AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Necmettin Erbakan'ı dinlerken

Necmettin Erbakan'ın siyasetin en renkli ve en özgün simalarından biri olduğunda şüphe yok.

Otuz seneyi aşkın bir zamandır siyaset sahnesinin en önlerinde yer aldı. Hep eleştirel, farklı ve muhalif rolü oynadı, oynuyor. Pek çok kişi onun kendine özgü üslubuna takılıp kaldığından dolayıdır ki söyledikleri, hedefleri ve idealleri gözden kaçırıldı. Çoğu kez de muhalifleri onu magazin zeminine çektiklerinden ne söyledikleri anlaşılamadı.

Türkiye'nin son otuz yılı, biraz da Erbakan'ın siyaset hayatının özetidir. Altmışlı yılların ortasından başlayarak Türk siyasetinde öne çıkan yeni eksen ve bu eksen içerisindeki gitgeller, bölünmeler, yeni oluşumlar Erbakansız değerlendirilemez. Siyasetteki hakim sağ çizginin bu zaman zarfında kazandığı yeni renkler, yeni hedefler ve yeni oluşumlar Erbakan'ın çabalarının ürünüdür desek abartmış olmayız.

Gelenekçi-yerlici çizgi...

Türk sağının kendi içerisinde gelenekçi-yerlici ve dindar bir kol ile Batıcı-laik ve kasaba burjuvazisi çizgisine bölünmesinde Erbakan'ın rolü büyüktür. Ellili ve altmışlı yıllarda gelenekçi-dindar çizgidekiler hakim sağ kanattan ayrışmamış ve birlikte aynı siyasi safta yer alıyorlardı. İlk kez Milli Nizam Partisi ile bu ayrışma gerçekleşmiş ve ondan bu yana ayrışma devam etmektedir.

Bugün Türkiye siyasetinde hakim eğilim haline gelen eğilimin ve hatta oluşumun ortaya çıkmasında Erbakan'ın yetmişlerin başından bu yana verdiği mücadele ve katkılarının önemi büyüktür. Ancak doksanların ortalarından itibaren gelenekçi-yerlici ve dindar kanatta meydana gelen ayrışma ve bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan iki farklı partinin neyi ifade ettiği önemli bir sorudur. Evet bugün bu çizgide Saadet ve Ak Parti olmak üzere iki ayrı parti vardır ve bunlar birbirinin rakibi durumundadırlar.

Gelenekçi-yerlici ve dindar çizginin iki ayrı partiye bölünmesi başlı başına önemli bir gelişmedir ve tahlili mümkündür. Bu iki partiden Saadet Partisinin son seçimlerde uğradığı başarısızlık ile Ak Partinin yakaladığı başarı ve iktidar süreci bu çizginin yeniden yapılandığını ifade etmektedir.

Erbakan'ın beş yıllık yasaklılığın bitmesinden sonra Saadet Partisi'nin başına geçmesi ve kaldığı yerden siyasete yeniden başlaması bakışların kendisine yönelmesine yol açmıştır. İktidar karşısında ciddi bir muhalefet icra edemeyen CHP'nin bıraktığı boşluğu Erbakan doldurmaya koyulmuştur. Hemen her gün ülkenin bir yerinde konuşuyor ve iktidarı eleştiriye tabi tutuyor. Miting meydanlarında ve televizyonlardaki konuşmalarını dinlediğimizde Erbakan'ın eski heyecanından ve üslubundan hiçbir şey kaybetmediği, söylemini fazla değiştirmediği, hedeflerini yenilemediği dikkat çekiyor. Ancak hedefleri arasına bazı yeni çizgileri dahil etmiş, çeşitlendirmiş gözükmektedir. Mesela meşhur "ağır sanayi" söylemi öne çıkmıyor, yerine "yaşanabilir Türkiye" söylemi öne geçiyor.

Erbakan'a Türkiye az geliyor ...

Uzun televizyon konuşmasını dinlerken onunla ilgili bir şey dikkatimi çekti. Sanıyorum onun farklılığı işte burada. O da şu: Erbakan sadece Türkiye toplumuna yönelik bir siyaset düşünmüyor. Kendisine oy verecek Türk seçmeninin tercihleri ve öncelikleri üzerinde siyaset yapmıyor. O dünyada mevcut kurulu düzene karşı bir siyaset yürütüyor, evrensel dünya iktidarına ve muktedirlere karşı bir mücadele yürütüyor. Erbakan'a Türkiye az geliyor, Türkiye onu tatmin etmiyor. Türkiye'yi dünyadaki kurulu iktidar ilişkilerinin sadece bir boyutu olarak görüyor ve dünyadaki iktidar ilişkileri değişmedikçe Türkiye ve İslam dünyasının ayağa kalkmasının imkansız oluğunu düşünüyor. Bu sebeple de dünya sistemine karşı bir mücadele yürütüyor.

Onun söylemindeki "dış güçler" dünya egemenlerini ifade ediyor. Türkiye'deki hakim güçleri ve hükümetin iki etkin ismini "büyülenmiş" olarak nitelemesi de bundan dolayı olsa gerektir. Erbakan Hocanın televizyonda konuştuğu gün Radikal'de yayınlanan Giles Fraser'in "Ortadoğu'da Kıyamet Alameti" 12 Haziran 2003, s.8) başlıklı yazıda dile getirilenler arasında ne kadar da benzerlikler var!

Erbakan'ın söylediklerinin tümünün doğru olduğunu kabul etsek bile Türkiye'nin mevcut dünya siyasetini değiştirebilme imkanına sahip olduğunu nasıl düşünebiliriz? Sanıyorum Erbakan Hocanın en önemli farklılığı onun Türkiye gerçeklerinden hareketle değil yücelttiği ideallerden hareket ettiğidir. O idealizminden hiçbir şey kaybetmemiş haliyle dünyayı değiştirme misyonuna talip bir kişi olarak karşımızdadır.


17 Haziran 2003
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED