AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sınıf, ideoloji, iktidar

Türkiye'de zaman zaman rejim sorununa dönüştürülen gerilimler temelinde ideolojik nedenlerin olduğu her zaman geçerli değildir. Rejim sorunu sayılan başlıklara ve bunun sosyolojik arkaplanına baktığımızda gerilime ideolojik olmaktan çok sosyolojik kaygıların/çatışmaların neden olduğu görülür.

Türkiye'nin çağdaşlaşması/modernleşmesi önünde engel sayılan tehlikeli akımlar konusunda duyarlı sınıfsal çevre aslında 'kurucu ideoloji'lerinden çok 'kurucu statü'lerini koruyabilmenin kaygısındalar. Sorun Müslüman bir toplumun sekülerleş/tiril/mesi, modernleşmesi önündeki engellerle ilgili gibi görünse de sorun, bu retorige sarılanların sınıfsal ayrıcalıklarının sürdürülebilirliği ile alakalı gözükmektedir. Çünkü adam edilmek istenen Müslüman bilincinin modernlikle ilişkisi kurucu statüko sahiplerinin ideolojik kaygılarının çok ötesine geçmiş/savrulmuş, bürokratik sınıfların statükoları ile ideolojileri/retorikleri arasında kapatılamaz bir uçurum oluşmuştur.

Türkiye'de muhafazakar sağ iktidarların çevreyi merkeze (gerçekte taşımadan), temsil ettikleri kitlenin sosyolojik evrimi, zamanla ontolojik deformasyona ugrayarak ilerlemektedir. Bu deformasyon kurucu ideoloji açısından alkışlanası bir aşama sayılması gerekirken rejim sorunu haline getirilmesi kendi retoriklerinin gerisine düşmüş bir zümrenin statüko korumacı refleksi ile açıklanabilir.

Türkiye'ye özgü bu durum yine Türkiye'ye özgü bir modernleşme sürecini ortaya çıkarıyor. Muhafazakar iktidarların sürece kısmen dahil ettiği kitlelerin sisteme entegre edilmeleri, pastadan pay alır hale gelmeleri zihniyet dönüşümünü de beraberinde getirmiştir. Liberal/küresel politikaları uygularken çevreye yeşil ışık yakarak çağdaşlaşma sürecine ivme katan Özal iktidarının yedeğine aldığı kimi İslamcı figürleri dönüştürmesi, sistem-çevre ilişkileri, islamcılık- sistem ilişkileri açısından ilginç sonuçlar doğurdu. Özal'ın kurucu ideoloji ile hiçbir kavgası olmamasına rağmen sınıfsal konumları yeniden harmanlayan, Türkiye'yi küresel ekonomiye entegre ederek yeni ağırlık merkezleri oluşturması kurucu statüko sahiplerinin öfkesini çekmeye yetmiştir. Sorun retorik düzeyinde ideolojik görünse de ne Kemalizm, ne laiklikti; temel sorun, pasta dağılımında bölüşümün el değiştirmekte oluşuydu.

Dönüştüren iktidar

AKP iktidarının bu anlamda daha ilginç zihniyet dönüşümüne yolaçacağının ipuçları şimdiden görünmeye başladı. Her şeyden önce AKP iktidarı ile kendisinden beklentileri olan kitlelerin arasında 'gerekçesiz ilişki'nin varlığının altını çizmek gerekir. Bu gerekçesiz (gerekçelendirilmemiş) ilişki biçimi iktidar açısından kısa vadede avantaj olsa da uzun vadede büyük riskler içerdiği aşikar. Kitleler açısından ne yaparsa yapsın bir hikmete yorumlanan siyaset tarzından beklentilerin sonsuz olmayacağı apaçık bir gerçek. Gerekçesiz ilişkinin sosyolojik tabanın beklentilerinin de bir sınırının olduğu yine sosyolojik bir gerçektir.

Ne var ki, sorun, bu gerekçelendirilmemiş ilişkiye giren kitlelerden çok bu kitleler adına kanaat serdeden öncülerin iktidarla kurdukları 'asimetrik ideolojik ilişki' biçiminde yatıyor. Statükonun ideolojik tehlikeleri öne çıkararak alarm zilleri çaldığı dönemde AKP'den beklentileri olan, irtica tehlikesi kampanyalarının muhatabı kitlelerin modernlik, sekülerleşme anlamında aldıkları mesafe Özalizm'in ortaya çıkardığı zihniyet dönüşümünden çok daha derin etkileri olacağının işaretlerini veriyor. Bu tablo karşısında hâlâ irtica kartını oynamak isteyenlerin temel kalkışlarının artık ideolojik olmayacak kadar sınıfsal statüden ibaret olduğu çok daha iyi ortaya çıkıyor.

Gerekçesiz ilişki/beklenti biçimini ele veren en somut işaret; beklentileri adına taleplerin güçlendirmek yerine, iktidarı tevil etme adına taleplerinden vazgeçmek gibi bir paradoksal durumda ortaya çıkıyor. Söylem düzeyinde de olsa bu geri çekiliş söz konusu kitlede yaşanan 'zihniyet deformasyonu süreci'nin ipuçlarını şimdiden veriyor.

Söz gelimi, Türkiye'de masonluk ve siyonizm konusunda en hassas söyleme sahip olan bu kesimin, iktidarın Bilderberg'e katılımını da Rötaryan toplantısında söylenen övücü nutukları da içselleştirmeleri bahsi geçen çağdaşlaşma konusundaki mesafe alışın ya da savruluşun göstergeleri olarak okunmalıdır. İktidarın cazibesi Türkiye'de bağımsız aydın tavrını sürdürmek konusunda bu zamana kadar pervasız dolaşanların fiyakasını bozmuş görünüyor.

Politik tutuma ilişkin ve belki de iktidarın gücü ve cazibesi karşısında 'makül ve anlaşılabilir' eleştirisizlik durumu bir yana temel duyarlılıklar konusunda da önemli dönüşümler yaşanıyor. Açıktan dillendirilmese bile başörtüsünü 'geleneksel İslam alışkanlığı' katagorisine indirgeyip aşılması gerektiğini söyleyen saygın-aydın ve de ilahiyatçı kalem erbabının iktidarın çağdaşlaşma yönünde attığı adımları meşrulaştırıcı duruşuna örnek olabilir. Benzer durum Irak konusunda da ortaya çıkmıştı. İktidarın yıpranmaması adına ABD ile ittifak konusunda aklın yolunu(!) çoktan seçmişti pekçok yazar-çizer ve de kanaat önderi. Müslüman kitlelerin hassas olduğu kadın konusunda, dünya güzeli kızımıza gösterilen hoşgörülü tutumdan, "İslami kurallara dayalı bir devlet kurmanın mümkün olmadığının anlaşıldığı" yönündeki fetva gibi tespitlere kadar zihniyet ve davranış değişimi medya ortamına kadar taşmış bulunuyor..

Sağ iktidarların tehlikeli unsurları böylesi dönüştürücü etkisine rağmen gündeme getirilen tedirginliğin ideolojik olduğuna bu saatten sonra kimse inanmaz.


17 Haziran 2003
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED