Atalarımız “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” demişler ama iktidarı erken seçime zorlamak için siyaset zıvanasını kırıp, onu bir yalan makinası olarak işletmeye başlayan CHP ve dostlarının sayesinde yalancının mumu yatsıya kadar da yanmıyor artık.
CHP’yi yıllardır özlemini çektiği -bu gidişle inşallah ilelebet çekeceği- iktidar hasretinden kurtarmak, “Yahu bir de bunları görelim” zevzekliğiyle ülkeyi en az elli yıl geriye götürecek bir sonu başlatmak için kolları sıvayan yerli ve yabancı çeteler bile şaşkın şaşkın seyrediyor olmalılar bu durumu.
Bir helalleşme meselesi vardı mesela: Taraf (yeni adıyla Karar) gazetesinin akıldânelerince uydurulup, pişirip Kılıçdaroğlu’na servis edilen…
Sanmam. Çünkü ne zaman birilerinin dolduruşuna gelip parti başkanı sıfatıyla herhangi bir konuda iradesini kullanmaya kalkışsa, burnunun üstüne tökezletiyorlar adamcağızı.
Bunun daha sıcak bir örneğine ise bundan birkaç gün önce tanık olduk.
CHP’nin son fabrika ayarları İsmet İnönü tarafından yapılmıştır.
Buna göre Batı’ya göbeğinden bağlı olmak; bu uğurda kendi halkını ötekileştirerek onunla düşmanca savaşmak; bunlara tabi olmayan siyasileri bin bir türlü desiseye, oyuna, numaraya başvurarak darağacına göndermek CHP’nin şiarıdır.
Son örnek tam da bu şiarı uygulamak isterken vuku buldu.
CHP, 27 Mayıs darbesine çıkan günlerde Menderes ve ekibinin elinden iktidarı almak için başvurduğu hileleri ve yalanları darbenin seneidevriyesinde güncellemeye kalkıştı.
“Kaçacak” kelimesine geçmişte ve şimdi yükledikleri anlam aynıydı.
Güya kendilerini bu ülkenin sahibiymiş, muktedir olanlar ise haricen buradaymış gibi bir intiba uyandırmak yine işin evveliydi.
Sözüm ona Ulusal Savaş’ı onlar yapmış, Cumhuriyet’i de onlar kurmuşlardı ya. Bunlara göndermede bulunarak sahiplik iddiasını tekrarlıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu sayede ötekileştiriyor, sonra onun neden kaçmak zorunda olduğunu kendi ötekileştirmesinin üzerine inşa ediyordu.
Böylece derin CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun eline tutuşturduğu bir yalan mumu daha yatsıya varmadan sönmüş oldu. İşte milletçe tanığı olduğumuz gerçek budur.
Benim bu bahiste asıl merak ettiğim, Kılıçdaroğlu’nun boynuna geçirdiği o halkadan ve dolayısıyla son yalanından nasıl kurtulacağıdır?
Çünkü, o boynunda iken halkın karşısına çıkamaz. “Hiç kimse çıkamasa da CHP’li olarak Kılıçdaroğlu çıkar.” demeyiniz lütfen. Yalancılığı sıfatı yapmış olsa bile, bu yeni durum her şeyden önce insanın insanlığına terstir. Dağın tepesindeki bir köyde buna benzer bir yalanı söyleyen kişi, köy kahvesine inemezken, Kılıçdaroğlu miting meydanlarında onca kişinin karşısına hangi yüzle çıkabilir?
“Büyük babalarımın Menderes için kurdukları şer tezgahını tekrar işletmek istemiştim ama Recep Tayyip Erdoğan güçlü ve tam yerli çıktı, beni yanılttı” pişkinliğine başvurarak çivili meşininden kurtulabilir mi? Hadi binde bir ihtimal kurtuldu diyelim, o halkanın boynunda yaptığı derin izi de silebilir mi?
Veya “Fabrika ayarlarında oynama ihtimalini ihtimal ettiğim CHP, benim ayarlarımdaki gevşeme ihtimalini bertaraf etti, mazurum ve mağdurum.” diyerek, partisini hedefe koyup, şahsını kurtarma yoluna gidebilir mi?
Bunlar da mümkün görünmüyor çünkü, onu kasetle CHP’nin başına getirenler, yan çizdiğinde ödeyeceği bedelin hesabını da avucunun içine yazmışlardır. Dolayısıyla onun iradesini kullanma ihtimali sıfırdır.
Peki, bu durumda ne olacak?
Mutlaka bir şey olacak!
Bekleyip, birlikte görelim.