Yaratıcı ile ilişkin ailene yansıyor

Türkiye’nin çeşitli illerinde hizmet etmiş ve hâlihazırda Düzce Çilimli’de vaizelik görevini yürüten Merve Safa Likoğlu “Ailemizle ilgili sandığımız meselelerin çoğu ailemizle değil kök inançlarımızın yanlış zemine oturması ile ilgili” diyor ve şöyle devam ediyor: “İnancımızın kökleri ne denli sağlamsa ailemize yaklaşımımız da o denli dengeli bir tutum arz ediyor. Yaratıcısı ile arası iyi olmayan bir kul ailesi ile geçiminde de bir hayli zorlanıyor.”

Haber Merkezi Yeni Şafak
​Yaratıcı ile ilişkin ailene yansıyor.

Zeynep Tuba Kesimli

Vaize-yazar Merve Safa Erbaş Likoğlu’nun on yedi yıllık meslek hayatı boyunca kendisine binlerce hanımefendi tarafından yöneltilen sorulara bir cevap niteliğinde kaleme aldığı kitabı “Kulluk Bilinci” Cezve Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap ile ilgili merak ettiklerimizi yazarına sorduk.

-Meslek hayatınız boyunca size yönlendirilen sorulara birer cevap niteliğinde kaleme aldığınız Kulluk Bilinci isimli kitabınız yayınlandı. Kitabın ismiyle başlamak isterim. Neden Kulluk Bilinci?

Kulluk, ibadet kelimesinin Türkçemizdeki tam karşılığıdır esasen. Fakat maalesef ibadet deyince zihinlerde genel bir kulluk şeması canlanmıyor. Kişi, ailesinden hangi ibadetleri tevarüs ettiyse o ibadetler canlanıyor zihninde. Bu sebeple de başlıkta ibadet yerine kulluk kelimesini kullandık. Bilinç kelimesi de üzerine düşünülmüş bir seçim. Kulluk kelimesiyle sınırları Rabbimiz tarafından çizilmiş bir alanı vurgularken hemen ardından gelen bilinç kelimesi ile hayat yolculuğunda kişinin seçimleri ile öte dünyadaki menziline hazırladığının altını çizmek istedik. Bu minvalde “kulluk bilinci” ismi ile bir enfüs-âfak dengesi kurmayı hedefledik.

-Kitabın oluşum sürecini de merak ediyoruz. Kitap hazırlığında nasıl bir yol ve yöntem izlediniz?

Hanımefendilerin, gençlerin sorularına cevaplar içeren bir kitap fikri zihnimde dönüp duruyordu. Fakat ben bir vaizeyim biliyorsunuz. Karşınızda etiyle kemiğiyle oturan birine bir meseleyi açıklarken avantajlarınız çok. Hele derslerinize devamlı katılan biri ise sizin üslubunuza alışır, ne demek istediğinizi anlar yahut yanlış anlaşılabilecek bir cümle kurduğunuzda soru sorarlar, açıklarsınız. Fakat yazı dili ile bir hakikati anlatırken cümlelerinizi defalarca kontrol etmek zorundasınız. Hem derdinizi tam ifade etmelisiniz hem de o konunun anlatamadığınız bir öğesi kalmamalı. Bu sebeple zihnimde fikirler dönüp dursa da bir türlü cesaretimi toplayıp dosyanın başına oturamıyordum. Tam da bu süreçte Feyza Kartopu Hanımefendi ile uzun uzun yazıştık. Böyle bir fikri kitaplaştırırken yaşanacak zorluklar ve faydalanabileceğimiz kaynaklar üzerine. Genel Yayın Yönetmenimiz Melih Tuğtağ Beyefendi projeyi popüler anlatı diline sabitleyince benim de zihnimde anlatacağım konular hafif hafif belirdi. Tabii kaynakları okumak, günlük dile çevirmek, ediplerimizin o hususlarda kurduğu cümleleri araştırmak, imanla ilgili meselelerde aklı doyuracak açıklamaları sade bir dille anlatmak gibi temel hedeflere ulaşmak bir hayli zaman aldı. Fikrin ortaya çıkışı ile matbaadan çıkışı arasında tam iki sene var.

BUGÜNE HİTAP EDEN İLMİHAL

-Kulluk Bilinci’nde çoğunluğu ilgilendiren soru ve sorunlara tek cümlelik cevaplar yerine asli kaynaklardan sapmadan ama kendi üslubunuzu da işin içine katarak cevaplar vermişsiniz. Bundaki gayeniz neydi ve Kulluk Bilinci için modern bir ilmihal diyebilir miyiz?

Bugünün okuruna en temel meselelerde seslenen bir ilmihal diyebiliriz. Bu fikri de zaten ilmihal geleneğimizden edindim. Çünkü ilmihal bizde fıkhın kitlelere iniş vesilesi. Alimlerimiz genel okur kitlesine yazmayı bir görev addetmişler her zaman. Çok derin yazan alimlerimizin dahi dillerini hafiflettiklerini ve bu hedefe matuf kitaplar telif ettiklerini görüyoruz.

Üslup meselesi, üzerine en çok çalıştığım mesele diyebilirim. Bu meseleyi kim anlatıyor? Bir kişi mi, birkaç kişi mi? Yazıdan uzaklaşıp bunu sorarım kendime hep. Her gün yazmak için masa başına oturan biriyim. Bu da haliyle körleşmeyi beraberinde getiriyor. Bu noktada devreye editör giriyor. Bu sebeple talihli olduğumu söylemeliyim. Feyza Kartopu Hanımefendi ile güzel bir uyum yakaladık bu kitapta. Metne yabancılaştığım yerleri cımbızla çekip aldı. O kısımları tekrar değerlendirdik. Bazı sorular bu kitapta olsa mı, olmasa mı, bunu da tartıştık. Sonuçta içimize sinen başlıklardan mükevven bir eser çıktı ortaya.

SORUNUN KÖKÜ AİLE DEĞİL

-17 yıllık meslek hayatınız boyunca size belki binlerce soru yöneltildi. Bunlar arasında aile ve çocuk konularında size en çok sorulan soru neydi ve sizin cevabınız ne oluyordu?

Şaşkınlık vericidir ki ailemizle ilgili sandığımız meselelerin çoğu ailemizle değil kök inançlarımızın yanlış zemine oturması ile ilgili. Bu bağlamda evvela akide konuları ile başladık kitaba. Çünkü inancımızın kökleri ne denli sağlamsa ailemize yaklaşımımız da o denli dengeli bir tutum arzediyor. Yaratıcısı ile arası iyi olmayan bir kul ailesi ile geçiminde de bir hayli zorlanıyor.

Uzun yıllardır aile ve çocuk konusunda en sık “Eşimi/Çocuğumu nasıl değiştirebilirim?” sorusu yönlendiriliyor bize. Değişimin kaynağının bir insan olması gerektiğini ve değişime kendimizden başlamamız gerektiğini ifade ediyorum. Bu hem çok kolay bir çözüm hem de çok zor. Zor, çünkü alışkanlıkları yıkmak atomu parçalamaktan zor olabiliyor bazen. Kolay, çünkü kontrol alanınızdaki bir şeyle uğraşmak zihni konforunuzu tazeliyor ve size yaşam enerjisi veriyor. İletişim dili üzerine düşünmek, suçlamalardan kaçınmak, bağ kurmaya çalışmak, karşındakini anlamaya çalışmak, ortak bir dert edinip ona çareler aramak da aileyi bir arada tutan sebeplerden.

Dijitalleşmede anne babalara öneriler: Fişi çekmek yerine sorunu çözün