Birinci ve İkinci Meclis’te Mehmet Akif ve Yahya Kemal

TBMM 100. yaşını kutlarken bugüne kadar sıralarında milletvekili olarak pek çok yazar ve şairi de ağırladı. Meclis’e giren ünlü isimler arasında 1. ve 2. Meclis’te bulunan Mehmet Akif ve Yahya Kemal’in yeri ise bir başkadır.

Âlim Kahraman
Mehmet Âkif

Bazı edebiyatçı ve şair aydınlar kalemleriyle ve bizzat Millî Mücadeleye katıldıkları gibi Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılması ve Cumhuriyet’in kurulması aşamalarında da Meclis’te görev almışlardır. Bunlar arasında biri I. diğeri II. Meclis’te milletvekili olarak görev yapmış iki önemli isim var: Mehmet Âkif ve Yahya Kemal. Onların üzerinde duracağım.Mehmet Âkif, Ankara’dan gelen bir davet üzerine 10 Nisan 1920’de İstanbul’dan yola çıkarak BMM’nin açılışından bir gün sonra 24 Nisan 1920’de Ankara’ya varmıştır. İstanbul’dan Ankara’ya ilk gidenlerdendir (Bir fikir vermesi için belirtelim: Hamdullah Suphi’nin Bekir Sami ile beraber Ankara’ya varışı 8 Nisan 1920’dedir). Âkif, Ankara’ya vardıktan bir süre sonra Burdur’dan Milletvekili seçilir; 5 Haziran 1920’de de mazbatasını alarak I. Meclis’te çalışmaya başlar.

Bu sırada İstanbul’da, Darülfünun’da hocalık yapmakta olan Yahya Kemal’in Ankara’ya ilk gidişi Bursa üzerinden Mustafa Kemal Paşa’yla beraber 29 Ekim 1922’dedir. Bir hafta kalıp Lozan görüşmelerine katılmak üzere heyetle Ankara’dan ayrılır. Bu bir hafta, Âkif’le Yahya Kemal’in Ankara’da aynı anda bulundukları bir zaman dilimi olmuştur. Ancak ismen birbirlerini bilseler bile daha önce de aralarında bir tanışma olduğuna veya bir araya geldiklerine dair bir bilgiye sahip olmadığımız bu iki ismin Ankara’da bir görüşmelerinin olmadığını söyleyebiliriz.

YAHYA KEMAL ANKARA’DA

Yahya Kemal’in Ankara’ya ikinci gidişi 8 Ağustos 1923’tedir. Temmuz ayı içinde II. Meclis’e Urfa’dan milletvekili seçilmiş; bu durum kendisine bir telgrafla bildirilmiştir. Artık Milletvekili sıfatıyla Ankara’dadır. Yahya Kemal gelmezden üç ay kadar önce, I. Meclis’teki görevini bitirerek 1923 yılının Mayıs ayı başında Âkif ailesini de alarak İstanbul’a dönmüştür. Yahya Kemal’in Urfa milletvekili olarak II. Meclis’te göreve başlamasından iki ay kadar sonra ise 1923 yılının Ekim başlarında Abbas Halim Paşa’nın davetiyle kışı geçirmek üzere Mısır’a gitmektedir. (Mehmet Âkif’in Mısır’da devamlı kalmaya başladığı 1925 yılından bir yıl kadar sonra Yahya Kemal de yurt dışına çıkacak, 14 Haziran 1926’da Varşova’da elçilik görevine başlayacaktır. Oradan Madrit Elçiliğiyle İspanya’ya giden Yahya Kemal’in yurda tekrar dönüşü yedi buçuk yıl sonra 1933 yılı Aralık ayının sonundadır. Mehmet Âkif ise Mısır’dan on bir yıl sonra 18 Haziran 1936’da İstanbul’a döner. Hastadır ve o yılın son günlerinde de rahmet-i Rahman’a kavuşur.)

Âkif’in I. Meclis’te görev yaptığı dönemde henüz Millî Mücadele devam ediyordu. İlk olarak Encümen-i İrşat ve Heyet-i Nâsiha içinde gördüğümüz şairin bazı Anadolu şehirlerine seyahatleri olur. Önce Eskişehir’e gider. Orada eski öğrencilerinden ve dostu olan Şefik Bey’i de ziyaret eder. Neyzen Tevfik’in kardeşi Şefik Bey, İstanbul’un işgali üzerine büyük fedakarlıklarla Eskişehir’e kaçırdığı Pendik Bakterioloji Enstitüsü’nün müdürüdür (Bu enstitü bir süre sonra da Ankara Etlik’e taşınacaktır). Âkif, Eskişehir’den Ankara’ya dönüp 15-20 gün kaldıktan sonra, bir ziyaret için milletvekili seçildiği Burdur’a gider. Gittiği yerlerde Millî Mücadele konusunda tereddüdü bulunan eşrafla görüşmekte, halka hitaplarda bulunmaktadır. Burdur’dan sonra Sandıklı ve Dinar’da da görüşmelerine ve hitabelerine devam eden Âkif, bir kamyonla Antalya’ya gider. Görüşme ve halka hitaplarını burada da sürdürür. Seyahatlerinin bir başkası da Konya’yadır. Konya Âkif’i çok iyi karşılar ancak şair buradaki irşat ve nasihatlerinde önceki şehirlerdeki kadar başarılı sonuçlar alamaz.

AKİF KASTAMONU’DA İKİ AY YAŞAR

Âkif’in bu sırada bir süre bulunduğu şehirlerden biri de Kastamonu olur. Şair, Kastamonu’da iki aydan fazla kalır: 19 Ekim 1920’de gider, o yılın Aralık sonunda Ankara’ya döner. Bu süre içinde Kastamonu Nasrullah Camii kürsüsünden yaptığı bir konuşma Sebülürreşat dergisinde de yayımlanır ve dalga dalga tüm Anadolu’ya yayılır. Derginin o sayısı çoğaltılarak cephedeki askerlere dağıtılır. İşte o hitaptan kısa bir bölüm: ““Milletler topla, tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyârelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki râbıtalar [bağlar] çözülerek herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatine, kendi menfaatini temin etmek kaygusuna düştüğü zaman yıkılır...” (Mehmet Âkif, bu sırada İstanbul’da bıraktığı ailesini de Kastamonu’ya getirmiş, onları oraya yerleştirdikten sonra kendisi Ankara’ya geçmiştir. Bu sırada Eşref Edip de Sebilürreşat klişesini alarak Kastamonu’ya gelmiştir).

AKİF OLARAK MÜCADELESİNİ SÜRDÜRÜR

Âkif’in Meclis’te bulunduğu süre içinde çok fazla söz almadığı biliniyor. Ancak o, Anadolu şehirlerine yaptığı gezilerdeki görüşme ve hitaplarıyla, Ankara, Kastamonu ve Kayseri’de çıkarmayı sürdürdüğü Sebilürreşat dergisiyle ve zamanla manevî bir karargah haline gelen Ankara’da kaldığı Tacettin Dergahı’nda etrafında toplanan dostlarıyla yaptığı sohbet ve görüşmelerle aktif olarak mücadelesini sürdürür. “Süleyman Nazif’e”, “Bülbül” ve “Leyla” gibi sıkıntı içindeki vatanın durumunu terennüm ettiği şiirlerini yazar. Mehmet Âkif’in bu mücadeleye en büyük katkılarından biri yazdığı “İstiklal Marşı” olur. “İstiklal Marşı” Kastamonu dönüşü yazılmıştır. Şiirin yazımı Meclis’te görüşmeler sürerken, Tacettin Dergahı’nda (gece uyanıp yanıbaşındaki kalemle unutmamak için duvara kaydediverdiği dizeler bile olur), uğradığı Hakimiyet-i Milliye gazetesinin bürosu gibi yerlerde aralıksız devam etmiş ve kısa bir sürede tamamlanmıştır.

1922 yılı Ağustos’u başında Âkif’i cepheyi gezerken buluyoruz. Büyük zaferden sonra yerinde duramaz, oğlu Emin’i de yanına alarak önce Eskişehir’e oradan Afyon’a doğru hareket eder. Yanan yıkılan kasabaların hallerine, buralardaki Yunan subaylarının âkıbetlerine tanıklık ederler. Burdur ve havalisinde henüz söndürülememiş olan yangınlara kovalarla su taşırlar.

MİLLİ İDEAL HALKASI

Millî Mücadele devam ederken İstanbul’da, Darülfünûn’da hocalık yaptığını belirttiğimiz Yahya Kemal de işgale uğramış bu şehirde mücadelesini sürdürür. Aralarında Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Nihat Özön, Nurullah Ataç, Hasan Âli Yücel’in de bulunduğu Darülfünûn gençliği millî idealler etrafında onun çevresinde toplanır. Yahya Kemal, derslerinde, sohbetlerinde bu konuları konuşur. Gençlerle beraber Dergah adındaki derginin çıkarılmasını sağlar. İleri ve Tevhid-i Efkar gibi Millî Mücadele’yi destekleyen gazetelerde düzenli yazılar yazar. Sonradan Eğil Dağlar kitabında toplanacak olan bu yazılardan bazıları dolayısıyla İşgal Ordusu subaylarının gazabını üzerine çeker; İstanbul’dan Kadıköy’e geçerek bir süre Göztepe’de bir dost evinde saklanır; bir süre de Balkanlar’a doğru -sağlık sebeplerini öne sürerek- bir seyahate çıkar. (Yahya Kemal’in bu yazılarının cephedeki subaylar ve Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa tarafından izlendiği, okunduğu ortaya çıkacaktır daha sonra; Mustafa Kemal bunların bir kısmını kesip saklamıştır da.)

Yahya Kemal’in “Akıncı” şiiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çıkmış, “Süvari Marşı” olarak bestelenmesi söz konusu olmuştur. Fakat bundan daha da önemlisi Büyük Taarruz için yazdığı dizelerdir. “26 Ağustos 1922” başlığını taşıyan bu güçlü dizeleri paylaşmak istiyorum:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

Halide Nusret’in hatıralarında belirttiğine göre, bu dizelerden bazıları o senenin Ramazanında mahya olarak İstanbul camilerinin minarelerini süslemiştir.

II. Meclis’te bulunduğu süre içinde Ankara Türk Ocağı’nda konferanslar veren Yahya Kemal, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde de yazılar yayımlamıştır. 24 Haziran 1925’te Suriye Hudut Komisyonu’nda görev alarak İskenderun’a kadar gitmiş, komisyonun çalışmaları sonunda Hatay’ın bize ilhakı meselesi çerçevesinde vatana bir miktar arazi kazandırılmasını sağlamıştır. Şairin Meclis’teki çalışmaları arasında Hilafetin kaldırılması ile sonuçlanan kanun teklifine imza atan 53 milletvekilinden birisi olması da bulunmaktadır.

İSTİKLAL MADALYASI VE MAVZER TÜFEĞİ

Mehmet Âkif, I. Meclis’teki çalışmaları bittikten sonra ailesiyle beraber İstanbul’a gelirken iki şey getirmiştir yanında: İstiklal madalyası ve bir mavzer tüfeği. Şair, biraz kırgın dönmüştür Ankara’dan. Sezai Karakoç’un ifadesiyle “Ateş içinden kendi eliyle alıp çekicin altına koyduğu demir başka bir şekil alıyordu”r artık. Onun istediği kendisine bir inziva köşesi bulmaktır. Yazmayı düşündüğü şiirler vardır; onlara yönelecektir. Bu şiirlerden biri de Âsım isimli kitabının ikinci cildidir. İstiklal Mücadelesinin şiiri olacaktır bu cilt. Kafasındaki plan şöyledir: Âsım eğitim için gittiği Avrupa’dan döner. İstiklal Harbi’ne katılır. Verilen savaşın büyüklüğü, Âsım’ın gösterdiği yararlılıklar, savaşın safhaları, millet tarafından gösterilen fedakarlık ve kahramanlıklar ve nihayet ulaşılan büyük zafer bu şiirde dile getirilecektir. (Akif’in bu ve başka bazı şiirleri sadece kafasındaki planıyla kalacak, yazılamayacaktır.)

Yahya Kemal, milletvekilliği devam ederken, daha önce de belirttiğimiz gibi, elçi olarak Varşova’ya gönderilir. Yurtdışında görevle bulunduğu dönemde (1903-1912 yılları arasında öğrenciliğini geçirdiği) Paris hatıralarını parça parça yazar. Bu sırada Türkiye’de inkılaplar gerçekleşir. Hemşehrisi de olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras başta olmak üzere kendisini sevmeyen bazı kişilerin hakkında estirdikleri olumsuz hava sebebiyle özellikle İspanya’da bulunduğu sırada psikolojik sıkıntılar yaşar (Bunlardan biri, şairin harf inkılabına karşı olduğu ve Türkiye’ye gelirse asılacağı yönündeki dedikodulardır).

Yahya Kemal 1933 yılı sonunda, Bükreş’te elçi olan Hamdullah Suphi ile beraber yurda döner. Ankara’ya gidip Cumhurbaşkanının huzuruna çıkar. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal onu önce biraz eğik bir yüzle karşılarsa da sonra adına bir ‘hoş geldin gecesi’ düzenler. Şair, bir süre sonra da bir ara seçimde Yozgat milletvekili olarak Meclis’e girer. Böylece 1946 seçimlerine kadar (1943-1946 dönemi hariç) Meclis’te kalır (Yozgat’tan sonra Tekirdağ ve 1946’da kısa bir süre İstanbul milletvekilliği yapmıştır).

HAYAT
Aile belleğinin inşasının aracı olarak: Fotoğrafların Anlattığı