|
Siyasette yüce hedef sahibi olmak

‘Sath-ı mâil’ ne güzel bir terkip!

Doğan Sözlük
‘Meyilli yüz; bir dağın aşağı doğru alçalan yüzleri’ anlamını vermiş.

Demek ki, bugünlerde sıkça duyduğumuz ‘Seçim sath-ı mâline girdik’ sözü, ufkî bakıştan yani genelden, şeyleri bizzat görmeye yani özele yönelmeye denk düşüyor.

Neticede de olan bu değil mi?

Hırslarını ve kinlerini yoldaş edinip “Tek başımıza iktidara geleceğiz, yüzde bilmem kaç oy alarak filancayı yerinden indireceğiz” diyenlerin, oylarının buçuğa bile erişmediğini görüp, birilerine kuyruk olup kayboluvermeleri bilinen bir durum değil mi?

“Benim partimin oy oranı yüze yirmidir” diye böbürlenenlerin, cumhurbaşkanlığı için adaylık yolunda beş imzayı yan yana getiremeyişlerinden de gerçeği anlamıyor muyuz?

Belli ki, 14 Mayıs’a kadar -Rabbimiz ömür verirse- daha çok şey göreceğiz ve elbette bunları yeri geldikçe -inşallah- bu sütunda yazacağız.

Dağdan aşağı doğru inmek sadece kaslarımızı değil, ruhumuzu da gerer. Varlığımızın nesne ve hal ile en ilginç gerilim ilişkilerinden biridir bu.

Ecdadımızın bizlere miras bıraktıkları binlerce siyâsetnâmeden birine, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” atasözümüzün söyleniş maksadını da gözeterek, söz konusu gerilime geçici bir “es” verelim.

Siyâsetnâmemizin adı: Müellifi bilinmeyen
Tuhfetü’l-Memlûk
’tur.
Yakup Kara
tarafından tercüme edilen bu eser Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları arasından çıkmış.

“Yüce Hedef Sahibi Olmak” başlığı altında şunlar söyleniyor:

İnsanlar içerisinde yüce hedeflere sahip olmaya en layık olan kimse, hükümdarlardır. Hükümdarın hedefinin küçük olması kadar onu zayıflatan bir şey yoktur.

Yüce hedefli olma hususunda duyduğum en güzel söz, bir efendinin oğluna söylemiş olduğu şu sözdür: 

‘Ey oğlum gerek din gerekse dünya işlerinde hedefin asla en büyük gayenin altında olmasın. Akıllı kimse, kendisi için, ancak şu iki konumdan birisine razı olur: 

Ya dünyalık elde etmede en büyük hedefe sahip olma ya da dünyayı terk etme hususunda en büyük hedefe sahip olma.’ 

Büyük hedefli olmayı öven, duyduğum en güzel söz, bir efendinin şu sözüdür: 

‘Onun öyle hedefleri vardır ki büyüklüğünün sonu yoktur. Onun en küçük hedefi bin yıla sığmayacak kadar büyüktür. Onun eli o kadar açıktır ki cömertliğinin onda biri karada olsaydı kara, denizden daha lütufkâr olurdu.’ 

Müberred’in (v. 286/900) anlattığına göre Muntasır (v. 248/862) bir gün Murâbıtlar’dan bir adama beş yüz dirhem verilmesini emretti. Bunun üzerine Ahmed b. Hasîb de

ona şöyle dedi: 

‘Bir hükümdarın binden daha düşük bir sayıyı ağzına alması yahut kalemiyle yazması ona yakışmaz.’

Oğlu Abbas’ın, vekiline şöyle dediği Me’mun’a aktarıldı: ‘Rusâfe’de kıvamını bulmuş bir şekerleme gördüm, ondan bizim için yarım dirhemlik al.’ 

Bunu duyan Me’mun: ‘Biz Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz (innâ lil lâhi ve innâ ileyhi râciün)’ dedi ve şunu ekledi: ‘Eğer Abbas, dirhemin yarısının olduğunu öğrendiyse asla iflah olmaz.’

Hükümdarlar / sultanlar yani yöneticiler hakkında eserde yer bulan atasözlerinden ve yorumlarından bazıları da şöyledir:

“Ya hükümdara ya da denize yakın ol.” 

Çünkü bu ikisinin faydası, yararı ve hayrı çoktur. Nitekim deniz, içinde barındırdığı önemli (nimetler) sebebiyle üzerinde ve yakınında olanları başka kimseye muhtaç bırakmaz ve (bol) ihsanda bulunur. Aynı şekilde hükümdar da halkına ve dostlarına güzelliklerde bulunur (faydalı olur). 

Bir diğer atasözü de şöyledir: 

“Kim hükümdarlığı üstlenirse onu kendine zimmetler.” 

Yani hükümdar, güzel ve kıymetli olan her şeyi kendisi için ister ve bütün bu güzel şeyleri, halkının ve dostlarının ele geçirmesine mâni olur. 

Ebû Ali es-San’ânî şöyle derdi: 

“Kim hükümdarlarla dost olursa hükümdarlar, o kimsenin malını alırlar. Kim de hükümdarlara düşmanlık beslerse onun kellesini alırlar.” 

Diğer bir atasözü de şudur: 

“İnsanlar, hükümdarlarının dini üzeredir.” 

Yani onun mezhebine göre dini benimserler, ancak onun istediği şeyleri yaparlar ve onun örnekliğinde hareket ederler. 

Diğer atasözleri de şunlardır: 

“Hükümdar değiştiğinde zaman da değişir.” 

“Hükümdarın affetmesi, devletin bekasını sağlar.” 

“Hükümdarın sarhoş olması, ayyaşın sarhoş olmasından daha beterdir.” 

“Hükümdarların en kötüsü, suçsuz kimsenin kendisinden korktuğu hükümdardır.” “Hükümdarlar ayrılıkla (hicrân) terbiye ederler fakat mahrumiyetle (hirmân) cezalandırmazlar.” 

“Hükümdarın tiridini bir saniye bile olsa yudumlayanın dudakları yanar,” 

“Yurt (asıl vatan), hükümdarın adil olduğu yerdir.” 

“Sultanın rüzgârı kimine göre meltem rüzgârı, kimine göre ise keder ve felakettir.”

Mevlâ görelim neyler…

#Siyaset
#Seçim
#Oy
#Parti
#Ömer Lekesiz
1 yıl önce
Siyasette yüce hedef sahibi olmak
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar