Selâm cennet mührüdür

Selâmün Aleyküm lafzı; “Allah’ın selamı üzerine olsun. Allah seni her türlü kaza ve beladan korusun.” manasına geliyor. Anlamıyla düşünüldüğünde ilk müjde karşılıyor insanı; iki mümin karşılaştığında birbirlerine böyle uçsuz bucaksız bir hayır duasını, sadece iki kelimeye sığdırabiliyor. Yaradan da bunun karşılığında kalpleri ısındırıyor, selâmlaşanlar arasına sevgi köprüleri kuruyor…

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Ahsen İlhan / Yazar-Sanat Tarihçisi

Buhari’den bir hadisin derinliğine düşerken; ‘selâm’ sözünün kıymetini ne kadar ıskaladığımıza dair bir sancı yerleşti içime. Pek tabii ‘Selâmün Aleyküm’ yerine ‘merhaba’ sözünün sıkça tercih edilmesine de değinmek gerek. O yüzden baştan vermeli sırrı. Selamün Aleyküm sözü cennettendir, pek çok peygamberde vardır, ayetlerde ve hadislerde de geçmektedir. Merhaba kelimesinin de dua niyetiyle söylenebileceği ve hatta sünnet olduğu birçok kaynakta geçiyor. Zaten sorun, merhaba demekte değil, selâm diyememekte… Peygamberimiz’in (sav) de selâmı yaymamız hususundaki emir ve öğütleri dikkate alındığına, bu müjdeli kelâm üzerine durmak gerekliliği daha netleşiyor. Buhâri’nin Enbiya’sında geçen mezkûr hadise gelecek olursak:

Ebu Hüreyre’nin (ra) rivayet (nakil) ettiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, Âdem’i yarattıktan sonra (ona), ‘Haydi git, şuradaki meleklere selâm ver. Onların sana verdikleri selâmı iyi dinle. Çünkü bu selâm şekli, hem senin ve hem de zürriyetinin selamlaşmasıdır!’ buyurdu. Bunun üzerine Âdem, ‘es-Selamu aleyküm’ dedi. Onlar da ‘es-Selamu aleyke ve rahmetullah’ diye karşılık verdiler.”

Bu hadisle birlikte selâmın cennetten geldiği gerçeği aşikâre edilmiş oluyor. Kur’an’da hem ‘selâm’ hem de ‘Selamün Aleyküm’ kelâmlarının varlığı ile, pek çok hadiste yine bu kelâmların zikredilişi de meramın özünü sağlamlaştırıyor.

İKİ KELİMEYE SIĞAN SONSUZ DUA

Kurtuluş, esenlik, barış anlamlarının yanısıra; Selâmün Aleyküm lafzı; “Allah’ın selamı üzerine olsun. Allah seni her türlü kaza ve beladan korusun.” manasına geliyor. Anlamıyla düşünüldüğünde ilk müjde karşılıyor insanı; iki mümin karşılaştığında birbirlerine böyle uçsuz bucaksız bir hayır duasını, sadece iki kelimeye sığdırabiliyor. Selâm böyle bir vaat. Yaradan da bunun karşılığında kalpleri ısındırıyor, selâmlaşanlar arasına sevgi köprüleri kuruyor. Hz. Âdem’in yaratılışıyla cennetten selâmla gelen insanlık, imtihanhâneden dönüşte de selâmla karşılanıyor. Selâmın vaatlerinden biri daha… Yâsîn Suresi’nde cennetliklerin safa süreceğinden, tahtlar üzerine kurulacağından ve her isteklerinin olacağından bahsettikten hemen sonra gelen ayetteki sırra da ermek gerek:

“Engin merhamet sahibi Rab’den gelen söz şu olacak: Selâm Size! (Yâsîn-58)

Hep arar dururuz cennet anahtarını. Peygamberimiz (sav) cennete girmeye vesile amelleri müjdelerken selâmı zikrediyor. Ayrıca sevgi, hayır, bereket ve Allah’a yakınlık gibi özlemlerin vuslatı olarak da yine selâmlaşmayı işaret ediyor. Ne güzel bir ifadedir ki; selâm vermekten kaçmayı cimrilikle eş değer tutuyor.

CENNET ANAHTARI

Yaratılıştan beri var olan bu güzide kelâm, tabir yerindeyse cennet anahtarlarından biri… Hz. Peygamber (sav), kendi döneminde “sabahınız hoş olsun” şeklinde selâmlaşanlara Allah’ın selâmının faziletini öğretiyor. Cenâb-ı Allah mümin kullarına ve peygamberlerine Selamün Aleyküm diye hitap ederken; Peygamberimiz’e müminleri böyle selamlaması emredilmişken; bu kelâmı sadece Arapça bir tabir olarak değerlendirmeye çalışmak, bilmemekten geliyor olsa gerek. O hâlde bilmeli, bildiğimizi de yaymalı.

Bir hadiste, yağmurun bir kısmının toprak tarafından emildiğine bir kısmının yüzeyde kaldığına dikkat çeker Peygamberimiz (sav). Allah’ın dinini kavrayan, Peygamber’in yolunu öğrenip aktaran kişileri de suyu emen toprağın canlılara ve kâinata fayda vermesine eş tutar. Mealen bahsini ettiğim bu hadiste Allah’ın yolunu kavramak ve güzeli, iyiyi ve doğruyu yaymak gerekliliği her mümini ilgilendiriyor yanılmıyorsam.

Selâmın müjdelerine dönecek olursak; bu cennet mührü sözün aslında Rabbin isimlerinden biri olduğuna değinmeden geçmek olmaz. “Es-Selâm”… Kısaca; ‘selametin kaynağı olup esenlik veren’ şeklinde tefsir ediliyor. Çok daha derin manaları olmakla birlikte Allah’ın güzel isimlerinden biriyle birbirimizi karşılamanın, sevgi ve güveni temin edecek bir maneviyata sahip olması da şaşırtıcı olmasa gerek. İslâm âdâbında eve yalnız girerken bile selâmlamak gerekiyor. Aile içinde yine, bu cennet mührü kelâmla aramızdaki sevgi, güven ve muhabbeti sağlamlaştırmak; işte, ilimde ve her türlü toplumsal ilişkide yine selâmla bereketi ve güveni abat etmek gerekiyor. Selâmın, Allah’ın kullarına vaadi ve müjdesi oluşu gibi; müminler arasında da bir vaat olduğu biliniyor. Birine ‘Allah’ın selâmı üzerine olsun’ demek, onu kaza ve belalardan koruması için Yaradan’a sığınmak; bir yanıyla da benden sana zarar gelmez, benden emin ol, manalarını da veriyor.

MÜSLÜMANLARIN ORTAK DİLİ

Selâmla girilen hanelerde bereket ve huzur kaim olurken; selâmlaşma ile başlanan işlerde birliğin hayrı ve güzelliği de ayyuka çıkıyor. Dünyalık müjdelerle dolu bu söz bir yandan da cennete gidişe vesile ve cennette müminlere özel bir sesleniş. Şöyle diyor ayette:

Onlar, meleklerin, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” diyerek mutluluk içinde ruhlarını teslim alacağı kimselerdir. (Nahl-32)

Selâm, Müslümanların ortak dilidir. Farklı dil ve ırklarda, farklı diyar ve memleketlerde Müslümanlar ortak bir dilde, Allah’ın adıyla birbirini karşılar, uğurlar…

Selâm, Kur’an’da kırk ayette geçmekte ve bunlardan bazıları ‘selâm’ bazıları da ‘Selamün Aleyküm’ olarak zikredilmektedir. Hz. Adem’in yaratılışından beri var olan ve Peygamberimiz’in (sav) de ehemmiyetle üzerinde durduğu bu müjdeli kelâmı, sırf Arapça diye zikretmemek bedene, kalbe, ruha ve aramızdaki insanî muhabbete yazık etmektir. Her şey bir yana aldanılmaması gereken bir husus daha var ki; pek çok filmde, dizide bu şekilde selâm verenlerin hep menfi karakterler oluşu tesadüfî olmadığı gibi, toplumsal bir gerçeklik de değildir, bugün de gördüğümüz üzere selâmın gitgide unutulması için bilinçli bir düşmanlıktır. O kadar mühimdir ki selâmın yayılması, bütün imanî ve insanî temellerimizi sarsmada, toplumu İslâm’sız bir evreye geçirme uğraşında ‘selam’ sözüne kasıtlı düşmanlık yapılmakta ve tam da Peygamber’in öğüdünün tam zıddında; yayılmaması, seyreltilmesi, unutulması için çaba sarf edilmektedir.

Öyleyse gelin selâmı yayalım. Selamün Aleyküm!