|
Kurşun yakacağınıza başınıza kurşun döktürseydiniz

Fiziksel ve ruhsal yetkinlikte müşterek uyumu, dengeyi sağlayabilmiş olan bir insanı sağlam olarak niteleriz.

İri cüsseli birinin bir çocuk kadar korkak; metanetli görünen birinin de bir fidan kadar kırılgan olduğuna çokça tanık olmuşuzdur çünkü.

Bu sebeple birini sağlam olarak niteleme konusundaki zikrettiğimiz uyumu, bizzat hayattan edindiğimiz bir tecrübeyle dolaysız olarak kendiliğinden ararız.

Ayrıca beden esasındaki bu uyum arayışında tıpkı et ve tırnak ilişkisini kurarken başvurduğumuz gibi, fiziksel olanın ne kadar ruhsal ya da ruhsal olanın ne kadar fiziksel olduğunu ölçmeye de kalkışmayız. Çünkü bu bilgi her iki varlığımızda müştereken yerleşiktir.

Örneğin parmaklarımızdan birinin ucuna diken battığında canımızın yandığını söylememiz aynı zamanda orada bir tahribata maruz kaldığımızı da dile getirmemizdir. Acıyanın parmak ucumuz mu yoksa canımız mı olduğunu ayrıca belirtmeye gerek duymadığımız gibi, parmağın sayıya tabi oluşuna karşılık acıyı ölçmeye de kalkışmayız; “çok acıdı deriz” sadece ve bu çokluğun sayıya girmediğini bilerek böyle söyleriz.

Bunlardan baktığımızda zikrettiğimiz uyum şartının ötesinde bir insanın sağlamlığına mutlak olarak hükmetmenin imkansızlığını da yine bizzat hayattan öğreniriz. Çünkü fiziksel ve ruhsal olanın belli durumlara, olaylara, yaşayış tarzlarına göre hangisinin diğerini daha fazla etkileyeceğini ya da belirleyeceğini asla bilemeyiz. Dağ gibi sağlam gördüğümüz biri, -günümüzün moda söyleyişiyle- bir strese yenik düşerek gözlerimizin önünde eriyor olabileceği gibi, çelik gibi iradeli gördüğümüz biri de bilmem ne virüsü tarafından kemiriliyor olabilir. Her iki durum da insan içindir, çevremizde hep vardır ve bizi de kuşatacak şekilde daima var olacaktır. Önemli olan fiziksel ve ruhsal yetkinlikteki uyumun gözetilmesine; şu ya da bu nedenle bunlarda görülebilecek arızların -mümkün olabildiği kadar- zamanında giderilmesine çalışmaktır.

Ancak konunun ferdiyeti aşan şu yanını da ciddiyetle dikkate almamız gerekir:

Kendisine sağlamlık nispet ettiğimiz kişi örneğin ülkenin siyasetinde karşılığı olan biriyse, onun maruz kalabileceği söz konusu arızalar ferdiyeti aşıp, doğrudan toplumsal bir yön kazanabilecektir.

Bunun tipik örneklerinden birine hepimiz elan bizzat tanığız.

İP Başkanı Meral Akşener’in, “… Altılı masa artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Bu masa artık potansiyel adayların tartışılabildiği ortak akıldan çıkmış, tek bir adayın tasdiki haline çalışan noter masasına dönüşmüştür. Biz imzamızın ve sözümüzün arkasındayız. Ancak ne kumar ne noter masasında olmayacağız. Yeni asrı göz göre göre hiç etmeyeceğiz. Milletimizin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz. İnatla ve ısrarla biz demeye devam edeceğiz.” şeklinde sert bir çıkış yapıp, bundan doksan altı saat sonra, bir otel lobisinde kararlaştırılan komik bir usulle masaya geri dönmesinden kaynaklanan ruhsal sarsıntıyı, onun yeni sert çıkışlarından da anlayabiliyoruz.

Yukarıda belirttiğim toplumsallık bağlamında salt bir vatandaş olarak sosyal medyadan Akşener’in kendisine bir baktırmasını samimiyetle talep etmiştim. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyordu. Akşener’in masaya geri dönüp, CHP Başkanı’nın cumhurbaşkanı adaylığının açıklandığı esnada kameralara yansıyan görüntüsü, aynıyla bir insanın fiziksel ve ruhsal yıkıntısının bir görüntüsüydü.

Ayrıca Akşener’i bu hale düşüren şeyleri de tam bilmiyoruz. Kimilerine göre ABD’deki Türkiye seçim masasının şefi, kimilerine göre de o masaya bağlı çalışan Pensilvanya çetesi tarafından azarlanmış olmalıydı. Biz iyi niyetle bunun böyle olmadığını düşünsek de Akşener’in milletçe tanık olduğumuz yıkılmışlığı değişmiyordu:

Yukarıda zikrettiğim ferdi arızaların toplumsal bir yön kazanması durumundan hareketle dile getirdiğim o samimi talepteki haklılığımın ortaya çıkması içinse fazla beklemem gerekmedi.

Akşener, partisinin il başkanlığına serseri bir kurşunun isabet etmesine tepki olarak grubunun toplantısında kürsüye elinde kurşunlarla çıkıp “Bunca engeli aştıktan sonra şimdi bize, bu kurşun mu dur diyecek” diyerek onları yere attı.

Akşener’in dayandığı şeyin çok adi bir vaka olduğu kamunun malumu iken, onun son derece tehlikeli bir simge olan kurşuna başvurarak, Türkçemizdeki o güzel deyimle kurşun yakması, yaşadığı son çelişkili, özürlü, sakat durumların ondaki etkisini belgelemekten başka bir işe yaramadı.

Kurşun yakacağına, gidip başına kurşun döktürseydi hem kendisi hem de siyasi ortamın selameti için daha iyi olmaz mıydı?

Üstelik kurşun döktürmek çok eski bir Türk adetidir.

#İYİ Parti
#Meral Akşener
#Kurşun
#ABD
#Pensilvanya
#CHP
#Kemal Kılıçdaroğlu
1 yıl önce
Kurşun yakacağınıza başınıza kurşun döktürseydiniz
Medeniyetin sütunları: Celâl, Cemâl ve Kemâl yolculukları
Siyasette yumuşama ve müzakere süreci
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…