|
Ürgenç’ten Taşkent’e, Özbekistan’da Medeniyetimizin kalbine yolculuk…

Ata toprağında yeni bir kazı daha yapmaya başlıyoruz… Köklere inerek göklere yükselmenin mümkün olduğu ender coğrafyalardan biri Türkistan-Horasan havzası’nın Özbekistan mıntıkasına taze ve ruhu tazeleyici bir sefere daha çıkıyoruz…

Büyük bir manevî iştiyakla koyuluyoruz yolculuğumuza… İstanbul’dan Ürgenç’e inen uçağımız, bizi herhangi bir yere turistik gezi için gelmeyen Aşk-ı Turkuaz yolcularını medeniyetimizin kalbine bırakıyor…

Turistik bir gezinin ötesinde bir yolculuk bu. Biraz önce de dediğim gibi, medeniyetimizin kalbine yolculuk… Öylesine hazırlandık ki manevî olarak, uçakta sabaha kadar uyumadık…
Kıtalar ve kıtalar dolaştık, medeniyet coğrafyamızı keşfederek kendimizi keşfe, hakikati keşfe çıktık
. Ne leziz meyveler devşirdik o gece sabaha kadar uçakta uçarken daldığımız hakikat medeniyeti yolculuğu kazısından! Ne kadar verimli, ne kadar anlamlı ve ruh dolu bir geceydi o gece öyle!

Daha uçakta başlamıştı medeniyetimizin anlam ve ruh dünyasına yaptığımız kazı yolculuğumuz. Harezm’in başşehri Ürgenç’e inince bizi nasıl derûnî ve benzersiz bir yolculuk beklediğine dair ipuçlarını almaya başladık…

Köhne (Eski) Ürgenç’in medeniyetimizde oynadığı rolü örnekleriyle ayrıntılı olarak göstermeye çalışacağım yazının sonraki bölümlerinde…


TÜRKİSTAN’IN KÖKLÜ ŞEHİRLERİ CAN ÇEKİŞİRKEN…
Ben şimdilik
yol’u, yoldaki yolculuğumuzu yazmak
niyetindeyim.

Bu yazıyı Özbekistan’da Kızılkum çöllerinde otobüste yazmaya başladım. Buhara’da Balay Havuz Cuma Mescidi’nde devam ettim. Buhara Semerkand treninde ikmal ettim.

Bu devâsâ Cuma Mescidi’nde leziz bir öğle namazı kıldık. Vakit namazı ama cami tıka basa dolu. Boşluk yok camide. Yer yok! Gençler çok!

Bu, muhteşem bir şey. Geçen yıl burada teravih namazına katılmıştık. O zaman da tıka basa doluydu. Üstelik de iki hatimle teravih kılınan bir namaz olmasına rağmen. Teravih havası, tam bir bayram havası içinde geçiyordu burada. 

Balay Havuz Cuma Mescidi
18. yüzyılda yapılıyor. İç ve dış cemaat mahalli ile toplam 5 bin kişi namaz kılabiliyor aynı anda. 

Dış cemaat mahallinde 20 sütun ve bir havuz var ama cami halk arasında 40 sütunlu cami olarak adlandırılıyor. Nedeni, 20 sütunun da gölgelerinin havuza yansıması!

Şiir medeniyeti bu. Ve şiir gibi insanlar…

Fakat madalyonun görünen yüzü bu. Madalyonun görünmeyen yüzünde tedirgin edici bir manzara var:
Dünyayı manevî ve zihnî olarak kurtaracak hazinenin üzerinde oturuyor bu insanlar ama Batı uygarlığının çözücü, salaş postmodern popüler kültürü tarafından ayartılmak için can atıyorlar.
Buhara’nın manevî havası çözülmeye başlamış,,. Semerkand ruhunu yitirmek üzere… Taşkent kapitalizm tarafından esir alınmış…
Geçen yıl da bu trende yazmıştım yazımı sevgili
İsmail Halis ve Saadettin Acar
kardeşimle Semerkand ve Buhara ramazanlarını yaşamak için yaptığımız Özbekistan seyahatimiz sırasında. O zaman Semerkand-Buhara treninde yazmıştım, bu sefer ise Buhara’dan Semerkand’a yol alırken yazıyorum…
Özbekistan yazılarım, bir kitap’çık boyutuna ulaştı handiyse...
Turkuaz ruhu kavramlaştırması üzerinden Türkistan-Horasan havzasının medeniyetini; gökle yer’in, mavi ile yeşil’in, dikey eksenle yatay eksenin buluşması
olarak tarif etmiştim. O yazılarda geliştirdiğim kavramsal çerçevenin izini sürerek bu yazıları yazdığımı hatırlatmak isterim.

KIZILKUM ÇÖLLERİNDE…
Kızılkum çöllerinde yol alıyoruz… Dışarı çıkmak ne mümkün: Minimum fiilî sıcaklık 45 derece. Çok daha yükseklere tırmandığı söyleniyor… Otobüsümüzden başımızı dışarı uzattığımızda kavurucu sıcaklara kafamızı kaptırmış gibi hissediyoruz.
Evet, başımız bedenimizden kopacak gibi
bir hâlete bürünüyoruz… Nasıl bir sıcaklık var öyle! Saunadaymışız gibi.

Kızılkum, insanın kanını donduruyor. Kızılkum çölleri güneşin kavurucu sıcaklarından ötürü toprağı kızartmış, kuraklık ürpertici boyutlarda… 

Kızılkum çöllerinin kuraklarıyla başa çıkmak hiç de kolay değil, tabiatıyla. Çölün ortasından geçen, çöl dağlarının arasında açılan yolların iki tarafına da
yeşil yapay otlar
dikildiğini söyledi mihmandarımız Yaldız Hanım.
Kızılkum çöllerinin başladığı topraklar Kazak kökenli
Karakalpak Özerk Cumhuriyeti
’nin toprakları. 

Yalnızca iklim değil etnisite de isyan ediyor bu topraklarda. 


AMUDERYA’NIN SULARI ÇEKİLİRKEN…

Türkistan’ın hayat kaynağı Amuderya’nın suları kuruyor. Amuderya’nın suları, Hazar Denizi’nden akıyordu 1576 yılına kadar. 1576 yılından itibaren yatağını değiştirdi, ovalara, bomboş havzalara ve sonunda Aral Gölü’ne akmaya başladı. 1963’ten itibaren de Aral neredeyse eriyeyazmaya başlamış…

Amuderya, Harezm’de, Harezm’in başkenti Köhne (Eski) Ürgenç’te hayatın, zenginliğin, bereketin kaynağı olmuş yüzyıllarca. İlim zirve yapmış, sanat ve hayat çiçek açmış, Harezm dünyaya ışık saçmış. İbn Sina buraların çocuğu. Zemahşerî de, Birunî de ve tabiî yapay zeka biliminin temellerini borçlu olduğu cebirin babası Harezmî de.
Türkistan coğrafyasının dünyaya ilim, irfan ve hikmet sütunlarından saçtığı ışık Maverâünnehir medeniyeti, Amuderya (Ceyhun) Nehri ile Sıriderya (Seyhun) Nehri’nin hayat bahşeden yataklarının eteklerinde yeşerdi
, bütün medeniyetlerle temas kuran, insanlığın bütün medeniyet birikimlerini tevarüs ederek hem insanlığın medeniyet birikimini koruyan, kollayan ve başka dünyalara aktaran hem de vahyin filtresinden geçirerek yepyeni bir medeniyeti, benzersiz vahiy medeniyetini yeşertti.

Harezm varlığını Amuderya’ya borçlu. Amuderya kuruyunca, Harezm’in münbit toprakları da kuruyor, çölleşiyor, zamanla insanın zihnini de çölleştiriyor…

Artık medeniyetin büsbütün toprağa, tabiata bağlı olduğunu söyleyemeyiz. Zihin, medeniyetin toprağı ve yatağı artık. Tabiatın varlığı insana bağlı hâle geldi. Tabiat çoğalmış: Bildiğimiz tabiatın dışında, ikinci tabiat olarak adlandırdığımız kültür hayatı inşa ermeye ve yönlendirmeye başlamış. Çağımızda ise, üçüncü tabiat olarak adlandırdığım popüler kültür kodları üzerinden üretilen dijital kültür, hayatı şekillendiren yegâne aktör konumuna yerleşmiş gelinen noktada. 

Güzel bir seyahat yaptık. Aşk-ı Turkuaz adına Beytullah Yıldız kardeşim nefis bir organizasyon yapmış. Kendisine teşekkür ediyorum. Özbekistan izlenimlerimizi yazmaya devam edeceğim inşallah..

#Özbekistan
#Taşkent
#Ürgenç
#Yusuf Kaplan
1 yıl önce
Ürgenç’ten Taşkent’e, Özbekistan’da Medeniyetimizin kalbine yolculuk…
İBER’in Fütüvvet Kitaplığı
Yahudilerin varlığı Siyonizm’e mi bağlı?
AK Parti kampı neden önemli?..
Büyüme verisi ve kompozisyonu
Türkiye’nin 2K ile mücadelesi: Konut ve köpek sorunu