|
‘Türk ruhu nasıl yapılır?’
Varlık davamız
ın özü değişmedi, özlerdeki sabitlik nedeniyle de

zaten hiç değişmeyecek.

Ama formu, planlaması, uygulaması geçmiş zamanlarda olduğu gibi bizim zamanımızda da değişti.

Nedir varlık davamız?

Varlık davamız güçlü, adil ve fatih bir devlette mümin, musalli ve müteşerri olarak yaşamaktır; yeryüzünü
ahiretin
tarlası
olarak bilip, kendi vaktimizde ve gelecek nesiller için bu devleti ve onun iyi siyasetini güçlü kılmaya ve daha da iyileştirmeye çalışmaktır.

Bu manada zenginliğe ulaşmak, helal olandan çokça kazanmak ve paylaşmak, ahiret esasında gereklidir. Bu bağdan murat dünyada bir emanetçi-misafir olduğunu unutmamak, dünyaya hükmetmek ama asla ve asla ona kanmamak, ona aldanmamak ve onu bir oyun ve eğlenceden ibaret olarak görmemektir.

Yukarıda zikrettiğimiz şekliyle varlık davamızda değişenleri ve değişmeyenleri ihtiva etmesi bakımından bugün sizleri
Şehbenderzâde
Filibeli
Ahmed
Hilmi
’nin,
Özdemir
takma adıyla yazdığı gazete yazılarından oluşan 1913/1924 tarihli risalesindeki küçük kısımla baş başa bırakmak istiyorum:
“Türk Ruhu Nasıl Yapılır?

Onlar (düşmanlar, hainler, sömürgeciler) ne yaptıysa, biz de onu yapmalıyız. Onlar dedelerinin ruhunu buldular. Biz de şimdiki renksiz ruhumuzu dedelerimizin ruhu gibi yani Türk ruhu yapmalıyız. Lakin bunu becerebilmek için peşin, ruhumuzun nasıl yapıldığını yani şimdiki yamalı hırkaya benzeyen ruhumuzun hangi kumaşlardan dikildiğini anlayalım.

Henüz temiz bir beyaz kâğıda benzeyen bir Türk yavrusu, söz anlayacak yaşa geldiği gibi, ona diyorlar ki ‘Müminin dünyası zindan, mümine dünya haramdır!’ Hem de bu sözü Çalab adına, Peygamber adına diyorlar. Demek ki Türk yavrusu (Eğer bu söz bir gerçek düşünce, bir buyruk ise) daha küçük yaşında eziyet çekmeyi, yoksul ve dilenci kalmayı pek olağan ve pek münasip belleyecek ve âdeta dilenciliğe hazırlanacak! Bu sözlerle Türk yavrusuna miskinlik öğretilmiş oluyor. Sıkıntı çeken bir Türk, başka bir manada söylenen bu sözleri şu manada kabul ettiği halde, sızlanmaya ne hakkı var? Sıkıntı çekecek, mademki mümindir, dünyası zindandır, zindanda keyif edilmez ya! Elbette züğürt kalır, bedbaht olur, toprağı elinden gider. Ne zarar var? Bunlar haram olduktan sonra! Varsın o haramlar yani para, kuvvet, şeref, konak, rahat vesaire Yorgi’nin Petrov’un olsun! Bu sözlerin Müslümanlığa (şu manada) bir münasebeti var mı? Asla!

Peygamberimizin, yoldaşlarının tarihini açalım. Ne görürüz? Peygamber yoldaşlarından en büyükleri, mesela şüphesiz on tane cennetlikten birtakımı yüzlerce küheylâna, binlerce köle ve cariyeye, birçok büyük konaklara, bağlara ve çiftliklere, yüz binlerce altına malik!

Acaba büyük adamlar, bu şüphesiz cennetlikler, Müslümanlığı bizim kadar anlamamış mı?

Hâşâ! Elbette onlar bize nispetle çok, pek çok metin ve yüksek Müslümanlar idi. Temiz giyerlerdi çünkü Peygamberimiz: ‘
Çalab, verdiği nimetleri, kulunun sırtında görmeyi sever
’ demiştir. İbadet ederlerdi, lakin dünyayı da unutmazlardı çünkü Peygamber: ‘
Hayırlı kul, dünyası için ukbayı, ukbası için dünyayı feda etmeyendir.
” buyurmuştu. Hepsi çalışıyor ve zengin olmaya uğraşıyordu. Çünkü Peygamber: ‘
Fakirlik, belki kafirliğe sebep olabilir.
’ demişti.

Âh Çalab›ım! Bu sözlerle yoğrulan ruhta vatan muhabbeti, yurt kaygısı olabilir mi? Vatan, dünyadan bir parçadır, dünya ise zindan ve haramdır. Şu hâlde vatanı sevmek, zindan ve haramı sevmek manasına gelmez mi? Bu manâ ile büyüyen zavallı bir ruh, vatanı için ölmek istemez, pek bellidir ki vatanını sevemeyenin, vatanını korumak için ölmesini bilmeyenin elinden vatanını alırlar.

Acaba ilk Müslümanlar böyle mi düşünüyorlardı? Yine hâşâ! Onlar dünyanın büyük bir parçasını ‘vatan’ yaptılar. İran’a saldırdılar, Şam ilini aldılar, Mısır’ı yakaladılar, Afrika içlerine, Asya göbeklerine yayıldılar. Her toprak kabzasını (tutamını) kanları pahasına aldılar, binlerce şehit oldu, binlercesi gazâ yollarında düştü. Acaba maksatları haram toplamak, zindan çoğaltmak mıydı?

Tekrar hâşâ! Onlar viraneleri mamur ettiler, çorak yerleri bahçe yapılar.”

Filibeli’nin yüz yıl önceki seslenişinden bu paragrafları sunmakla yetiniyorum.

Kendisi varlık davamızın dününe ve bugününe ışık tutan gazete yazılarından derlenmiş olan
Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor?
(Hzr.: Eren Yavuz, Büyüyenay Yayınları, 2022) adlı risalesini her vatanperverin okumasını istiyor.
Türk
ağlayışı
olarak da adlandırdığı bu risalesinde bilhassa Türklere ve Türk gençliğine seslenerek devlet ve toplum olarak hangi hastalıklara yakalanıldığını anlatmaya çalışıyor.

Derman derdi olan içindir!

#Türk
#Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi
#Fakirlik
1 year ago
‘Türk ruhu nasıl yapılır?’
Kara dinlilerle milletin savaşı
Eğitimde çıkış yolu: Pergel metaforu
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!