Fevziye Abdullah Tansel: ‘Ay dolanır günler geçer’

Edebiyat tarihi alanında yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Fevziye Abdullah Tansel’in çalışmaları Ötüken Yayınları arasında yeniden okurla buluşuyor. Abdullah Uçman tarafından hazırlanan seri, Türk edebiyatı tarihi alanında önemli kaynak eserler. Aynı zamanda Tansel’in günlükleri ise geçtiğimiz yıllarda Dergah Yayınları arasında okurla buluşmuştu.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Fevziye Abdullah Tansel.

Alim Kahraman.

Bir kadı kızı. Babası Abdullah Hulusi Efendi’nin görevle Muş’ta bulunduğu sırada bu şehirde dünyaya geliyor (1912). Anne tarafından büyük dedesi ise müftü. Dört kız kardeşin en küçüğü (Şaziye 1898, Aliye 1903, Zekiye 1908 doğumlu). Aile Elaziz’de (Elazığ) bulunduğu sırada önce anne vefat ediyor (1918) sonra da baba (21 Mart 1921). Dört kız kardeş, Millî Mücadele’nin sürdüğü o sıkıntılı dönemde, şehirden şehire geçerek İstanbul’a dönerler: “Babamın ölümünden sonra 1921’de -yol uğrağı yerlerde, mesela Sivas’da falan birer süre kalarak- galiba Temmuz’da ablamlarla dönüp İstanbul’a geldik ve halama (Emine Hanım) bitişik Atik Ali Paşa’daki evimize yerleştik.”

Fevziye Abdullah Tansel dendiğinde prensip sahibi, ciddi duruşlu bir edebiyat araştırmacısı canlanıyor gözümüzün önünde. Onun adını İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne öğrenci olarak geldiğimde duydum. İlk okuduğum metni de 1953’te Türkiyat dergisinde yayımlanan “Muallim Naci ile Recaizade Ekrem Arasındaki Münakaşalar ve Bu Münakaşaların Sebep Olduğu Edebi Hadiseler” adlı ilmî makalesi oldu. Yayına hazırladığı Namık Kemal’in Hususi Mektupları’nın ilk üç cildini (4. cildin yayımı daha sonradır) edinmem de o yıllardadır. Fakat bir ikilemimiz vardı o sıralar: Bir taraftan Mehmet Fuat Köprülü’nün ilmî terbiyesi altında yetiştiği, Tanzimat sonrası Türk edebiyatı alanının bir otoritesi olduğunu duyuyorduk Fevziye Hanım’ın. Diğer tarafta ise Namık Kemal’in Hususi Mektupları’nın I. Cildi üzerine, bu cildi ilmî bakımdan adeta delik deşik eden 544 sayfalık bir kitap vardı elimizde (:Ömer Faruk Akün, Namık Kemal’in Mektubları, İstanbul 1972). Üstelik Fevziye Hanım Ankara’da olmasına rağmen eleştiriyi yapan Ömer Faruk Akün bölümde hocamızdı. (Bugün baktığımda, Fevziye Hanım’ın bin bir emekle bu mektupları bir araya getirip bir düzene sokması, yeni harflere aktararak yayımlamasının arkasındaki büyük emeğe saygı duyuyorum. İçinde değerli bir tahkik yöntemini de barındıran Ömer Faruk Akün’ün eleştirilerini ise ayrıca kıymetli buluyorum. Bu iki çalışma birbirini tamamlıyor bana göre. Kanaatimce Akün’ün aşırı gittiği taraf, Tansel’in emeğini hiçe indiren, bunun da ötesinde hatalarıyla araştırmacıları yanıltacağı için zararlı gibi gösteren, bunda abartıya kaçan tutumudur. İkisine de rahmet olsun.)

İLK TEMEL İLMİ ÇALIŞMALARI YAPTI

Fevziye Abdullah Tansel, alanıyla ilgili ilk temel ilmî çalışmaları gerçekleştiren isimlerden biri. Bir külliyat bırakıp gitti arkasında. Bunlar, ölümünün üzerinden 34-35 yıl geçtikten sonra, Abdullah Uçman’ın editörlüğünde yeniden yayımlanıyor bugün. Mehmet Âkif hakkındaki değerli biyografi çalışması 2021’de çıkmıştı, şimdi de Mehmet Emin Yurdakul’un Bütün Şiirleri çıktı. Daha yürünecek epeyce yol var. Hem külliyatı yayımlayan Ötüken Neşriyat’a, hem de işin başındaki Abdullah Uçman’a kolaylıklar diliyorum.

Bu yazıyı yazmamın bir sebebi daha var.

Ölümünden sonra evrakı arasında bulunup 2011 yılında Dergah Yayınları’nca yayımlanan Fevziye Abdullah Tansel’in günlükleri: Ay Dolanır Günler Geçer! Bu günlükler elime ilk geçtiğinde bir hayli heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bir şiir dizesi gibiydi adı. O ciddi duruşuyla zihnimizde yer eden Fevziye Abdullah Hanım’ın dünyasına açılan, ilmî hayatının dışında bambaşka bir pencere gösteriyordu bize. Kitap beklentilerimi boşa çıkarmadı. Onun belli bir disiplin içinde, kesintiye uğramadan sürüp giden çalışma hayatının ritimleri kayıtlı bu günlüklerde. Ayrıca kendini hocası Fuad Köprülü’nün ölümüne kadar (1966) onun çalışmalarına da adayan, 54 yaşında bile 20 yaşındaki bir öğrenci gibi hocasının işlerine koşan tarafıyla da görüyor, halisane bağlılığına hayran oluyoruz. Günlükler başlangıçta küçük notlar halinde de olsa uzun bir süreyi kapsıyor (1962-1985). Tansel’in ölümünden üç yıl önceye kadar varıyor. Özellikle son altı yıl (1980-1985) bir hayli zengin ve uzun yazılmış (kitapta132-421. sayfalar arası). Duygu dünyasını, gittikçe ıssızlaşan hayatını, ilmî yazılarının ötesinde bir edebiyatçının kalemiyle, külfetsiz fakat içe işleyen bir üslupla aktarıyor. Her yıl İstanbul’a ablasının Büyükada’daki evine dönmesi, orada hayatta kalan tek ablası Şaziye Hanım’la, etraftaki komşularla aile içinde olma duygusunu yaşaması, sabah erkenden Dil’deki bir kayadan denize girip gelmesi, böylece dinlenmesi! Ancak Ekim 1982’de bu ablasını da kaybedince duygusal bir sarsıntı yaşar. Ada’ya gitmeye devam eder yine. Fakat onu evlerinde karşılayacak kimse yoktur. Tekir kediden başka. Zaten çocuklara ve hayvanlara düşkün biridir. Tekir ve Ankara’daki evinin penceresi önüne gelen bir çift güvercin, onlara ayırdığı zaman, onları beslemesi önemli bir yer tutmaya başlar günlüklerin sayfalarında: “Psikologlar, yalnızlıktan yakınan bilhassa yaşlı kimselere bilindiği üzere, kedi köpek, kuş ve saire hayvan beslemelerini tavsiye ederler; onları sevip okşamanın sinir sistemlerinin dengesini yeniden sağlayacağı, bir işe yaramamak duygusundan kurtaracağı kanaatindedirler” (Günlükler; 9 Ağustos 1983 Salı).

GÜNLÜKLERİNDEKİ TANSEL

Fakat kendisini asıl ayakta tutan çalışmalarıdır. Onları aksatmaz. Kişilik olarak çözülüp dağılmaz.

Bu günlüklerden sonra yeni bir dikkatle hayatına eğildiğim Fevziye Abdullah Tansel’in 1935’te Konya’da öğretmen olarak bulunduğu sırada Duyuşlar adında bir şiir kitabı çıkaracak kadar şairliği olduğunu da öğrendim (Bu kitabı Fevziye A. Erinç imzasıyla yayımlamış. Erinç ablalarının da soyadı). Duyuşlar 80 sayfalık küçük bir kitap. Belli ki ilmî hayata yöneldikten sonra bu tarafını geliştirmek istememiş. Fakat 23 yaşında yayımladığı bu kitabı okuduğumuzda hem onun günlüklerindeki dil zevkinin köklerine ulaşıyoruz, hem de bu şiirlerde dönemin duyarlılıklarını (Ali Ekrem, Necip Fazıl, Faruk Nafiz, Halide Nusret) yer yer aşan kendi söylediği dizelerin tadına varıyoruz.

Hayatını olduğu gibi ölümünden sonrasını da düşünen Fevziye Abdullah Hanım, 1984’te düzenlediği bir vasiyetname ile kütüphanesini, evrakını, eserlerini ve mal varlığını Türk Petrol Vakfı’na bağışlamış, vakıf sevgisini, sağlam kişiliğini bir kere daha göstermiştir.