Avrupa’nın enerji krizi dayanışma krizine dönüştü

Ukrayna işgali, Avrupa kıtasında sürdürülen varoluşsal tartışmayı yeniden alevlendirdi. Avrupa dayanışmasının istenilen düzeyde sağlanamamasının temelinde ‘coğrafi ve ideolojik sınır’ tartışmaları yatıyor. Krizlere karşı Avrupa genelinde politikalar üretmek yerine ulusal stratejilere yoğunlaşan Batı Avrupa ülkeleri, Avrupa dayanışmasının her yeni krizde zayıflamasına yol açıyor.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Asiye Bilgin Yıldız / Avrupa Birliği Uzmanı

Şubat 2022’de Rusya’nın ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk bölgelerinin bağımsızlığını tanımasıyla başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa’nın güvenlik ve barış düzenini sarstı. Petrol ve gaz fiyatlarının yükselmesi küresel tedarik zincirlerini olumsuz

etkilerken, başta Almanya olmak üzere Rus gazına bağımlı birçok AB ülkesi enerji ve ekonomi politikalarını temelden değiştirdi. Enerji krizi, göçmen krizinden bu yana devam eden dayanışma krizini ve Avrupa sorgulamasını derinleştirdi.

HER YENİ KRİZLE ZAYIFLAYAN BİRLİK

Milan Kundera 1983’te “Polonlar, Çekler, Slovakyalılar, Macarlar, Romanyalılar ve Bulgarlar İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ‘uyandıklarında’ Doğu’da kaldıklarını, Batı Avrupa haritasından silindiklerini gördüler” derken “Orta Avrupa trajedisinden” bahseder. Soğuk Savaş dönemine atıfta bulunan Kundera’nın Doğu Bloku ülkelerinin Avrupa içerisinde “unutulduğu ve gözden çıkartıldığını” ifade eden bu benzetmesi günümüz AB politikalarında geçerliliğini korumaya devam ediyor.

Avro, göç veya enerji krizi; yaşanılan her yeni krizde Avrupalı entelektüeller Avrupa sınırlarının nerede olduğunu, özgür Avrupa ile otokrat Avrupa ayrımını yaparak yeniden tartışmaya açıyor. Rusya’nın Ukrayna işgali, Avrupa kıtasında sürdürülen bu varoluşsal tartışmayı yeniden alevlendirdi. Avrupa dayanışmasının istenilen düzeyde sağlanamamasının temelinde ‘coğrafi ve ideolojik sınır’ tartışmaları yatıyor. Krizlere karşı Avrupa genelinde politikalar üretmek yerine ulusal stratejilere yoğunlaşan Batı Avrupa ülkeleri, Avrupa dayanışmasının her yeni krizde zayıflamasına yol açıyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrel Mart 2022’de Ukrayna savaşının Avrupa’nın gelecek 15 yılını etkileyeceğini duyururken, Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi çıkmazı gözler önüne serdi. Savaşın küresel ekonomiye vurduğu darbeye dikkat çeken temsilci, toplumsal ve siyasi istikrarsızlığın derinleşerek yeni krizlere yol açabileceği uyarısında bulundu.

Avrupalı liderler Versay Sarayı’nda gerçekleştirilen zirvede aldıkları karar ile Avrupa ekonomisini güçlendirmeyi, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmayı ve Avrupa savunmasını güçlendirmeyi kararlaştırmasına rağmen savaşın başladığından günümüze kadar etkili bir Avrupa stratejisi ortaya konulamadı. Almanya ve Fransa gibi güçlü AB ülkeleri ulusal stratejiler ile savaşın etkisini azaltmaya çalışırken, yoksul AB ülkeleri küresel enerji krizi karşısında savunmasızlığını koruyor.

AVRUPA BAŞKENTLERİNDE PROTESTOLAR

Gelir dağılımı adaletsizliği ve hayat pahalılığının yol açtığı refah seviyesindeki düşüş, Avrupa başkentlerindeki protesto gösterilerinde artış yaşanmasına yol açtı. Küresel enerji krizinin etkisinin siyasi istikrarsızlığa dönüşmesinden korkan iktidarlar bir taraftan enerji tasarrufunu hedefleyen, tepki çeken önerilerde bulunurken (kaloriferlerin 15 gün geç açılması, derecenin düşürülmesi, daha az duş alınması gibi), öte yandan vatandaşların ekonomik yükünü hafifletmek için yardım paketlerini meclislerden geçiriyor.

AB içerisinde en büyük ulusal yardım fonunu Almanya hükümeti oluşturdu. Alman şirketlerine geniş imkânlar sunan ve 2023-2024 yıllarını kapsayan 200 milyar avroluk yardım paketi AB genelinde sert tartışmalara yol açıyor. Hayata geçirilen devasa yardım paketi ekonomik gücü Almanya ile kıyaslanamaz diğer AB ülkelerinin rekabet gücünü azaltacağı, Alman ekonomisinin Avro krizinde olduğu gibi enerji krizinden de avantajlı çıkacağı gibi Almanya karşıtı söylemleri güçlendiriyor.

