Cahit Zarifoğlu: Okunan ve saygı gören şair

Cahit Zarifoğlu Savaş Ritimleri romanını Beyan Yayınları arasında bastırmak istemişti. Vefatından sonra ise Zarifoğlu’nun bütün eserleri Beyan Yayınları tarafından titizlikle okurla buluşmaya devam etti. Zarifoğlu’nun şiirleri 24. Baskısıyla aynı yayınevinden bir kez daha okurun beğenisine sunuldu.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Cahit Zarifoğlu

ÂLİM KAHRAMAN

Cahit Zarifoğlu’nun Şiirler’i 24. baskısını yaptı.

Beyan Yayınları, şairin tüm eserlerini, gerekli titizliği göstererek yıllardır düzenli olarak yayımlıyor. Bunda kuşkusuz yayınevinin sahibi ve yöneticisi Ali Kemal Temizer’in istikrarlı tutumu birinci derecede rol sahibi.

1985 yılı başlarıydı diye hatırlıyorum.

Zarifoğlu, iki yıl kadar önce Ankara’dan İstanbul’a gelmişti.

Mavera’nın editörlüğünü bana bırakmışlardı. Bir taraftan dergi çıkıyor, bir taraftan da şairle Akabe Yayınları’nın yayın faaliyetini sürdürüyorduk. O sıralar yeni bir romanını, Savaş Ritimleri’ni tamamlamıştı kendisi. Bunu Akabe’de değil başka bir yayınevinde yayımlayalım, dedi bana. Gülümseyerek, biraz telif de alalım, diye ekledi (Telif gelirini bir şairin/yazarın en temiz kazancı olduğunu söylerdi Zarifoğlu). Aklınızda bir yayınevi var mı, dedim. Beyan Yayınları olur, dedi.

Beyan Yayınları yeni kurulmuştu o yıllarda. Etrafımızdaki birçok yayınevi gibi onlar da Büyük Azim Palas Hanı’ndaydı. Ali Kemal arkadaşımızdı. Kalkıp gittim. Cahit Zarifoğlu’nun yeni romanından söz ettim. Beyan’da yayımlamak istiyoruz, dedim. Ali Kemal, çok iyi karşıladı, Cahit Zarifoğlu’nun bir eserini basmak bizim için şereftir, dedi.

Zarifoğlu’nun Beyan’da çıkan bu ilk kitabının ilk baskısı önümde şimdi. (Şair, “Kardeşim Alim’e Dostlukla.. 2.3.1985” diye yazmış iç kapak sayfasına, el yazısıyla.) Bu bir maya oldu. 1987’deki ölümünden sonra Cahit Zarifoğlu’nun tüm eserleri Beyan’a verildi.

TELEFONLA YAZIYI YAZDIRACAĞIM

2003 yılında Yürek Safında Bir Şair’i hazırlıyordum. Bu kitaba koymak üzere İlhan Berk’ten de bir yazı istedim. (Şiirler’in Beyan’daki ilk baskılarından birini göndermiştim Berk’e.) Bir gün ev telefonum çaldı. İlhan Berk Bodrum’dan arıyordu. Kağıt kalem hazırla, yazıyı telefonda sana yazdıracağım, dedi.

O yazısında, “Cahit Zarifoğlu şiirini bilmiyormuşum” diyordu Berk. Anlaşılan “Beş yüz sayfalık bir şiirle karşılaşınca” şaşırmıştı. Şöyle devam ediyordu yazı: “İslam haritasında Cahit Zarifoğlu’nu bir ideoloji şairi olarak gördüm. Dahası savaşçı olduğunu da çıkardım. Ama gene de düşüncelerinden, ideolojisinden tedirgin olmadım. Nasıl bakarsak bakalım bir şairle karşılaşıyoruz. Bu da bana yetti.” Bu kısa yazı: “İslam haritasında önemli bir şair elbette Cahit Zarifoğlu. Yalnız bu da değil. Bir öncü de.” diye bitiyordu.

Yine o kitapta, Sezai Karakoç’un, 1967’de İşaret Çocukları üzerine yazdığı yazısındaki “İşaret Çocukları, yeni bir hikmeti arar gibidir.” cümlesine de yer vermiştik, bu şiiri özünden kavramak isteyenlere bir ışık olsun, diye. Ebubekir Eroğlu ise, Zarifoğlu’nun şiirini “içsellikten manevîliğe doğru” bir yol üzerinde görüyordu.

Cahit Zarifoğlu’nun ölümünün üzerinden 34 yıl geçti. Şiirler, bu yıl 24. baskısını yaptı. Hazırlıksız okuyucu için “kapalı ve anlaşılması zor” bulunan bu şiirin bugün 24. baskısını yapmış olması sizce de dikkat çekici değil mi? Yürek Safında Bir Şair kitabının başına 2003’te koyduğumuz Sunuş’un şu ilk cümleleri bunu açıklıyor olmalı:

“Cahit Zarifoğlu’nun ölümünün üzerinden on altı yıl geçti. Dostları onu andı. Okuyucu halkası her yıl arttı. Şiiri okundu ve saygı gördü. Edebiyattaki yeri ölümünün ardından daha güçlü temellerle sağlamlaştı.”

İKİ ÖYKÜCÜ

İki öykücünün öykü kitapları ulaştı bu ay elime. Bu isimlerden biri Artvin/Şavşat doğumlu Yunus Kara. Akçağ Yayınları arasında çıkmış hikâyeleri (Tembel Tahtası, Karagöl Hikâyeleri). Diğeri, Meral Köse. Yedi İklim Yayınları arasında çıkmış öyküleri (Sanki Çocuktum).

Yunus Kara’nın doğum yerini özellikle belirttim (Şimdi Akçakoca’da görev yapıyor). Çünkü doğduğu yer (Artvin/Şavşat) hikâyelerin asıl mekanı. Hikayelerde mahallî olan unsurlar da girmiş araya. Bazılarını, koyduğu dipnotlarla açıklıyor yazar. Ancak folklora düşmüyor. Hikâye kuruyor. Dede Korkut Hikayeleri’nden bugüne ulaşmış esintiler hissettim bazı metinlerinde. Yiğitlik ve doğa içindelik belli özellikleri. Sert ölümlerle bitiyor çoğu zaman Kara’nın hikayeleri. İnsan doğasındaki vahşiliğin kendini dışa vurması anlatılıyor yer yer. Hayatın bu yüzüyle sık sık yüzleşiyor okuyucu. Klasik kurgu ve anlatımıyla biraz da Ömer Seyfettin’i hatırlatıyor.

Meral Köse’nin öyküleri iki-üç sayfalık kısa metinlerden oluşuyor. Hikâye kurgusu ve yapısıyla beni şaşırttı yazar. Kendine has bir anlatım geliştirmiş. Eserin adında belirtildiği gibi çocukluğuna gitmiş, oradan duygu ve izlenimler devşiriyor. Fakat bunları serbest çağrışımlarla ve yeni bir dille öyküleştiriyor. Asıl mahareti burada gizli. Etrafınca meczup, deli gibi sıfatlarla tasnif edilmiş dede, teyze gibi aileden kişileri var. Onların deliliği kendilerine has ruh dünyalarından geliyor. Farklı ve etrafından ayrışmışlar. Bazan aşırılığa varıyorlar, kapanıyorlar iç alemlerine, takılıp kaldıkları da oluyor oraya. Delilik bir tuhaflık olduğu kadar, bir delişmenlik olarak da kendini belli ediyor. Bilgelikle birleşiyor çoğu zaman da.

Bazan anlatımı ihmal ediyor gibi görünse de her öyküsü değerli Meral Köse’nin. Zaman ve zamanın algılanışı temel meselelerden biri olmuş Sanki Çocuktum’da. Kitaptaki “Oyun” öyküsü, imgesel yüklenimleri, zihnin kolayca hareketleri, bazan masala kapı aralayan uçuşları, gel-gitleriyle yazarı ifade için örnek verilebilecek bir metin gibi göründü bana.

Yazarın yayımlanmış şimdilik tek kitabı Sanki Çocuktum. Ancak iddiasızlığıyla özgün, meseleleriyle olgun bir eser.