|
Ramazan rahmet, bereket ve kardeşlik iklimi inşa edecek…

Ramazan geldi…

Rahmet ayı, kardeşlik ayı, diriliş ayı Ramazan geldi nihâyet!

Hamdolsun Rabbime bir Ramazan’a daha eriştirdiği için bizi.

Hayatımızın en zorlu dönemeçlerinden geçerken geldi mübarek ay…

KORONA CANAVARI NEREYE GİTTİ?
Dünya 2019’dan itibaren üç yıl kıyameti prova etti adeta… Korona adı verilen bir virüs icat ettiler, dünyayı hapishaneye dönüştürdüler.
Korona hapishanesi
demiştim buna. İnsanların birbirlerine dokunmalarını, konuşmalarını, yüzyüze, gözgöze gelmelerini yasakladılar, “sosyal mesafe” diyerek insanları birbirlerinden uzaklaştırdılar.

Sosyal bağlar zedelendi. Her yaştan insan grubu -özellikle çocuklar ve yaşlılar- büyük travma yaşamaya mahkûm edildiler.

Sonra ne olduysa oldu. Hiçbir ilaç filan bulunmadan, üretilen ve hızla satışa sunularak birilerinin köşeyi dönmesine yol açan denenmemiş ilaçlarla sürdürülen güya “
tedavi süreci
” de pattadanak bitirildi!
Ne oldu anlayamadık. Korona ve önemleri sona erdirildi. Muhtemelen
gripten öldü
insanlar
, hâlâ da ölüyor aslında. Artık korona diye bir canavar yok. Fakat bu canavar öldürülmedi, kayıplara karıştı, yarın beklenmedik bir zamanda bir anda karşımıza çıkmayacağının hiçbir garantisi yok!

Evet, dünya üç sene kıyamet senaryosu gibi bir felâket yaşadı. Ama bir anda bitti her şey.

İyi ki de bitti. Ama bütün dünya ne yaşadı, bunun açıklığa kavuşturulmasını beklemek hakkımız diyeceğim ama duvara konuştuğumu biliyorum. Malı götürdüler.
Bill Gates
ve benzeri türediler
, insan türünü tehdit eden patavatsızca, ürpertici açıklamalar ve laboratuvar çalışmaları yapmaya devam ediyorlar!
Yarın insanlığın başına ne gelecek bilmiyoruz.
Cambridge Üniversitesi’nden uzmanlar, korona virüsünün laboratuvarda icat edildiğini ispat ettiler
ama bu bulgu hiçbir şekilde konuşulmadı, tartışılmadı! 

Asıl ürpertici olan bu değil mi? Üretilmiş, icat edilmiş bir olay servis ediliyor, orada dönen sahtekârlığı deşifre eden somut bilgiler ve haberler hasıraltı ediliyor, insanlık yalana teslim ediliyor!

Algı, aklı çarmıha geriyor.
Algı, gerçeği karartmaya yetiyor.
Algı, gerçek diye dayatılıyor ve bütün dünya da bunu yutuyor.
BELEDİYELERE, CEMAATLERE VE STK’LARA ÇOK ŞEY BORÇLUYUZ…

Koronadan kurtulduk diye sevinirken çok büyük bir deprem âfetiyle sarsıldık ülke olarak. Tam on şehrimiz tanınamayacak kadar yerle bir oldu, yok oldu. Özellikle Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay silindi, kelimenin tam anlamıyla. O yüzden yeniden inşa edilecek silbaştan.

Deprem büyük bir depremdi. İlk günlerde sıkıntılar yaşandı,
bürokratik sorunlar
zuhur etti. Ama bir kaç gün içinde
devlet duruma hâkim oldu.
Deprem bölgesindeki il ve ilçelere, bakanlarımız, valilerimiz, belediyelerimiz el uzattılar; kardeş şehirler ilan edildi; yüzlerce belediye, deprem bölgesinin ayağa kalkabilmesi için seferber edildi. 
Resmî, mülkî erkânın yanısıra, sivil toplum da gerek cemaatler olarak gerekse STK’lar olarak bu depremde tarihî bir rol oynadı. 

15 Temmuz’da millet, tanklara karşı göğsünü siper etmiş, devleti kurtarmıştı. 

Benzer bir hâdise 1999 Marmara depreminde de, bu depremde de yaşandı: Millet, cemaatleriyle, STK’larıyla ânında deprem bölgesine damladı, depremin ilk yaralarını sardı. 

Depremdeki ilk anlar önemlidir. İnsanlara el uzatmak, kol kanat germek, yalnız olmadıklarını göstermek, öyle basit bir hâdise değildir.

Burada dikkat çekmek istediğim ama hasıraltı edilen tarihî bir nokta var:
Bu ülkenin son çeyrek asırda yaşadığı üç büyük ölüm kalım mücadelesinde, omurgasını, cemaatler ve STK’ların oluşturduğu millet hem devleti hem de ülkeyi kurtardı, ülkenin felâketin eşiğine sürüklenmesini önledi.

Bunun altının çizilmesi gerekiyor. Gerçek buyken, her fırsatta ve olur olmaz şekillerde cemaatlere, STK’lara saldırılması millete de, devlete de ihanet değilse, nedir?

Darbe girişiminden büyük yıkımlara yol açan depremlere kadar her büyük hâdisede hayatlarını bu cemaatlere, STK’lara borçlu olan insanların bu sessiz ama asil çoğunluğu
ikide bir hedef tahtasına yatırmalarına aslâ sessiz kalınmamalı, göz yumulmamalıdır. 
Depremin üzerinden yaklaşık 50 gün geçti. Şu ân devlet duruma tam olarak hâkim.
Kardeş belediyeler çok güzel, göz doldurucu, inanılmaz çalışmalar yapıyorlar. Deprem bölgesindeki kardeşlerimizin ilk günlerdeki hüznü yerini yavaş yavaş sevince bırakmaya başladı…

Çocuklar için oyun alanları inşa edildi, eğlence programları organize edildi. Çadır kentlerde, konteynırkentlerde insanların yüzleri gülüyor hamdolsun.

RAMAZAN’IN BEREKETİ, DİRİLTİCİ VE İNŞA EDİCİ RUHU…
Ramazan’ın gelmesi, acıların yerini Ramazan’ın hem manevî havasının hem de kardeşlik ortamının almasına yol açacak inşallah.
Belediyeler
hem çok güzel ramazan çadırları kuruyorlar hem de deprem bölgesindeki kardeşlerimizin huzurlu, neşeli (ne kadar olabilirse artık) bir ramazan geçirmeleri için çoktan seferber olmuş durumdalar.

Ramazan hem rahmeti hem bereketi hem de yeşerteceği kardeşlik ruhu ile deprem bölgesindeki kardeşlerimizin acılarını dindirmeye vesile olacak inşallah.

Buradan hem
bütün belediyelerimize hem de bütün cemaatlere ve STK’lara çağrıda bulunuyorum:
Deprem bölgesindeki kardeşlerimizin daha fazla ilgiye, daha uzun soluklu desteğe ihtiyaçları var. Zorlu bir yıl geçirecekler. Her zaman onların yanında olduğumuzu hissettirmek boynumuzun borcudur. 
Deprem bir âfet olarak imha edicidir ama bir imtihan olarak inşa edicidir aynı zamanda.
Bu imtihandan Allah çok güzel bir kardeşlik, birlik ve dirlik ruhu yeşertecektir inşallah. Şer gibi görünen şeyi hayra tebdil etmemizi mümkün kılacak sebepleri halkedecektir Rabbim.

Başta deprem bölgesindeki kardeşlerimiz olmak üzere bütün toplumumuzun Ramazan’ını tebrik ediyor, herkese hayırlı Ramazanlar diliyor, Ramazan mevsiminin toparlanmamıza ve dirilişimize vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

#deprem
#Ramazan
#STK
#belediye
#çadır
#inşa
#korona
#bürokratik
1 yıl önce
Ramazan rahmet, bereket ve kardeşlik iklimi inşa edecek…
Tecdidden İslâmcılığa
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim