MEHMET NEZİR GÜL
Abdurrahman çok abid biriydi.
Sürekli ibadet eder, nafile üstüne nafile eklerdi. Farz olan emirlere sünneti, sünnetlerin üzerine diğer mendupları ilave ederdi. Bundan da büyük bir manevi haz alırdı.
Bütün Mekke halkı da kendisini tanır ve bu yönüyle de takdir ederlerdi.
Bir gün hiç kimsenin beklemediği bir durum yaşandı.
Evinden çıkmış camiye giderken bir ses duydu. Durup dinleyince sesin bir evin avlusundan geldiğini anladı. Kulak kesildi. Bir kadın şarkı söylüyordu.
Şarkı ama ne şarkı…
Ses ama ne lahûti bir ses…
Şarkıları dinledikçe kendinden geçti.
Kadın, Selame adında bir cariyeydi.
Efendisi ile görüştü, tanıdık biriydi.
Cariyesinden coşkulu bir şekilde bahsedince, “İstersen seni onunla tanıştırayım!” dedi.
Biraz tereddüt yaşayan Abdurrahman teklifi heyecanla kabul etti. Bütün benliği saran, kılcal damarlara varıncaya kadar titreten o ses ve sahibiyle tanışacak, onu canlı dinleyecekti. Kabul etti.
Buluştular. Selame şarkı söylemeye başladı. Öylesine içten söylüyordu ki adeta kendinden geçiyordu.
Nağmeler, kulağına değil de kalbine oklar yağdırıyordu adeta. Her bir ok, onu öldürmesi gerekirken daha da canlandırıyordu.
Abdurrahman kıza âşık oldu.
Kız da Abdurrahman’a âşık oldu.
İbadetlerini aksatmasa da aklı gönlü hep Selame’deydi artık. Mekke halkı kısa zamanda duydu bu aşkı.
Kimi suçladı kimi sonunu merak etti bu aşkın. Kimi de neler neler uydurdu her ikisi hakkında.
Düzenli buluşmalar devam etti.
Bir gün Abdurrahman dayanamadı;
“Selame, vallahi ben seni çok seviyorum.” dedi.
Cevap farklı değildi:
“Vallahi, ben de seni çok seviyorum!”
Selame devam etti:
“Ben ağzımı, ağzına dokundurmak istiyorum.”
Abdurrahman:
“İnan ki ben de bunu çok istiyorum.”
“Seni bundan engelleyen nedir peki?”
“Yazıklar olsun sana. Sen Rabbimin şu ayetini bilmez misin? ‘O gün, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar bile birbirine düşman kesilirler.’ (Zuhruf, 43/67)
Vallahi ben, seninle dünyada olan bu dostluğumuzun ahirette düşmanlığa dönüşmesini istemiyorum.”
Bunu der demez hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Yerinden kalkıp çıktı.
Bir daha hiç uğramadı oraya. Eski ibadet hayatına tekrar döndü. Bazen evin önünden geçerken selam söyler ve hızlıca uzaklaşırdı.
Abdurrahman, temiz aşkına leke sürmedi.