AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Mahathir, Müşerref ve Bond

İSLAMABAD- Türkiye'den binlerce kilometre uzakta; hep tanıdığımızı, bildiğimizi sandığımız ama tıpkı sınırımızdaki ülkeler gibi haklarında hiçbirşey bilmediğimiz ülkelerdeyiz. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AB turu ile başlattığı dış politika projeksiyonunun yeni bir kesitinde bulunuyoruz. Malezya ve ardından Pakistan'dayız. Asla ihmal edilmemesi gereken bu topraklara 1996'dan itibaren Başbakan düzeyinde ilk kez ayak basılıyor.

O her zaman hissedilen ama gerçekte içi pek dolmayan "yakınlık" hissi şimdi biraz olsun gerçeğe dönüşüyor. Bu sadece, ikişer günlük protokol görüşmelerinden de kaynaklanmıyor. Dış politikadaki tarzını yavaş yavaş belli etmeye başlayan Erdoğan, hem Malezya'da hem Pakistan'da farklı bir tarzın işaretlerini veriyor. İki ülkedeki muhataplarından bu tür mütekabil resmi ziyaretlere hapsolmamak için karşılıklı komiteler kuruluyor. Temas trafiğinin hızlanması ve somut adımlar atılması için bu komitenin başbakanlar, dışişleri bakanları ve bürokratlar düzeyinde oluşması planlanıyor.

Avrupa ile temas yoğun olduğu için bu alanda pek bir sorun bulunmuyor ama uzak coğrafyalarla bağın oluşması için bazı fırsatlar oluşması gerekiyor.

Aslına bakılırsa, bir yoksulluk ülkesi olan Pakistan'dan bir politika yazmak oldukça zor bir iş. Malezya'nın başkenti Kuelalumpur'daki dünyanın en yüksek binası PETRONAS ikiz kulelerinden, İslamabat'ın hemen yanıbaşında yüzbinlerce insanın sefaleti paylaştığı Rawalpindi'deki karmaşaya adım attıktan sonra diplomasiyi düşünmek gerçekten imkansız...

Catherine Zeta-Jones'la Sean Connery'nin oynadığı Kurda Tuzak filminin heyecanlı final sahnesi PETRONAS'ta çekilmişti. Rawalpindi sokaklarında ise, insan bir köşeden James Bond'un tezgahları devire devire çıkmasını ve ardından da bir düzine şaşkın askerin bağıra çağıra gelmesini bekliyor. Böylelikle, sükunet bir anda dağılacak ve Bond, büyük bir ihtimalle nereden zühur ettiği belli olmayan helikoptere atlayıp uçarken, biz de yolumuza devam edecekmişiz gibi geliyor. İnsan, bu tabloda eski toprak Connery şöyle dursun yeni yetme Pierce Brosnan'ın Bond'luğuna bile razı olabiliyor.

Mahathir'in 25 milyonluk teknolojik refah devletinden, Müşerref'in 150 milyonluk yoksulluk fedarasyonuna adım atınca zihnimize bu fikirler üşüşüyor.

Buralarda demokrasiyi, özgürlükleri falan değil; kişi başına milli geliri ve daha da önemlisi o gelirin dağılımındaki adaleti sorguluyorsunuz. Kabul etmek lazım ki ikisinde de başarıyı yakalayan Malezya oldu. Zenginliği ve hareketi bu ülkede hissediyorsunuz. Ne varki, Malezya'nın potansiyel sorunu da dramatik bir biçimde burada düğümleniyor. Nüfusun yüzde 30'unu oluşturan ve "üreten" Çinliler'le; nüfusun yüzde 60'ını oluşturan ve "yöneten" Malaylar arasındaki problem artık iyiden iyiye su yüzüne çıkmış bulunuyor.

Pakistan'ın sorunu ise yıllardır aynı nakaratta odaklanıyor. Bu ülke, bir dönem demokrasi-bir dönem darbe periyodundan çıkamıyor. Ortalamanın çok üzerinde bir standartta yaşayan ve kendini geliştiren asker sınıfının göz ucuyla verdiği işaretlerle tanksız, tüfeksiz gelen darbeler bu kalabalık ülkenin kaderini bağlıyor.

Pakistan, geleceğe ulaşmak için bugünün telaşını aşmanın yollarını arıyor. Malezya ise, Mahathir modelini kalıcılaştırmak ya da bu modeli sorgulamak arasında karar verme aşamasında bulunuyor.


17 Haziran 2003
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED