden kurabilmek için önce buna uygun bir entelektüel telakkinin olması gerekmez mi?

Bu manada, 1970’lerde Fes şehrinin rehabilitasyonu ile geleneksel sanat ve zanaatların ihyası / yenilenmesi projesinde büyük bir rol üstlenen
Titus
Burckhardt
’ın (v. 1984) şehre dair telakkilerinden şu kısmı (Fes’i Hatay, Urfa… olarak değiştirerek) örnek verebiliriz:

“Şehir beni kendine çekmişti, aynı zamanda benim kendi ruhumdan dışarı taşmıştı, zihnime belli belirsiz üşüşen hatıralar binlerce sureti ile beni sorulara gark ediyordu: Çünkü Fes’e pek aşina idim, onu tanıyordum ve o, gün yüzüne çıkmamış sırlarla doluydu. Bu şehirde başka bir dünyadaydım, bambaşka zamanlarda yaşamıştım; zahiren fakir, batınen ise belki artık yerinde yeller esen Orta Çağ’ın zengin dünyasıydı benim için.

Öyle bir şehir ki yabancıların hükümranlığına boyun eğmiş, yeni, mekanik güçlerin hükmettiği düzeni kabul etmiş, içten içe ise kendisine sadık kalmıştı; çünkü bir zamanlar gençliklerini, bozulmamış geleneğin kurduğu bir dünyada geçirmiş adamlar hâlen ailelerinin reisleri idiler. Onların çoğu için Kurtuba’daki cami ve Granada’daki El Hamra Sarayı’nın ruhu, yeni Avrupa’nın beraberinde getirdiği hükümranlıktan çok daha hakiki ve ruhlarına yakın idi.

Fakat sonrasında çocukluğundan beri Avrupa’nın gücünün parlaklığından gözleri kamaşmış, ekseriyeti Fransız okullarında yetişmiş, içlerinde neredeyse aşılamaz çelişkileri barındıran yeni bir nesil yetişti. Çünkü tüm eksiklerine rağmen kadim bir anlam hazinesi mirasını barından bir hayat tarzı ile, kendini iyi pazarlayan ama metâya ve hazza batmış, kutsal olan her şeyi kötüleyen bir güç olarak modern Avrupa dünyası birbiriyle nasıl karşılaştırılabilir?

O tanıdığım, üstün meziyetli, soyları tükenmeye başlayan adamlar, zahiren yenilmiş gibiydiler ama batınen hür idiler. Genç nesil ise, ülkeleri Fas birkaç yıl önce siyasi bağımsızlığını kazandığında zahiren bir zafer yaşadılar, fakat batınen yenilme tehlikesi altındalar.

Bu sebeple yakından tanıdığım bu şehre içimde bir sıkıntı ile döndüm, çünkü hiçbir şey bir halkın; para, huzursuzluk ve tarumar edilme karşılığında, kendine miras kalan güzelliklerinin çalınmasını seyretmek zorunda kalması kadar insana acı veremez.” (Fes İslam Şehri, Trc.: Ömer Faruk Altıntaş, Albaraka Yayınları)

Doğru soruları sorduğumuzda ancak doğru cevaplara ulaşırız.

#Şehir
#Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli
#Ömer Lekesiz
1 yıl önce
Kadim şehirlerin hatıralarıyla yaşamak
Yunanistan’da ‘sistem’in 48 saati kaldı
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile