|
Seçime gidiyoruz, savaşa değil!
Türkiye’de ne zaman seçim sürecine girilse, taşlar yerinden oynuyor, kılıçlar çekiliyor, eski defterler çıkarılıyor, eski yaralar kaşınıyor,
sinir uçları patlatılıyor ve ülke akıl tutulmasının eşiğine yuvarlanıyor…

Seçim süreci çok sancılı geçiyor Türkiye’de. Bunun yabana atılamayacak köklü nedenleri var elbette.

En temel nedeni şu
: Bu ülkeye tepeden, jakoben yöntemlerle icat edilmiş, sahte bir kimlik, ithal bir kültür ve ithal bir hayat tarzı dayatıldı.

Oysa bu toplum, dışarıdan sunulan ama içeriden dayatılan sahte kimlik ve kültürü kabul edecek kadar tarihsiz, hafızasız, tecrübesiz, nevzuhur bir toplum değil ki!

Aksine. Bu toplum, tam bin yıl dünya tarihini şekillendiren muazzam bir medeniyet tecrübesi ortaya koymuş bir toplum.

O yüzden
Freud’dan
esinle ama onu biraz daha açarak söylemem gerekirse:
Bastırılan geri dönüyor hem de “fırlama” bir şekilde!
Tarih yapmış, dünya tarihinin kaderini değiştirmiş bir toplumun kültürel hafızasını, tarihî tecrübesini yok edemezsiniz. Bastırabilirsiniz bir süreliğine ama aslâ yok edemezsiniz!

Bir süre sonra bastırılan, eskisinden daha güçlü bir şekilde ve biraz da biçimbozumuna uğrayarak, özünü aşındırarak da olsa geri döner. Ama geri döner mutlaka ilk fırsatta…

Türkiye’de yaşanan sosyokültürel değişim de böyle bir seyir izliyor:
Sosyal ve kültürel mühendislik projesi
uygulayarak toplumun ruh köklerini kurutmaya, topluma monteleme yöntemlerle bir kimlik dayatmaya kalkıştılar:
İslâm›ı hayatın her alanından uzaklaştırdılar:
Eğitimden, kültür hayatından, sanat, düşünce, siyaset ve iktisat hayatından kovdular. Müslüman halkın Müslümanca nefes alıp verebilmesinin önünü fenâ halde tıkadılar.

Sonuç ne?

Sonuç son derece travmatik: Emperyalistler tarafından dışarıdan fiilen sömürgeleştirilemeyen bu ülke, Batılı emperyalistlerle aynı seküler dünya görüşünü, kültürü, değerleri paylaşan ve bütün bu kültürü, değerleri topluma tepeden dayatan yerli sömürgeciler tarafından içeriden zihnen sömürgeleştirildi.

Tarihte pek az toplumun başına gelen inanılmaz ürpertici bir felâket yaşıyoruz: Başına ne geldiğini bilmeyen bir toplum ve hatta entelijansiya var karşımızda! Daha da vahimi, bu yetmiyormuş gibi, celladına âşık edilen bir toplum bu.

Gelinen nokta, ürpertici:
Fiilen işgal edilemeyen bu toplum, zihnen işgal altında!
Ama başına ne geldiğini bilmediği için de, bu zihnî işgalin henüz tam idrakinde bile değil!
Topluma tepeden jakoben yöntemlerle kimlik, kültür ve medeniyet dayatmaya kalkışan bu
mühendislik projesi,
sağ muhafazakâr iktidarlar tarafından da bir takım askerî, yargısal, anayasal yollarla veya hâricî baskılarla hâkim kılınmaya çalışıldı; şimdi de çalışılıyor az çok. Ama son yıllarda Kemalizm kalkanına sığınılarak bütün hedonist projeler, ilkel bir çıplaklık kültürü, sapkın trendler topluma boca edilmeye, bu ülkenin toplumu bin küsur yıl dimdik ayakta tutan kültürel yapıları, değerleri yerle bir edilmeye çalışılıyor dört bir taraftan…

Buna izin verilemez.

Çocuk istismarına, çocuklara cinsel tacizlere, tecavüzlere aslâ göz yumulamaz. Bu konuda kimsenin gözünün yaşına bakılamaz.

Bu tür hâdiseler hiçbir gecikmeye mahal verilmeden derhal araştırılmalı, suçlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Öte yandan yalan haberlerle, iftiralarla toplumun, masum insanların sosyal medyada infaz edilmesine, yüzlerce yıllık köklü kurumlarının yıpratılmasına da göz yumulamaz. Toplumu ayakta tutan aile gibi, güçlü, köklü manevî kurumlar olan tarikatlar gibi.

Suçun şahsîliği esastır. İşlenen bir suçtan ötürü, dindar veya laik bütün bir kitle, camia mahkûm edilemez.

Bu toplumun en temiz insanlarının her tür cinsel ilişkiyi meşru gören kişiler veya şebekeler tarafından “sübyancı, tecavüzcü” diye lanse edilmesi çok saçmadır!

Yaşananlar, yeni Fadime Şahinler icat etme projesi olabilir.
Bu tür iğrençlikleri bu toplum kaç kez yaşadı, değil mi? Benzer bir tezgâhın yaşanması her zaman mümkün bu ülkede.
Bu tür durumlarda
ülkenin kaosa sürüklenmesi için yabancı istihbarat örgütlerinin
devreye girebileceği gerçeğini de aslâ gözardı ermemek gerekir.

Özetle… Çocuklara karşı işlenen cinsel tecavüz suçları en ağır şekilde cezalandırılmalı. Münferit olaylar, laik veya dindar kesimlerden birini aşağılamak ve mahkûm etmek için kullanılmamalı hiçbir zaman.

Türkiye seçimlere giderken, savaşa gidiyor gibi, toplum tam ortadan ikiye ayrılıyor ve birbirine düşürülmeye çalışılıyor…

Bu bayatlamış yöntemleri az çok tanıyor olmalıyız.

Toplumu infiale sürükleyecek hâdiseler karşısında devlet hızlı adım atmalı.

Toplum da her daim teyakkuzda olmalı, oyuna gelmemeli.

Vesselâm.

#Seçim
#Cinsel istismar olayı
#Savaşa gitmiyoruz
1 yıl önce
Seçime gidiyoruz, savaşa değil!
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet