|
Akıl ve çıkar bu savaşın neresinde?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan süreç bir kez daha uluslararası ilişkilerin genellikle bazı efsaneler altında örtülen bir tabiatını gün ışığına çıkarıyor. Uluslararası ilişkilerde tarafların bütün eylemlerine güçlü bir hesaplılığın, rasyonalitenin, akılcılık ve gerçekliğin yön verdiği düşünülür. Herkesin akılcı ve gerçekçi bir hesap yaptığı bir durumda esasen birçok mesele hiç savaşa gerek olmaksızın hal olur. Ülkelerin çıkarları vardır ve bazı durumlarda bu çıkarlar yakın komşularıyla ortak kaynakların bir paylaşımı meselesinden sadır olur. Tamah edilmeyip adil bir paylaşımla anlaşıldığında uzun vadede daha kalıcı bir barış için çok daha akılcı bir davranışta bulunulur.
Oysa burada kritik kavram tam da tamahtır ve tamahın olduğu yerde akılcılık devre dışı kalır: Güç, ulusal onur, milli heyecanlar devreye girer ve diğer ulusa karşı akıl-dışı bir üsttenciliği tahrik eder.
Bu da uluslararası krizleri doğurur ve sürekli besler.

Uluslararası ilişkilerde akıl elbette tamamen devre dışı olmaz, ama çoğu kez belirleyici olan duygular, karakterler, kişiliklerdir. Bazı ülkelerin kültürel karakterleri de belirleyici olabildiği gibi o ülkeleri yöneten şahsiyetler de o kültürel karaktere çok şey katar veya ondan çok şey alırlar. Alıp verdikleri şeyin düz bir hesabı da yoktur, bazen olumlu bazen olumsuz.

Ukrayna’ya yönelik Rusya saldırısında da gördüğümüz şey ulusların, milletlerin akılcı tutumundan ziyade akıl-dışı, kültürel, duygusal eylemleri ve bu olaya karşı zannedildiğinin aksine inanılmaz hazırlıksızlığı hatta dağınıklığı.
Pandemi sürecinde karşılaşılanı aratmayan bir
hazırlıksızlık
var yaşananlara karşı. Ukrayna’dan gelen göç dalgasına karşı sergilenen yaklaşım Suriyeli göçmenlere karşı sergilenenden nispeten çok daha iyi, çünkü akılcı değil duygusal-ırkçı yaklaşılıyor ve göçmenlere bir miktar daha empatik yaklaşılıyor. Bu da Avrupa’nın o süper rasyonel varlığının arkasındaki alabildiğine duygusal bir yanı açığa çıkartıyor.
Bu olayda hiç kimsenin hesaplamayacağı ilk adımı atması dolayısıyla Rusya’nın daha akılcı ve daha hesaplı davranması beklenebilir.
Şu ana kadar yaşananlar bile Rusya’nın evde her nasıl bir hesap yapmışsa bu hesabın çarşıdaki hesaba pek uymadığını gösteriyor.
Ukrayna’da hiç beklemediği bir direnişle karşılaşması ve birkaç gün içinde bitirmeyi düşündüğü işgalin neredeyse bir aya yaklaşmışken bile neticelenme ihtimalinin hala görülmüyor olması, hesabının çok da doğru olmadığının açık işareti.
Üstelik savaş uzadıkça bunun Rusya için çıkardığı maliyetler daha da artıyor.
Putin, Ukrayna’da kendi işgalini ABD’nin Irak’ı işgalindeki gibi kutlamalarla karşılayacak bir halk varsaydı. Önceden hazırladığı ve desteklediği kendi taraftarları bile bu desteği veremediği gibi
Ukrayna halkı topyekûn böyle bir işgale karşı seferberlik anlayışıyla direnişe geçti.
Bilakis işgal, Rusya’nın hiç ummadığı bir Ukrayna kimliğini var etti, pekiştirdi ve besledi.
Rusya’nın işgal için en güçlü argümanı ve bahanesi olarak bağımsız bir Ukrayna kimliğinin olmadığı söylemi böylece bu işgal yüzünden çökmüş oldu.
Kiev’e pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.
Şimdi bütün dünyanın gözü önünde ölüm kalım mücadelesi veren bir Ukrayna halkı ve kimliği var
. Zaten ulusal kimlikler tarih içinde oluşur, şekillenir ve yaratılır ve hiçbiri de ilelebet kalmaz.
Bugünkü gerçeklik içinde kökeni ne olursa olsun Ukrayna diye bir halk ve ulus var ve
Rusya’nın işgali bu ulusun varlığını adeta tescil etmeyi gerektirecek süreci de tamamlamış oluyor.
Bu sosyolojik gerçek karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve daha da öfkelenen Rus savaş makinasının bu öfkeyle daha da zararlı şeyler yapma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Öfkeyle kalkarak yaptığı her şey kendisine daha da fazla zarar vermiş olacaktır. Daha şimdiden bütün dünyada iyice yalnızlaşmış oldu. Harekete geçen yaptırımlar onu iyice kuşatmakta ve onu tekrar SSCB zamanlarında olduğu gibi büyük bir kapanmaya doğru sürüklemektedir. İlk büyük kapanma yine o günün şartlarında yaşandı ve kendi dengesini üretti. Oysa bugün yaşanacak böyle bir kapanmanın Rusya için sürdürülebilir olmaktan çok uzak olacağı da muhakkak. Dinamik ve orta sınıf konforunu yakalamış bir halkı var Rusya’nın. İlk zamanlar Putin’in karizması ve tahrik ettiği milli gururun peşinde yine birlik ve beraberlik aşkına süreci destekleyebilir ama bu tür milli kahramanlık söylemlerinin de bu tür maceraları taşıyabilme kapasitesi sınırlıdır.
Aslında bu süreçte kesinlikle ne yaptığını en çok bilen ve süreci tecrübesi ve sağduyusuyla en iyi yöneten lider olduğunu ele güne gösteren Cumhurbaşkanı recep Tayyip Erdoğan daha Ocak ayının ortalarında öngörmüş ve açıkça ifade etmişti.
O zamanlar Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini gerçekçi bir yaklaşım olarak görmediğini açıkça ifade eden Erdoğan, Rusya’nın mevcut durumda böyle bir adımı atmasının Ukrayna kadar, ama ondan daha fazla kendisine zarar vermiş olacağını hesaplamıştı. Bu gerçekçi hesabı bütün boyutlarıyla ortaya koymak suretiyle Rusya’yı böyle bir adım atmama konusunda uyarmıştı.
Erdoğan’ın gördüğünü Putin’in de görmüyor olduğunu düşünebilir miyiz? Yaşananlar pekâlâ gözünün önünd
eki bu açık gerçeği göremeyebileceğini gösteriyor.

Ne de olsa Uluslararası ilişkiler de insanlar arası ilişkilerin sadece bir başka düzeyidir. Bu düzey ise insanlar arasındaki ilişkilerin tabiatından tamamen muaf olmuyor. Duygular, alınganlıklar, milli gurur, heyecan, kibir, tamahkarlık ve gaflet ve dalalet.

Bu düzeyde herkes kendi karakterine uygun davranıyor. Avrupa da kendi karakterine uygun davranıyor ABD de Rusya da ve tabii ki Türkiye de.

Günün sonunda yapılacak her karşılaştırma bu sürecin en sağduyulu, en akıllı ve savaştan bütün dünyanın lehine bir çözüme götürebilecek bir kanalı açık ve canlı tutan aktörünün Türkiye olduğunu ortaya koyuyor.

#Ukrayna
#Rusya
#Kiev
#ABD
2 yıl önce
Akıl ve çıkar bu savaşın neresinde?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî