Sıcaklığını hissettiğimiz her şey taş

Dünyada ilk ve tek çakıl taşlarıyla resim yapma tekniğini kullanan 83 yaşındaki ressam Fehim İbrahimhakkıoğlu, doğa ve portre resimleri yapıyor. Çakıl taşlarıyla resim yaparken ayrı bir heyecan ve tat aldığını söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Resimlerimi çizerken tabiattan ilham alıyorum. Tabiattan aldığım ilhamla yaptığım resimler ise, portrelerden hem anlam bakımından hem de ulaştığı toplum bakımından fersah fersah benim için daha önemli” diyor.

Dilber Dural Yeni Şafak
Fehim İbrahimhakkıoğlu.

1940 yılında Erzurum’da doğan ressam Fehim İbrahimhakkıoğlu, deniz kenarlarından ve akarsu yataklarından küçük çakıl taşları toplayarak Türkiye’de bir ilke imza atarak yarım asırdan fazladır resimler yapıyor. Ömrünü resim yapmaya adayan sanatçı, dünyanın dört bir yanından devlet büyüklerine yaptığı portre tablolarla da dikkat çekiyor. Hiç boya kullanmadan tuval üzerine plastik tutkalla çakıl taşlarını yapıştıran İbrahimhakkıoğlu, sanatseverlere taşlardan yaptığı lale, portre ve atlardan oluşan zengin üç boyutlu bir repertuvar sunuyor. Büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunu olan sanatçı İbrahimhakkıoğlu’nun babası edebiyatçı, şair ve hattat, amcası müzisyen, kız kardeşi ise yazar. İbrahimhakkıoğlu resme olan ilgisinin babasından geldiğini söylüyor ve “Babam her zaman yağlı boyayla uğraşırdı, çocukluğumda benim oyuncaklarım babamın boyalarıydı” diyerek boyalarla haşır neşir olduğunu anlatıyor. 83 yaşındaki sanatçı İbrahimhakkıoğlu şimdilerde ise İstanbul Ataşehir’de çalışmalarını sürdürüyor. Atölyesinde kova kova, her köşesinde rengarenk çakıl taşı olan İbrahimhakkıoğlu’nun duvarlarını da çakıl taşlarıyla resmettiği tablolar süslüyor. Biz de İbrahimhakkıoğlu ile atölyesinde bir araya geldik.

KİMSENİN KOPYASI OLMA KENDİ ÇİZGİNDEN GİT

Fehim İbrahimhakkıoğlu, resim sanatında yaklaşık olarak 60’ıncı yılını doldurmuş bir sanatçı. Resme ilgisinin babasından geldiğini söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Babam her zaman yağlı boyayla uğraşırdı, çocukluğumda benim oyuncaklarım babamın boyalarıydı” diyerek boyalarla haşır neşir olduğunu anlatıyor. İbrahimhakkıoğlu, resme Diyarbakır Ergani’de köy enstitüsünde okurken başlamış. Daha sonra memleketi Erzurum’a dönen İbrahimhakkıoğlu, heykeltıraş Burhan Alkar’ın kendisine resim dışında her gün iki saat insan figürleri üzerine desen çalışmaları öğrettiğini söylüyor. Alkar, İbrahimhakkıoğlu’na, “Bu yolda güzel gitmen lazım. Kimsenin kopyası olma. Kendi çizginden git” diyerek yol göstermiş. Hocasının tavsiyesine uyan İbrahimhakkıoğlu’nun okul boyunca çalışmaları yolunda ve güzel gitmiş. Resimde ilk olarak yağlı boyayla çalıştığını söyleyen İbrahimhakkıoğlu, daha sonra askerliğini yapmak için gittiği Ankara’da babasının arkadaşı olan Türkiye’nin beş renk ustasından biri olan ressam Cemal Bingöl ile tanışmış. İki sene boyunca Bingöl’den renk üzerine eğitim aldığını anlatan İbrahimhakkıoğlu, böylece renk anlayışını da geliştirmiş. İbrahimhakkıoğlu, askerlikten sonra tekrar memleketi Erzurum’a döndüğünde, Toprak ve Su Bölge Müdürlüğü’nde ressam olarak çalışmaya başlamış. İbrahimhakkıoğlu, Erzurum’da hem kanal ve sulama projelerini çizdiğini hem de Toprak ve Su Bölge Müdürlüğü’ne ait olan yerlerde yapılan fuar binalarının dekorasyonunu yaptığını anlatıyor. Bir gün iş için gittiği Trabzon’da akşamüzeri deniz kenarında oturunca, denizin içinde çakıl taşlarını keşfettiğini, çok hoşuna gittiğini ve oynadığını söylüyor. İbrahimhakkıoğlu, “Sıcak ve soğuk, beyaz siyaha girmiş birbirleriyle çok uyumlu. Biraz çakıl taşı toplayıp Erzurum’a götürdüm” diyor.

İLK YAPTIĞIM PORTRE ANNEMİN

Önceki tablolarında yağlı boya kullanan İbrahimhakkıoğlu, 1963’ten sonra çakıl taşları ile resimler yapmaya başlamış. Çakıl taşlarıyla resim yapmayı kendi kendine öğrendiğini söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Okuldayken bize kare kare camları boyatırlardı mozaik gibi. O camları kullanırdık resim yaparken. Bir de renkli kağıtları birbirine yapıştırarak resim yapardık ama çakıl taşlarını bulunca o teknikler, çalışmalar bize ışık tuttu” diyor. “Çakıl taşlarının renkleri var. İlk önce çiziyorum sonra renklerine göre yerleştiriyorum” diyen İbrahimhakkıoğlu, Erzurum’a getirdiği çakıl taşlarıyla o dönem 1960 Varto Depremi’nin yaşandığını söylüyor. İbrahimhakkıoğlu, depremle ilgili olarak guaj tabloyla bir resim yaptığını daha sonra ise kardeşi Belkıs İbrahimhakkıoğlu ile çakıl taşlarından nasıl resim yaptığını şu sözlerle anlatıyor: “O resimde bir annenin ve kızının, erkek evladına sarılmasını resmettim. Biraz bozulmak üzereyken kız kardeşim Belkıs Hanım’la beraber bir gece akşamdan sabaha kadar o tablonun üzerine çakıl taşlarını yerleştirdik. İlk defa çakıl taşlarıyla resmi kardeşim Belkıs’la yaptık. Güneş doğarken artık tablo bitmişti. Baktım çok güzel. Tamam dedim bundan sonra böyle devam ederim. Orada bir Çan Köyü vardı sevinçten, o heyecanla oraya kadar koştum. O günden beri hâlâ çiziyorum çakıl taşlarıyla.”

Çakıl taşlarını olduğu gibi, şekil ve rengiyle tablolarına taşıyan İbrahimhakkıoğlu, bu tarzın dünyada ilk temsilcisi oldu böylelikle. Renk bakımından da sınırlı bir malzemeyi ustaca kullanarak canlı ve derinliği olan eserler verdi. İbrahimhakkıoğlu, 1963 yılından beri çakıl taşlarını uyumlu bir şekilde hiç boya kullanmadan tuval üzerine uyguluyor. Aynı zamanda çakıl taşlarıyla dünya liderlerinin portrelerini yapan İbrahimhakkıoğlu “Çakıl taşlarıyla yaptığım ilk portre annemindi” ifadelerini kullanıyor. İbrahimhakkıoğlu, “Annemin portresini de bir gecede bitirdim. Sonra ‘Bu kadar mı güzel olur?’ dedim. Son rötuşları vereyim derken, resmi bozdum. Şimdi annemin o portresi kardeşim Belkıs Hanım’da” diye anlatıyor. Portrelerin kendisi için önemli olmadığını dile getiren İbrahimhakkıoğlu, “Çünkü onlar şahısları ilgilendiren şeyler. Toplumu ilgilendiren şeyler değil. İngiltere kraliçesi, Tayland kralı dünyada bütün insanları ilgilendiren şeyler değil ama bir kargayı resmettiğim zaman bütün dünyayı ilgilendirir. Tabiattan aldığım ilhamla yaptığım resimler, portrelerden hem anlam bakımından hem de ulaştığı toplum bakımından fersah fersah benim için daha önemli” yorumunu yapıyor.

ÖĞRENCİLERİM ARTIK HEDİYE OLARAK ÇAKIL TAŞI GETİRİYOR

“Biz zaten topraktan geldik. Taş ufaldı ufaldı toprak oldu ama bizim aslımız taş olduğu için yüreğimizdeki sıcaklığını hissettiğimiz her şey taş ve bunu sanat haline getirmek ayrı bir güzellik” ifadelerini kullanan İbrahimhakkıoğlu, çakıl taşıyla resim yapmanın boyayla resim yapmaktan daha zor olduğunu dile getiriyor. İbrahimhakkıoğlu, “Eğer ruhuna ulaşırsa çok kolay. Mesela sahilde gezerken hemen çakıl taşı alırsınız, onunla avucunuzda oynarsınız, suya atarsınız yani bir iletişim kurarsınız. Ben de daha resme başlamadan evvel yolda gördüğüm taşlara bakardım ‘Ne güzel taşlar?’ diye alır cebimde saklardım. O taşların bir gün tablolarımda kendisini göstereceğini hiçbir zaman düşünemezdim tabii” şeklinde anlatıyor. Resminde kullandığı çakıl taşlarını ilk başlarda kendisinin topladığını daha sonra ise, öğrencilerinin zaman zaman “Hocamızı görmeye gidelim” diyerek geldikleri ziyarette kendisine şeker getirmeye başladığını ifade eden İbrahimhakkıoğlu, “Öğrencilerime ‘Bir daha şeker getirmeyin, çakıl taşı getirin’ dedim. Artık öğrencilerim çakıl taşı getirmeye başladı” şeklinde anlatıyor. İbrahimhakkıoğlu, aynı zamanda kendisi için özel olan taşın yassı taşı olduğunu, yassı taşını yapıştırınca fırça darbesi gibi olduğunu anlatıyor.

RESİMLERİMİ ÖZLÜYORUM

Hem yurt içinde hem yurt dışında sayamadığı kadar resimleri sergilenen İbrahimhakkıoğlu, özellikle yurt dışında sergilenen resimlerini özlediğini söylüyor. “Bir evlattan nasıl ayrılırsa ben de öyleyim” ifadelerini kullanıyor.

UYKUMDAN FEDAKARLIK EDİYORUM

Resimleriyle arasındaki kuvvetli bağını şu sözlerle anlatıyor İbrahimhakkıoğlu: “Çakıl taşlarıyla resim yaparken, taşları arıyorum. Arayıp bulunca yerine koyunca ayrı bir heyecan, ayrı tat alıyorum. Bir de resim yavaş yavaş kendini gösteriyor ya eve de gidip geliyorsun, evde de çocuklar, eşim var. Onlarla da ilgilenmek lazım ama öyle bir durum ki anlatmak çok zor. Uykumdan fedakarlık edip, erkenden atölyeye gideyim diyorum. Zor tutuyorum kendimi. Eşim uykuya daldıktan sonra hemen atölyeye kaçıyorum. Taşlara ulaşmak için aramızdaki bağ bu. Bir seyahate çıktığım zamanda bir an önce eve gitmek istiyorum.”

ERZURUM’DAN BAĞIMI KOPARAMADIM

İbrahimhakkıoğlu’nun resimlerine baktığımızda hepsinin bir hikâyesi var. İbrahimhakkıoğlu’da yaşadığı coğrafyadan, Erzurum’dan etkilenmiş ve resmetmiş. Mesela Erzurum köy düğünlerini, Erzurum’a Selçukluluların geldiğini anlatan resimlerini görüyoruz. “Yöresel olarak Erzurum’dan bağımı koparamadım” diyen İbrahimhakkıoğlu, resimlerini çizerken aslında doğadan, tabiattan ilham aldığını söylüyor ve ekliyor: “Eğer görebilirsen tabiatta her şey var.” Doğa resimlerinin portrelerden daha iyi olduğunu dile getiren İbrahimhakkıoğlu, “İnsanlar bir resme baktığı zaman onda kendini görebiliyorsa ne mutlu bize. Onu anlatmaya çalışıyorsun zaten” ifadelerini kullanıyor. Depremle ilgili resmettiği tabloyu da karışık duygular içinde çizdiğini söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Bu depremin altında ben de olabilirdim, en yakınımız olabilirdi, o bölgedekiler nasıl bir his altındalar, ne yapıyorlar, insanların acılarını hissediyorsun, başlıyorsun bir şeyler çizmeye” diyerek anlatıyor. Malzeme olarak da çakıl taşlarından sonra kumları da ayrıca kendi tekniğiyle işleyen İbrahimhakkıoğlu, “Yağlı boya artık pek kullanmıyorum. Resme ilk başladığım zaman ilk yağlı boya kullanmıştım sonra çakıl taşları sonra da kumlarla çakıl taşları karışık devam ediyorum” şeklinde dile getiriyor.


Önce mimarlık sonra restorasyon

Savaş yıllarının şairane anlatımı