Uzak limanlardan gelirdiniz; sabırsız gözlerle Lübnan eteklerinde Beyrut’u ararken nâgâh saf ve müşa’şa bir sema altında pürziya, pürelvân, pürzehep, pürevrâk, pürezhâr güzel Beyrut karşınıza çıkardı. Güya Beyrut sizin âfâk-ı seyahatinizin güneşli bir tacıydı. Dudaklarınızda lezzet-i derya ve kulaklarınızda musiki-emvac ile şehre çıktığınız zaman sanırdınız ki saçlarınızı okşayan hâlâ deniz havasıdır.”
Ortadoğu’nun Paris’i ve en önemli liman şehri olarak tanımlanan Beyrut şehrini 1918’de gezip gören Cenap Şehabettin, yukarıdaki sözlerle Beyrut’u anlatırken aslında onun denizle bütünleşmiş latif havasını ve zenginliğini vurgulamaktaydı. Gelin görün ki geçen haftalarda limanında yaşanan elim bir patlamayla yeniden gündemimize giren Beyrut, toz bulutları arasında kalmıştı. Yaklaşık 400 yıllık bir Osmanlı mazisi barındıran bu güzide şehir, Osmanlı döneminden kalan pek çok esere ev sahipliği yapmaktadır.
Osmanlı idaresinde kaldığı süre zarfından, şehirde camiden medreseye çeşmeden hamama çok sayıda mimari eser inşa edilmiştir. Evliya Çelebi, Beyrut şehrini ziyaret ettiğinde burayı on yedi medrese, sekiz sıbyan mektebi, dört hamam, yedi çeşme, üç yüz dükkân, kırk kahvehâne ve sekiz ticaret hanı ile 17. yüzyılda sosyal bakımdan gelişmiş bir şehir olarak tasvir etmektedir.
2. ABDÜLHAMİD DEVRİ’NDE BÜYÜK YATIRIMLAR
Osmanlı padişahları değişik devirlerde Beyrut şehrine çeşitli eserler yaptırmakla birlikte en fazla eserin II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) inşa edildiği görülmektedir. II. Abdülhamid devrinde Beyrut şehrine ehemmiyet verilmiş günümüzde hâlâ ayakta olan ve şehrin sembolü olan askeri kışla, saat kulesi, meydan çeşmesi gibi mimari yapılar inşa edilmiştir. 1898-1903 yılları arasında Beyrut valiliği yapan Reşid Mümtaz Bey (daha sonra Paşa) bu eserlerin yapılmasında öncülük etmiştir. 1898 senesinde Beyrut Askeri Kışlası ve Hamidiye Askeri Hastanesi’nin yer aldığı meydanda saat kulesinin temeli atılmıştır. Saat kulesinin saat mekanizması Paris’ten getirtilmiştir. Kısa sürede inşası tamamlayan saat kulesinin açılışı Sultan II. Abdülhamid’in 25. cülus yıldönümünde yapılmıştır. Saat kulesinin tasarımı mimar Yusuf Aftimos Efendi’ye (1866-1952) aittir.
Yaklaşık yirmi beş metre yüksekliğe sahip Hamidiye saat kulesi de bugün Yıldız Meydanı’nın adeta sembolü konumundadır. İç savaş döneminde büyük ölçüde tahribata uğrayan bu eserler 1990’da biten iç savaş sonrasında önemli bir restorasyon geçirdi ve günümüze kadar ulaştı. Beyrut şehrindeki saat kulesinin yanı sıra Trablus’ta da yine II. Abdülhamid 25. cülus yıldönümünde inşa edilmiş bir saat kulesi daha yer almaktadır. İç savaş yıllarında zarar gören Trablus’taki Hamidiye Saat Kulesi 2015’de TİKA tarafından restore edilmiştir.
SELİMİYE KIŞLASI’NIN İKİZİ BEYRUT KIŞLASI
Beyrut askeri kışlası 1853’de Sultan Abdülmecid tarafından Selimiye Kışlası örnek alınarak inşa ettirilmiştir. Beyrut kışlası yabancı kaynaklarda Büyük Saray (Grand Serail) olarak geçmektedir. Bu görkemli Osmanlı kışlası Fransız idaresi tarafından da kullanılmıştır. Bugün tarihi kışla Başbakanlık Sarayı olarak hâlâ hizmet vermektedir. Beyrut’taki bir diğer Osmanlı eseri olan Askeri Hastane ise 1861’de inşa edilmiştir. Daha sonra Beyrut valisi Halil Paşa zamanında (1903-1908) sivil Hamidiye Hastanesi de tesis edilmiştir. Bu hastanede kadın ve erkeklere mahsus hamamlar, ameliyathane, doğum odası, eczane ve hasta odaları bulunmaktaydı. 1908 senesi salname (yıllık) kaydına göre Beyrut’ta müslim ve gayrimüslim cemaatlerin olmak üzere yedi hastane bulunmaktaydı.
Hadiye çeşmesi
İhtiyaç sahiplerinin elinden tutan sultan
Demiryolları inşa ettik
- lII. Abdülhamid’in dönemindeki önemli projelerinde biri olan Hicaz Demiryolu’nun parçası olarak Şam-Beyrut demiryolu inşa edildi. Demiryolu ağının Beyrut’a uzatılması Beyrut’u çevreleyen yüksek sıradağlar nedeniyle çok maliyetli bir işti. Çok sayıda viyadük, tünel, köprü yapım imtiyazı 1892’de Fransız-Belçika sermayeli bir şirkete verildi. Haziran 1895’de Şam-Beyrut demiryolu hattı açıldı. Hülasa Beyrut’taki Osmanlı eserlerinin birkaçı zamana yenik düşmüş olsa da çoğu hâlâ ayaktadır. Beyrut’ta Osmanlı hatırasını yaşatan bu eserler coğrafya ile rabıtamızı, gönül bağımızı daha da kuvvetli tutmaktadır.