Güney Avrupa ülkeleri enerji krizini aşmak için pandemi sürecinde hayata geçirilen 800 milyar avroluk kurtarma programı ve 100 milyar avroluk istihdam koruma programı benzeri bir ortak borçlanma programının oluşturulması gerektiğini savunuyor. Alman siyasetçiler bu görüşe kulak tıkarken, İspanyol, İtalyan ve Fransız siyasetçiler iç piyasanın parçalanması riskine dikkat çekerek ‘dayanışma’ tartışmalarını tekrardan alevlendiriyor. Ekonomi Bakanı Robert Habeck, ‘Alman ekonomisi batarsa, onunla birlikte tüm AB ekonomisi batar. 200 milyar avroluk yardım paketi aslında tüm Avrupa Birliği’ne yapılan yardımdır’ diyerek eleştirileri ret etse de diğer AB ülkelerinin endişesinin haksız olduğunu söylemek güç.

Almanya eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Avrupa’yı ‘my-nation-first’ virüsünün istila ettiğini söylerken yanılmadığını görüyoruz. Her yeni krizde birbiri ile benzer tartışmalar yaşayan Avrupalı liderler, ulus-üstü stratejiler geliştirmekte yetersizliklerini ortaya koyuyor.

Ukrayna savaşı başladığında Rus gazına yüzde 55 oranında bağımlı olan ve Nord Stream 2 projesi ile AB ülkelerinin tepkisini çeken Almanya, savaş süresince yaptırımlar konusunda ikilem içerisinde kalarak Rusya’ya karşı temkinli adımlar attı. Ağustos 2022’den bu yana Nord Stream 1 üzerinden Almanya’ya doğalgaz ihracatı durdurulmasına rağmen, Alman hükümeti Ekim 2022 itibarıyla doğal gaz stokunu yüzde 97’ye çıkarttı. Rus doğalgazına alternatif olarak Norveç, Hollanda ve Belçika’dan daha fazla doğal gaz ithal edilmesi ve LNG ithalatının artırılması hedefleniyor. Alman hükümeti, enerji tedarikini garantiye almakla birlikte Alman şirketleri ve ihracatçıları için oluşturduğu devasa yardım paketi ile ulusal çıkarlarını Avrupa çıkarları üzerinde gördüğüne en önemli örneğini oluşturuyor.

AVRUPA STRATEJİSİ, ULUSAL STRATEJİLERE MAĞLUP OLDU

Avro, göç veya enerji krizi; Avrupa’da yaşanan krizlerin ortak noktası ‘Avrupa stratejisinin’ ‘ulusal stratejiye’ mağlup olması. Enerji krizini asgari zarar ile aşmak isteyen Avrupalı liderler, doğalgaza tavan fiyat uygulaması konusunda anlaşma sağlayamadı. Almanya, tavan fiyat uygulamasına karşı çıkan ülkelerin başında gelirken Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkeler tavan fiyat uygulamasını savunuyor.

Şansölye Scholz siyasi karar ile tavan fiyat belirlemenin tedarikçileri başka pazar arayışına iteceğine dikkat çekerken, bu karar ile daha çok doğal gaz yerine daha az doğalgaza erişme riski ile karşı karşıya olacakları uyarısında bulunuyor.

AB ülkeleri pandemiden bu yana toplumsal refah seviyesini korumak ve siyasi istikrarsızlığın önüne geçmek için hayata geçirdiği yardım paketlerini borçlanma ile finanse ediyor. Öte yandan vergi indirimini de tartışan hükümetlerin enerji krizinin oluşturduğu refah kaybını uzun süre finanse edebilecek iktisadi hareket alanına sahip olamayacağı da gözlemleniyor.

Vergi indirimine gitmenin aksine yeni gelir kaynaklarının oluşturulması devlet bütçeleri için hayati öneme sahipken son 50 yılın en yüksek enflasyon oranlarını yaşayan batı ülkeleri, vatandaşların yükünü hafifletmek için kısa vadeli stratejiler ile yetiniyor. Ekonomik gücü birbirinden farklı AB ülkelerinin geliştirdiği ulusal stratejiler, resesyon riski barındıran AB ekonomisinin siyasi ve iktisadi gücünü koruyabilecek mi zaman gösterecek.

Servet vergisi ve enerji şirketlerinin Ukrayna savaşı nedeniyle yaptığı olağanüstü kardan pay alma gibi değişik formüller üzerinde çalışan birlik ülkeleri, yardım paketleri ile oluşan bütçe açıklarını taşıyabilecek mali alternatifler arayışında. Aksi takdirde refah kaybının oluşturacağı siyasi istikrarsızlığın maliyeti daha büyük olacaktır.