|
Neden ‘Gayret bizden tevfîk Allah’tandır’ deriz?

HAMAS’ın, ABD-İsrail ablukasını yarmak için Gazze’de başlattığı harekata karşı Batı koalisyonunca başlatılan savaşın planlanmış ve kurgulanmış sonuçlarına ilişkin çeşitli görüşleri günlerdir dinliyor ve okuyoruz.

HAMAS’ın harekatını takiben ABD, İngiltere ve AB gemilerinin Doğu Akdeniz’de Gazze, Lübnan ve Suriye’yi vurmaya uygun bir konumda yerleşmelerine karşılık, “Bu HAMAS’ın harekatından ibaret bir durum değil. ABD ve Batı koalisyonu ya durumdan vazife çıkartarak Mezopotamya’nın enerji hatlarına hakim olacak ya da bunların askeri üssü olarak İsrail’in varlığını pekiştirilecek” şeklinde yorumlar yapılıyor. Hatta savaşta nihai amacın İsrail gazının ABD şemsiyesi altında Avrupa’ya ihracından ve Gazze açıklarındaki muhtemel gaz yataklarıyla bu ihracın sürekliliğini sağlayacak bir ABD limanının kurulmasından dem vuruluyor.

Bunlardan bakıldığında HAMAS’ın harekatı kendiliğinden talileşmekte, Gazze ile Batı Şeria’nın yaşadığı büyük yıkım ve soykırım mazlumların yanlarına kalan tek şeye; daha açık bir ifadeyle harekatın normal bedeline dönüşmektedir.

Batı koalisyonun Gazze’ye adeta yağmur gibi yağdırdığı bombalara rağmen HAMAS’ın hiçbir yardım almaksızın iki aya yaklaşan arslanlar gibi direnişi de son tahlilde bir kahramanlık fantezisine konu olmaktan öteye geçmemektedir.

Bu görüşleri ileri sürenler, konuşanlar ve politik kuşkuları, askeri komploları daha daha derinleştirmek için yırtınanlar gökten zembille inmediler; onlar buradalar, içimizden ses veriyorlar. Diğer bir söyleyişle bunların büyük çoğunluğu Filistin direnişine güya destek veren Müslümanlardan oluşuyor.

Hoş, bu topraklardaki düşünen ve ağızları laf yapan Müslümanların seküler bir dil ile materyalist, kuşkucu, komplocu ve kumpasçı bir aklın tutsağı oldukları zaten artık yadsınmıyor.

Ama yine de hem Müslüman olduğunu söyleyip ya da öyle görünüp hem de böylesi bir durumun taşıyıcısı olmak başlı başına bir çelişkinin, akıl sürçmesinin, gayba inandığını unutmanın, hayatı salt ölümsüzlük rahatlık ve güç ilişkileri içinde algılamanın bir sonucu değil midir?

Örneğin, Filistin’de önceleri kısmen plansız ama 1917’den bugüne kadar İngiltere’nin kontrolünde planlı olarak yürütülen Siyonist işgalin, oradaki hak ehlinin ya da asabiyetleri sahiplerinin canlarına tak ettiği; Siyonistlerin gündelik bir itiyat haline getirdikleri baskıların, tutuklamaların, cinayetlerin, gaspların onların haysiyetlerini kırıp, vicdanlarını kanattığı ve HAMAS’IN tam da bu yüzden yüzyılın birikmiş bir öfkesi olarak ABD-İsrail’e karşı, bunların güçlü ve vahşi olduklarını bile bile isyan ederek, tetiğe tekrar bastığı neden dile daha çok getirilmiyor?

Örneğimizi dini terimlere daha çok başvurarak genişletecek olursak: Filistin’de cihat idrakiyle kurumlaşan HAMAS’ın, zikrettiğimiz nedenlerle cihada yeniden karar verdiğini ve bunun da onun için hak olduğu, salt bu nedenle bile harekatında isabet ettiği neden söylenemiyor?

Bunları derken “Harp hiledir” hadisinin değerini; mazlumları ve sabileri korumanın önceliğini; düşmanın güçlü oluşunu ve ilgili her sebebi kendi çıkarına kullanabilme imkanını elbette göz ardı etmiyoruz ama bunların son ikisinin aynı zamanda ricatı kemikleştirme, zillet içinde yaşamayı kanıksatma araçlarına dönüşebileceğini de görebiliyoruz.

Hal böyle olunca Müslümanların zaten cihat üzere yaşadıkları Filistin’de direnişin en güçlü ve itibarlı ismi olarak HAMAS’ın Allah’tan “Tevfîk” talep ederek mümince, safiyetle, samimiyetle cihat gayretine tutunduğunu neden teslim edemiyoruz?

Kimi okurlarımın, sözümün tam burasında, ‘Gayret bizden tevfîk Allah’tandır’ sözünü kitabının bir yerlerine iliştirmeyi ihmal etmeyen yazarların, onları tanıtma ve bu sayede onlarla -sözüm ona- ölümsüzleşme maksadıyla tıpkı bir bohçacı gibi sabah akşam ekranlara, gazetelere, dergilere, sosyal medyaya koşuşturdukları bir ortamda söz konusu teslimin zaten mümkün görülemeyeceğini, verdiğim örnek için de “Su-i misal emsal olmaz” diyebileceklerini tahmin ediyorum.

Ancak sû-i misalin emsal olmayışı tûl-i emelin sû-i amele eşik olmasına mani değildir ve tûl-i emel yukarıda ima ettiğimiz üzere dildeki sekülerleşmenin önemli sebeplerinden birisidir. Dili sekülerleşen Müslümanın fikrini İslami lûgatla açması ise asla mümkün değildir.

O halde, ‘
Gayret bizden tevfik Allah’tandır
’ dememizin Müslümanlığımızı gösterdiğini ama zikrettiğimiz eğilimlerimizle onun asıl bal kavanozunu dışından yalama fiilimize denk düştüğünü fark ederek, itikaden de son derece değerli olan bu ifadeyi ve eylem niyetini -Müslümanca bir beyan olarak- HAMAS’a mal edemez miyiz?
#Gazze
#Hamas
#Filistin
#Ömer Lekesiz
6 ay önce
Neden ‘Gayret bizden tevfîk Allah’tandır’ deriz?
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek