Bir müftünün hatıraları

Yaklaşık 40 yıllık meslek hayatının 28 yılında farklı il ve ilçelerde müftülük görevinde bulunan İlyas Dilbaz tarafından kaleme alınan hatıraları Dergah Yayınları arasında okurla buluştu. Çocukluk ve hafızlık arkadaşı İsmail Kara’nın tavsiye ve telkini ile hatıralarını yazmaya başlayan İlyas Dilbaz, önceleri hatıralarını kafasında yazmaya başlarken, hayatında en belirgin iz bırakan annesinin hikâyesiyle, babasının ve kardeşlerinin hikâyesi ile yola çıkmış.

Kamil Büyüker Yeni Şafak
Arşiv.

1975 yılından 2019 yılına kadar bilfiil Diyanet Teşkilatı’nda çalışmış Müftü İlyas Dilbaz Hoca’nın hatıraları Dergâh Yayınları arasından çıktı. 39 yıllık din hizmetinin 28 yılını ilçelerde müftü, 11 yıl illerde müftü yardımcısı olarak geçirmiş İlyas Dilbaz Hoca, görevi esnasında yaşadığı, gördüğü olayları kaleme alarak yakın dönem dini hayatımıza dair önemli anekdotları okurla paylaşmış.

“BEN SANA EFENDİ OL DEDİM SEN OLDUN MUFTİ!”

Efendi ile Müftü Arasında Hatıralarım (Dergâh yay. 2023, 230 s.) başlığını taşıyan ve oğlu Mahmut Dilbaz tarafından yayına hazırlanan eser, aslında İlyas Dilbaz’ın annesiyle yaşadığı bir olaydan hareketle kitaba isim olmuş. Bu hususu İlyas Dilbaz şu cümlelerle anlatıyor: “Bir defasında annemle balkonda otururken öğle ezanı okunmaya başladı. Annem “hadi kalk camine git” dedi. Ben de “anne ben imam değilim, o caminin imamı var, ben müftüyüm” dedim. Bunun üzerine annem “O uşağum, ben sana oku da efendi ol, dedim, sen oldun mufti” dedi.” Eskiden köylerde imama “efendi” denildiğini söyleyen Dilbaz, anladım ki imam sıfatı müftü sıfatından büyüktür. Zaten müftüler de camilerde imamların arkasında dururlar, şeklinde bir tespitte bulunuyor.


HAFIZLIK: BAL KÜPÜNÜ YÜKLENMEK

Çocukluk ve hafızlık arkadaşı İsmail Kara’nın tavsiye ve telkini ile hatıralarını yazmaya başlayan İlyas Dilbaz, önceleri hatıralarını kafasında yazmaya başlarken, hayatında en belirgin iz bırakan annesinin hikâyesiyle, babasının ve kardeşlerinin hikâyesi ile yola çıkmış. İlyas Dilbaz Hocanın hayatında anne duasından sonra en belirleyici faktör Kutuz Hoca ismi ile maruf Rize’nin önemli huffazları arasında yer alan Mehmet Kara’dır. Zira Kutuz Hoca’dan hafızlığını ikmal etmiştir. Kutuz Hoca sadece talebelerin hamisi değil, aynı zamanda askerliğini sıhhiye olarak yaptığı için yörenin şifacısı, tabibidir. İlyas Dilbaz’ın annesi Kutuz Hocanın hem fiili hocalığı hem de hastaları tedavi eden yönüyle oğluna da dua eder ve “inşallah Kutuz Hoca gibi Efendi olursun” dermiş. Kutuz Hocayı “beldemizin kapağı sonuna kadar açık manevi bal küpü” olarak niteleyen İlyas Dilbaz, hafızlığını tamamladığında hocanın yaptığı nasihati de şu şekilde dile getiriyor:

“Hafızlarım, evlatlarım, hafız olmakla, bir küp veya bir teneke balı sırtınıza yüklendiniz demektir. İlim ve Arapça öğrenerek taşıdığınız o baldan önce siz tadınız. Tatmazsanız ömür boyu bal küpü taşıyan ama hiç tatmayan hamal gibi olursunuz. Haydi gidin ilim öğrenin ve taşıdığınız baldan önce siz yeyin, sonra başkalarına da yedirin.” (s.31)


TALİP DEĞİL MATLUP

Rize İmam Hatip Okulu’nda 1967 yılında başlayan eğitim hayatı 12 Mart 1971 muhtırası ile kesintiye uğrayan İlyas Dilbaz, lise kısmına İstanbul İmam Hatip Okulunda devam eder. Burada da sadece bir yıl eğitim gören İlyas Dilbaz, eğitiminin geriye kalan kısmını Ankara İmam Hatip Lisesi’nde tamamlayarak 1975 yılında mezun olur. Sonrasında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü yılları ve mezuniyetten sonra müftülük vazifesine başlar. Sırasıyla Göle, Sarıoğlan, Delice, Alaçam, Kalecik İlçe Müftülükleri, ardından Çankırı Müftü Yardımcılığı, Sungurlu Müftülüğü, Gölbaşı Müftülüğü, Ankara Müftü Yardımcılığı ile görevini nihayete erdirir.

Görev yaptığı yerlerde hoş sada bırakan İlyas Dilbaz yaptığı işlerde talip değil, matlup olmayı tercih etmiş. Bunu da bir hatırası ile kitapta naklediyor. Çankırı İl Müftü Yardımcılığı esnasında düzenlenen bir Kutlu Doğum Programında konuşmacı Prof. Dr. Hüseyin Algül Hoca, sohbet esnasında Çankırı Müftülüğünün boş olduğunu neden başvurmadığını sorar. İlyas Hocanın cevabı ise manidardır: “Hayatımı bir şey istememe üzerine yürütmeye çalışıyorum, matlup olmak daha iyi değil mi? Üstelik Peygamberimizin Ebu Zer’e tavsiyeleri, İmam-ı Azam’ın tavrı, Kınalızâde Ali Efendi’nin, Karacaoğlan’ın tavsiyeleri ortada.” demiştir. (s.133)


DÜNYALIK DERDİ OLMADI

Dünyalığa, kurumun imkânlarını şahsi işleri için kullanmaya asla tevessül etmeyen İlyas Dilbaz Hocanın 1996 yılında din görevlisi olarak gittiği Fransa’nın Lyon yolculuğu öncesinde ve sonrasında yaşadıkları da ibret verici. Görev için 1996 yılı Ramazan öncesinde uçakla yola çıkılır ve havaalanında inince ateşe Nihat Aytürk tarafından karşılanır. Özetle görevlilere şunu söyler: “Şahsiyetinizi koruyun, bir çantayla geldiniz, aynı çanta ile dönün, görevde aksama yapmayın. Bıktırıcı olmayın, siyaset yapmayın.” Bu kriterler zaten İlyas Hocanın hayat düsturlarını yansıtmaktadır. Gidiş esnasında tek bavulla yola revan olan İlyas Hoca, dönüşte kendisine “diğer hocaların fazla bavullarını sen al, uçakta sorun olmasın.” teklifine “ben ne bu dünyada, ne de öbür dünyada kimsenin yükünü taşıyamam.” demiştir. Bu cümle ile ortalık buz kesmiş ve ateşe Nihat Bey gelmiştir. O da aynı müdahaleyi yapınca ona da şu manidar cevabı vermiştir: “Hocam siz bize bir ay önce burada “bir bavul ile geldiniz, yine bir bavulla dönün demiştiniz, ben talimata uydum” demiş ve bavulları almamıştır.

Ahlakı ve şahsiyetli duruşu ile Diyanet teşkilatında uzun yıllar hizmet etmiş ve bu vazifesini layıkıyla tamamlamış hocamıza sağlıklı bir ömür diliyoruz.


Şaka mı bu? İki yıl okul tatili olur mu hiç?