AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
'Türkiye' Star'ın 'bu fotoğraf'ını konuşsaydı, Star böyle mi olurdu?

Star gazetesinin, Tayyip Erdoğan'la Gülbeddin Hikmetyar'ı birlikte gösteren 1985 tarihli fotoğrafı yayımlamasının üstünden iki gün geçtikten sonra, bu tür "iş"lerde âdet olduğu üzere sıra "Türkiye bu fotoğrafı konuşuyor" faslına gelmiş görünüyor...

Star, üçüncü günde manşetten sorduğu "korkunç soru" ("Hikmetyar Türkiye'de mi saklanıyor?") dışında, içerde bir tam sayfasını da "TÜRKİYE Star'IN BU FOTOĞRAFINI KONUŞUYOR"a ayırmış... Şöyle diyor Star'cılar:

"Star, Tayyip'in yıllardır gizlediği sırrını ortaya çıkardı, Türkiye bu çarpıcı fotoğrafı görünce dondu taldı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eteği dibinde diz çöktüğü kişi; tüm dünyanın 'şeriatçı terörist' ilan ettiği Gülbeddin Hikmetyar'dı. Şimdi merak edilen soru şu: Acaba aralarında ne gibi bir ortak nokta var."

Geçerken belirtelim: Gördüğünüz gibi, gazetemiz üçüncü günde de fotoğrafın 18 sene önce çekildiğini; o zamanlar Hikmetyar'ın, şimdiki yaşı müsait Star yazarları da dahil olmak üzere dünyada on binlerce yazar-çizer tarafından "bağımsızlık savaşçısı" (O zamanlar ülke Sovyetler Birliği'nin işgali altındaydı ve şimdi Hikmetyar'ı arayan Pentagon ona milyarlarca dolarlık silah yardımında bulunmuştu) muamelesi gördüğünü okurlarından gizlemeye devam ediyor...

Gelelim asıl meselemize... Star, sayfanın tepesinden kocaman puntolarla "Bu çarpıcı fotoğrafı görünce donup kalan Türkiye"nin, Star'ın "bu fotoğraf"ını konuştuğunu söylüyor... Ne var ki, bir tam sayfalık haberde, fotoğrafa gelen hiçbir tepkiyi göremiyoruz... Oysa Star muhabirlerinin dört koldan telefonlara sarılıp "Fotoğrafı nasıl yorumluyorsunuz?" soruları sorduğuna adımız gibi eminiz... Belli ki kimse "donup kaldığını" söylememiş... Tersi olsaydı, Star'ın o sayfası öyle mi olurdu? O sayfa, "tepkilerini dile getiren" onlarca kişiyle bezeli olmaz mıydı?

Oysa koca sayfada, CHP milletvekili Emin Koç'un yazılı soru önergesi dışında bu yönde tek bir "malzeme" bile yer almıyordu. Soru önergesinin de "maşallah"ı var yani... Birinci soru aynen şöyle: "BM'nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin terör örgütleri listesinde yer alan Gülbeddin Hikmetyar ile basında yer alan fotoğraflarınız hangi tarihte çekildi..."

Güzel bir soru... Bakalım, Star gazetesi, özenle gizlediği bu sorunun cevabını ("Yıl 1985"), hiç değilse soru önergesine verilen cevap metnini yayımlarken okurlarına iletecek mi?

Star, boşa kürek çektiğini, Emin Çölaşan'ın bile "bu fotoğraf" üstüne tek satır yazmamış olmasından da çıkaramıyorsa, hiçbir şeyden çıkaramayacak demektir. (A.G.)

Öngörünün böylesi...

Dünden Bugüne Tercüman gazetesi yazarı Mustafa Erdoğan, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanlığının kesin gibi göründüğü günlerde kaleme aldığı bir makalesini yeniden yayımladı. Sağcısından solcusuna, liberalinden muhafazakârına bütün köşe yazarlarının "Yaşasın hukukçu cumhurbaşkanı" noktasında buluştuğu o günlerde Erdoğan, Sezer'in hukukçuluğu meselesinde öyle tespitlerde bulunmuş ki, öngörünün böylesine ancak şapka çıkarılır... Keşke yerimiz müsait olsaydı da yazının (7 Temmuz) tümünü aktarabilseydik... Ama eminiz, aktardığımız kadarını okuyunca bile "vay canına" diyeceksiniz... İşte, "A. Necdet Sezer Nasıl Bir Cumhurbaşkanı Olur?" başlığı altında 2 Mayıs 2000'de kaleme alınan yazıdan bazı bölümler...

(...) Son dönemde, Ecevit'in de aralarına katıldığı "Devletlû" zümresinin bakış açısından, "iyi hukukçu" yerleşik düzenin referans çerçevesi içinde hareket eden hukukçu –yani, bir tür teknisyen– anlamına gelmektedir. Onlar, sayın Sezer'in de böyle bir hukukî kariyeri bulunduğunu düşündükleri için, onu cumhurbaşkanlığına aday göstermiş olmalılar. Yoksa, A. Necdet Sezer ismi, Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmasından önce hukuk çevrelerinde bile pek bilinen bir isim değildi. Kendisi, ilk defa geçen yılki meşhur açış konuşması ile kamunun bilgi hanesine ve tartışma gündemine girmiştir.

Bu çerçevede, Sayın Sezer'in hükümet partilerince tercih edilmesinin asıl nedeni, onun mesleki kariyeri boyunca hiçbir zaman öne çıkmamış, temayüz etmemiş bir kişilik sergilemiş olması olsa gerektir. Cumhurbaşkanlığında da aynı tutumu sürdürmesi halinde, bunun statüko güçlerinin işini kolaylaştıracağı açıktır. Gerçekten de, Sayın Sezer'in kişiliği, hoşuna gitmeyen kimi gelişmeler karşısında bile inisiyatif almasına elverir gibi görünmüyor. Kaldı ki, kendisi, cumhurbaşkanlığının sembolik bir makam olmasını daha doğru bulmakta olduğuna göre, kamu işlerinin gidişatı konusunda hükümetlerin –aslında değişmez bürokratik iktidarın– tutturduğu rotaya ayak uydurmakta bir beis görmeyecek demektir. Esasen müktesebatının aksi yönde bir girişim almaya müsait olduğu da şüphelidir.

(...)

Birçok kişi yeni cumhurbaşkanının "hukukçu" olmasına bakarak geleceğe ilişkin aşırı ümitler beslemektedir. Hatta kimileri Sezer'in cumhurbaşkanlığı sayesinde "Türkiye'nin önünün açılacağı" hayaline kapılmış görünüyor. Doğrusu, ben birçok nedenle bu konuda da ihtiyatlı olmaktan yanayım. Bir kere, Türkiye'de hukukçular genellikle "muhafazakâr" eğilimlidirler, yani yerleşik düzende köklü değişikliklerden yana tutum almazlar. Hatta, paradoksal gibi görünse de, kendisini "ilerici", "çağdaş" olarak niteleyenler düzeni korumak hususunda daha da direngen yapıdadırlar. Sayın Sezer'in hukuki kariyerinde de değişimden yana inisiyatif aldığını gösteren zikredeğer örnekler bulunmamaktadır.

(...)

Sayın Sezer'in hukuk devleti anlayışı, birey-devlet ilişkilerini bambaşka bir perspektife dayandıran bir siyasi felsefenin yansıması gibi görünmüyor; o "hukuk devleti"ni daha ziyade teknik bir mesele olarak görüyor.

(...)

Bu durumda, cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in "Türkiye'nin önünü açacağı" beklentisi bana gerçekçi görünmüyor. Türkiye gerçekten iyi bir yola girerse Sayın Sezer bu gidişe elbette katkıda bulunabilir; ama statükonun, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi yönündeki değişime direnmesi halinde onun bu inadı kırabileceğini düşünmek ham hayaldir. Statüko partilerince aday gösterilmiş, arkasında halk desteği bulunmayan, kişisel olarak inisiyatif alma yeteneğinden yoksun, üstelik cumhurbaşkanlığı makamının anayasal yetkilerini fazla bulduğunu peşinen açıklamış bir cumhurbaşkanının cari rejime uyum göstermekten başka bir seçeneği zaten olamaz.

'Ülkenin doğusu'nda Cola Turka?

"Cola Turka" reklamıyla ilgili biribirinden ilginç yorumları gazetelerden izliyorsunuzdur... Bu yorumlardan, gözden kaçmış olabileceğini düşündüğümüz birini (ki bizce en ilginci) buradan size aktaralım istedik...

Özgür Gündem gazetesinin medya sayfasında, "Ülker'in yeni Cola Turka'sı 'Gâvurlar' için üretilmiş" başlıklı yazıda, yeni cola'nın "Hemen için daha çok Türkleşin" sloganıyla piyasaya girdiği hatırlatılıyor ve şöyle deniyor:

"Ülker'in piyasaya sürdüğü ve gazetelerin de ilgi gösterdiği Cola Turka, reklamlarından ve haberlerinden anladığımız kadarıyla Türk kökenli olmayanlar için üretilmiş! (...) Türkiye'de yaşayan ve Türk kökenli olmayan halkların bu kolaya nasıl bakacağı henüz bilinmezken, ülkenin doğusunda yaşayan ve sistem tarafından hep asimile edilmek istenen Kürtlerin nasıl bakacağı merak konusu..."

Yeni cola'nın piyasaya çıkışının Türklerin Amerikalılarla "papaz" olduğu; buna karşılık Kürtlerin Amerikalılarla muhabbetlerinin "tavan yaptığı" bir döneme rast gelmesi gerçekten de ilginç oldu... Gazeteler, Cola Turka'nın "yok sattığını" yazıyor. Tamam da nerede? Özgür Gündem'in yazdığı gibi " Ülkenin doğusu"nda Cola Turka ve Coca Cola satışlarının karşılaştırılması ilginç olmaz mı? (A.G.)

Biraz 'zamansız' ama iyi gazetecilik doğrusu

Vatan gazetesi son iki gündür (9 ve 10 Temmuz) vatana, millete yararlı bir haberin peşinde. Aslına bakacak olursanız söz konusu "haber" orada öylece tam 4 yıldır duruyordu ama kimsenin ilgilendiği yoktu. Mine Şenocaklı, bu biraz "zamansız" kaçan haberin niçin manşete oturduğunu şöyle açıklamış: "Biraz rastlantı, biraz kader AKSA yeniden karşıma çıktı. Haziran'ın ilk haftası Yalova'da başka bir haberin peşinde koşturuyordum. Çaresizlikten böbreğini satan Maşallah Bingöl'le konuşuyordum. Yanıbaşımdaki AKSA'nın farkında bile değildim... Asıl işimiz bitti, karşılaştığımız insanlarla deprem sonrasını konuşurken inanılmaz bir iddia ile karşi karşıya kaldık. Yalovalılar, 17 Ağustos'tan sonra kanser vakalarının artığını iddia ediyorlardı. Hattıma birdenbire akrilonitrit, akciğer fibrasyonu, kanserin binbir türü, iddiaları, tazminat davaları, karşılıklı suçlamalarla dolu bir bilinmezlik labirenti çıktı."

Hatırlamışsınızdır, Vatan'ın öne çıkardığı dosya "AKSA dosyası". Dinçkökler'in Yalova'da bulunan AKSA'sından büyük deprem sonucunda etrafa yayılan 6 bin 700 ton "akrilonitrit"in arkasında bıraktığı onlarca hasta insanın dosyası. Bir zamanlar Yalova'da ciddi bir araştırma yapılmadan kurulmasına izin verilen ve depolarında akrilonitrit gibi buharlaşıp havaya karıştığında çok yüksek derecede kanserojen etki yapan AKSA, depremin ardından yörede bulunanlara türlü felaketler taşımış.

10 Temmuz tarihli Vatan, gazetenin bir gün önce Yalova'da kapışıldığını, fotokopi yoluyla çoğaltılıp elden ele dolaştığını yazıyor. Kapışılmaz mı hiç? Kapağı dört yıldır bir türlü kaldırılmayan bir çevre felaketi dosyası, felaketten birinci dereceden etkilenen bir şehirde kapışılmaz mı?

Bu örnekten genel bir sonuç da çıkarmak mümkün: Gazeteler onca ıvır zıvırı bir kenara bırakıp ciddi dosyalar peşinde koşsalar, okurlara gazete mi yetiştirebilir?

Vatan birinci sayfasından "Akmerkez ve Papermoon"un da Dinçkökler'in mülkiyetinde olduğunu duyurmuş...

Bu da doğrusu güzel bir hatırlatma.... Hem okurlar, hem de gazeteler açısından...

Düşünün; "Akmerkez" ya da "Papermoon" ile dolu gazeteler bu derece kapışılıyor muydu?!

Sonuç olarak, Vatan gazetesi biraz "zamansız" da kaçsa, iyi gazetecilik yapmış doğrusu...

Bakalım gazete haberi-takipte de aynı derecede başarılı olacak mı? (K.B.)

Madem biz tanımıyoruz, o halde niçin haber oluyor?

Bir haber ancak bu kadar abartılabilir... Tatil sezonuna girdiğimizden ve televizyon kanalları gibi gazeteleri de giderek daha "hafif" haberlerin işgal etmesinin bir sonucu olsa gerek.

Hürriyet'in (12 Temmuz) birinci sayfadan çift sütuna girdiği haber hızını kesemeyip ikinci sayfada sekiz sütuna yayılmış...

Gazete bir "hayırlı iş", bir düğün haberi veriyor. Birkaç fotoğraf da kullanılmış. Ama biz bu fotoğraflarda yer alan şahsiyetleri tanımıyoruz... Dünyaevine giren bu gençler kimdir kimin nesidir, Hürriyet okurlarının tamamen bilgisi dışında...

Zaten Hürriyet de bu işin farkında olduğundan, habere şu cümlelerle başlamış: "Arap sosyetesinin yakından tanıdığı Tarek Kautini ile Hollandalı top model Lisa Van Groinga, dün Çırağan Sarayı'nda muhteşem bir törenle evlendiler."(!)

Bakın gazete de söylüyor zaten; genç evlileri değil Hürriyet okurları belli ki "Türk sosyetesi" bile tanımıyormuş. Çünkü damadın (yani Tarık Katini'nin!) birinci özelliği "Arap sosyetesi" tarafından "yakından tanınmak"tan ibaret! Bu durumda bize (yani biz Hürriyet okurlarına) ne bu düğünden dernekten...

Habere Milliyet gazetesi de geniş yer ayırmış. Bu gazetenin damadı takdimi Hürriyet'inkinden epeyce farklı: "Libya lideri Kaddafi'nin akrabası Tarek Kautini ile (...) düğünü Çırağan Sarayı'nda yapıldı." (Bu arada şu hususu da hatırlatalım: Düğünün yapıldığı yerin adı her iki gazetenin de ısrarla tekrarladıkları gibi "Çırağan Sarayı" değil, Çırağan Oteli'dir, inanmazsanız gidip tabelasına bakın!)

Farketmişsinizdir muhakkak; Milliyet'in damadı takdim biçimi hepten "faul"! Damat Tarık, meğer "Libya lideri Kaddafi'nin akrabası"ymış...

İyi vallahi... Bir dönemin başbakanı Libya liderini Kaddafi'nin "çöl çadırı"na girince ev sahibi "çöl bedevisi" oluyorken, "akrabası Tarek Kautini" Çırağan Oteli'nde evlenince "binbirgece masalı" yaşanıyor!

Neyse, biz Hürriyet ve Milliyet okurları açısından çok bilgi verici bir haberdi doğrusu... Biz de ne zamandır merakla bu düğünü bekliyorduk...

Ne dersiniz, Türkiye AB yolunda ilerledikçe, ülkedeki hemen her kurum gibi "medya" da değişecek ve "Eski Rejim"in medyası olmaktan kurtulacak mı acaba? (K.B.)


13 Temmuz 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED