|
Bükülemeyen bilek olarak Türkiye
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Varna’daki AB Liderler Zirvesi’ne katıldı. AB dönem Başkanı ve Bulgaristan Başbakanı Borisov, AB Komisyonu Başkanı Juncker ve AB Konseyi Başkanı Tusk’la görüşen Erdoğan, dönüş yolunda heyetine eşlik eden gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
.


İzlenim bölümüne gelirsek: Zirve, tüm uzmanların da ifade ettiği gibi AB-Türkiye ilişkilerinin bundan sonraki seyrini göstermesi açısından mühimdi. Şimdiye dek Avrupa Birliği’nin irili ufaklı pek çok üyesinden duymaya alıştığımız salvolar, tehditler, parmak sallamalar, azar tonları ise bu zirvede yoktu. Yapılan ortak basın toplantısında, Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’nin verdiği sözleri tuttuğundan övgüyle ve minnetle sözedildi. Tusk göç ve sığınmacılar konusunda Türkiye ve AB’nin çok yakın iki ortak olarak hareket etmeyi sürdürdüğüne dikkati çekerek, Türkiye’ye bu konuda yaptığı etkileyici işlerden dolayı minnettar olduklarını belirtti.

Juncker ise, her zaman AB üyeliğini ve bir noktada Türkiye’nin AB’ye alınmasını desteklediğini ifade ederek “Hiçbir zaman üyelik müzakerelerinin durdurulması taraftarı olmadım. Türkiye ile müzakerelerin devamının garantörüydüm ve öyle olmaya da devam edeceğim” dedi. Juncker, 15 Temmuz darbe girişimini de hatırlatarak, o gece Erdoğan’a suikast girişiminde bulunulduğunu bilmediklerini söyledi. Borisov da yapıcı bir toplantı için bir araya geldiklerini söyleyerek, “Erdoğan’a mülteciler konusunda verdiği sözleri tuttuğu için teşekkür etmek istiyorum. Bu sayede sınırımızda mülteci baskısı sıfıra indi. Bulgar vatandaşlarımızın da bunun kıymetinin farkında olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Konuşmalar bu şekildeydi, ancak bir de zirvenin konuşulmayanları, görmek için dikkat gerektiren, bir lahzada fark etmesi güç olabilen detayları vardı. Bu detaylar ise, zirvede öngörülen derecede büyük adımlar çıkmamasına rağmen, neden hem Türkiye hem AB tarafından pozitif ve ümitvar açıklamalar geldiğini açıklamak için elzem.

Mesele şu, Türkiye gerek Fırat Kalkanı gerekse Zeytin Dalı operasyonlarıyla, dostuna düşmanına gerektiğinde rahatlıkla eyleme de dökebileceği gücünü gösterdi. Bu, Türkiye’nin Avrupa ya da Atlantik hattının ne dediğine ya da ne yaptığına bakmaksızın kendini tartışmasız şekilde koruyabileceğinin apaçık göstergesiydi. İkincisi, Türkiye, söz verilen maddi yardımın hiçbir zaman uygun şekilde ve yeterli miktarda gelmemiş olmasına rağmen Suriyeli mültecileri Avrupa’nın kapısından uzak tutmaya yıllar boyunca devam etti ve etmeye devam ediyor, bunun için Avrupa’nın sahiden de derinden bir minnet hissiyle dolması gerekiyor.

Öte yandan ortada bir Erdoğan faktörü var; Batı medyalarında çıkan küçümseyici manşetler ve ülke liderlerinin art niyetli açıklamalarının da; darbelerin de; sokak eylemlerinin de, hatta suni olarak yaratılan ekonomik krizlerin de Erdoğan’ı “düşürmeye” yetmediği açıkça ortaya çıktı. Avrupa ülkelerinin karar alıcıları istese de istemese de, eğer Türkiye ile bir ilişkileri olacaksa yola Erdoğan’la devam etmek zorunda olduklarını öyle tahmin ediyorum ki, sonunda fehmetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın röportajda söylediği gibi “Olay eninde sonunda, ülke olarak ne kadar güçlü olduğunuzla da alakalı. Güçlü iseniz gelişmeler de daha farklı oluyor…”.

Türkiye açısından da Avrupa Birliği yetkililerinin dillendirdiği olumlu söylemlere karşı kayıtsız kalarak eski olumsuz tutumları hatırlamak ve hatırlatmak meseleyi kan davası görünümüne çevirirdi ki; bu diplomasiden de stratejiden de habersiz olmak anlamına gelirdi. Çocukların bile pekala bilebileceği üzere devletlerin uluslararası ilişkileri bu tür yaklaşımlar yerine rasyonalite ile idare edilir. Dolayısıyla ilişkiler kopma noktasına geldiğinde rest çeken de, bugün ilişkileri güçlendirmek için yapılan ortak diyalog çağrısına katılan da aynı Türkiye’dir.

Her tarafı tel tel dökülen, devasa bir köyü andıran Bulgaristan bile Avrupa Birliği’ndeyken, Türkiye gibi bir ülkenin 55 yıldır kapıda bekletilmesinde samimiyet göremeyenlerin bile inanması gereken ise şu: Türkiye AB’ye hiç giremeyecek olsa bile bu vesileyle Avrupa ile ilişki kurması mühimdir. Çünkü Avrupa’nın standartları Türkiye için hala bir hedeftir, Türkiye demokrasi yolunda hala mesafe kateden ve etmesi de gereken bir ülkedir, Türkiye’nin uluslararası alandaki gücünün artması hala Avrupa’yla kurulacak ilişkinin mahiyetiyle doğru orantılıdır. Toplumsal huzur endekslerinde bile Avrupa değerlerinin etkisi bulunmaktadır.

Sonuçta Varna, bundan sonra atılacak olumlu adımların ilki için oldukça başarılı aşamaydı. Umalım da devamı gelsin.

#Türkiye
#AB
#ABD
6 yıl önce
Bükülemeyen bilek olarak Türkiye
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu