AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Pakistan'dan ilk notlar

Heyetten bir işadamı, "Burada da okulunuz var, değil mi?" diye sorduğunda, Pakistan'daki Türk okullarıyla ilgilenen genç, önce kestirmeden "Hayır" cevabını verdi, sonra da ekledi: "Okul değil, okullarımız var..."

Türkiye'de "Fethullah Gülen Cemaati okulları" diye bilinen eğitim kurumlarından Pakistan'da tam 29 tane açılmış... Aynı genç şunu da söyledi: "Başarımız arttıkça, yönetim, yeni okullar açmamıza izin vermekte tereddüt etmiyor..."

Pakistan nüfusu çok kalabalık bir ülke. Ancak iyi eğitim görenlerin aradan sıyrılabildiği karmaşık bir sosyal yapısı var. Fakir ve eğitimsiz bir ailenin çocuğunun zenginleşmesi veya önemli bir kişi haline gelmesi âdeta imkânsız. Ülkeyi yönettiği bilinen geleneksel katmanlar, askerler, sanayiciler ve toprak ağaları... Siyasiler de genellikle onlar arasından çıkıyor... Doğuştan şanssız gençlerin önünü açabilecek tek yol eğitim... Bu bakımdan, Türkiye'den buraya uzanan el Pakistanlılar tarafından ilgi görüyor.

Başkent İslâmabad tarihî bir kent değil; tersine, ülkenin dışa açık yüzü olsun diye sonradan oluşturuldu. Yabancıların, bürokratların, dışarıyla iş yapanların ve sanayicilerin yaşadığı bir kent burası. Burada yaşayanlara destek hizmeti verenler, İslâmabad'la bitişik Rawalpindi kentinde oturuyorlar. İslâmabad'ın bir milyonu aşmayan nüfusuna karşılık, halk arasında 'Pindi' diye anılan kentte dört milyon insan yaşıyor...

Geçen gelişimizde, "Bir de Rawalpindi'yi görelim" diye ısrar edince, 'araçtan inmemek şartı ile' götürülmüştük. Bu kez de, resmî heyetin üyelerine, "Giriş yasaktır, gitmeseniz iyi olur" uyarısında bulunmuşlar. Buna rağmen kalkıp gittik; kimse girmemizi engellemediği gibi, gerçek anlamda bir Pakistan kenti görmemiz de mümkün oldu. Kısa sürede edindiğim izlenimim şu: Pakistan'ın kalabalık nüfusu yüzünden gelişmemişlik sorunu var; ancak, bu sorun, başkalarına gösterilemeyecek çapta olmaktan uzaklaşıyor.

Gölgede 40 dereceyi aşan çok sıcak bir iklimi var Pakistan'ın; biraz şikâyet ettiğinizde, devamlı sâkinleri, "Bir de 50 dereceyi aşan günleri görseniz" itirazında bulunuyorlar. Bizim tahammül edilmez kabul ettiğimiz iklim şartlarında, Pakistanlılar, güneş altında çalışıyorlar. Biri, "Haccın makinaların bile isyan ettiği sıcak günlere denk düştüğü dönemlerde, Suudlular, açıkta yapılan işlerde Pakistanlıları görevlendiriyorlar" bilgisini verdi. Hiç yadırgamadım.

Pakistanlılar çalışkan insanlar. Başında bulunduğu kurumda Pakistanlılara da görev veren biri, "Maaşları ne kadar az olsa da görevlerine sâdıklar" bilgisini aktardı. Aldığı parayı hak etmek için canla başla gayret gösterirmiş Pakistanlı işçi... Kullandığı lüks otomobile bindiğim bir devlet görevlisi şoförün, '40 yıllık memur' olduğunu anlamam için elime tutuşturduğu bordrosundan, maaşının 5600 Rupi olduğunu gördüm. Bu rakam yaklaşık 100 dolara eş...

Burayı içinden tanıyanlar maaşların epey düşük olduğunu söylediler. Düz işçi 50-60 dolar kazanırmış... "Yeter ki iş olsun, bir dolara sabahtan akşama kürek sallayacak işçi bile bulunabilir" dedi biri... Buna karşılık, ülkedeki iyi yetişmiş, 'soylu' sayılabilecek kesimlerden gelenler, iç-dış ticaret yoluyla, dış görev içeren memuriyetler üstlenerek, politika alanında çok iyi paralar kazanabiliyorlarmış...

Son yıllarda, azımsanmayacak sayıda Pakistanlı genç Türkiye üniversitelerini tercih etmeye başlamış... Heyetin basın bölümünün kaldığı 'Holiday Inn Oteli'nde, bizleri, Kuzey Kıbrıs'taki Yakın Doğu Üniversitesi'nde otelcilik eğitimi görmüş Ali adlı Pakistanlı sevimli Türkçesi ile karşıladı... Buradaki Türk okullarını bitirenler de ülkede rağbet görmeye başlamışlar...

Heyetin önemli bir bölümü yeni açılmış, 'çöl ortasında bir vaha' kadar hoş Serena adlı otelde kaldı. Türk ticaret ve sanayi dünyasının önemli isimlerinin ülkelerine geldiğini öğrenen Pakistanlı işadamlarının Serena Oteli'ne koştuklarını gördüm. Özelleştirme Pakistan'ın da önceliği; onlar da bizdeki Petkim, Tüpraş, Telekom benzeri kamu tesislerini satışa çıkartmışlar... İki tarafın işadamı önderleri, ziyaretin ikinci günü, hangi konularda işbirliği yapabileceklerine dair bilgiler sundular birbirlerine...

Pakistan'ın müthiş bir bürokrasisi olduğunu muhatap hale geldiğinde anlıyor insan. Başbakan Tayyip Erdoğan'la birlikte bir yığın gazeteci olarak buraya geldik; heyetler halindeki görüşmeleri de, buluşmaları da izleyemedik. Pakistanlılar epey uzakta tuttu bizleri. Anadolu Ajansı ve TRT muhabirlerine de izin vermeselerdi, Türkiye, burada neler olup bittiğini herhalde öğrenemeyecekti...

İklimler insanların farklılıklarını da doğuruyor. Bizler kara ikliminin egemen olduğu bir ülkeden geliyoruz. Malezya sürekli yağmur alan, nemi yüksek bir ülke. Pakistan ise sıcaktan kavruluyor. Bizler Malezyalılardan çok farklıyız, Pakistanlılar da bizlerden ve Malezyalılardan... Bizim tezcanlılığımızın tam tersi bir hâlet-i ruhiyede Pakistanlılar; Malezyalılar ise tepkide bizimle Pakistanlılar arasında bir yerdeler... Yine de, her üç ulusu birleştiren ortak özellikler bulmak mümkün...

Belki de, o özellikleri, hayatlarını vakfetme pahasına farklı coğrafyalara yerleşen bizimkilerin kişilikleri yansıtacak...


17 Haziran 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED