|

G20: Jeopolitik fay hatları ayrışıyor

Rusya’nın Çin ile son yıllarda kurduğu ekonomik ve güvenlik ilişkileri ile Suriye, İran nükleer sorunu ve Ukrayna krizi gibi meselelerde Pekin ve Moskova’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki türdeş tavırları küresel siyasetin yeniden şekillenmesine zemin hazırladı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 9/09/2016 Cuma
Güncelleme: 20:09 - 8/09/2016 Perşembe
Yeni Şafak
Eşref Yalınkılıçlı - Avrasya Analisti


Dünya ticaretinin yaklaşık % 80'lik dilimini gerçekleştiren G20 ülkeleri bu sene Çin'in doğudaki liman kenti Hangzhou'nun ev sahipliğini yaptığı görkemli zirvede bir araya geldi. Geçen sene Antalya'da yapılan toplantının ardından gelen bu yıl ki on birinci zirve dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve en kalabalık ülkesinde yapılması hasebiyle dünya ekonomisine yön verecek olan bir gündem ile toplandı. Diğer taraftan Çin'in ekonomik büyümesinin görece yavaşladığı bir döneme rastlaması nedeniyle de Pekin liderliği toplantının gündemini küresel ekonomik büyümeyi sağlayacak adımların atılması olarak belirledi. Bu minvalde toplantının açılış konuşmasını yapan Çin devlet başkanı Xi (Şi) Jinping diğer dünya liderleri, küresel ekonomi ve siyasetini temsil eden IMF, Dünya Bankası, BM ve AB gibi kurum ve örgütlerin temsilcilerine makroekonomik bir brifing verdi.



ÇİN'İN G20 ÖNCELİKLERİ: 'ALTYAPI ÜSTYAPIYI BELİRLER'


G20 zirvelerinde şimdiye kadar küresel politik konular ve ülkeler arasındaki ikili sorunlar çoğu zaman bu zirvelerin esas toplanma gündemi olan ekonomik ve finansal konuların önüne geçmiştir. Örneğin geçen seneki Antalya Zirvesi'nde Türkiye'nin belirlediği terör, mülteciler ve Suriye gibi sorunlarla örülü yoğun bir politik gündem ekonomik başlıklardan daha fazla tartışıldı. Yine aynı şekilde bir önceki yılın Brisbane ve ondan önceki St. Petersburg Zirveleri ise Batı ve Rusya arasında Ukrayna İç Savaşı ve Doğu Avrupa'daki karşılıklı Rus askeri varlığı ve NATO'nun bölgedeki genişleme ve silahlanma gündeminin gölgesinde yapılmış ve ekonomik konular ikinci planda kalmıştır.



Hangzhou'da yapılan bu seneki zirve ise, tam da Çin dış politikasındaki suya sabuna dokunmadan ekonomik büyümeyi merkeze alan ve bu doğrultuda ticari pragmatizmi kendisine şiar edinen bir anlayış ile düzenlendi. Çin devlet başkanı Şi de bu duruma dikkat çekmek için dünya liderlerine gereksiz siyasi tartışmalara girmenin boş konuşmalar ve dolayısıyla zaman kaybettiren görüşmeler olduğu mealindeki görüşlerini aktararak, esas gündemlerinin küresel ekonomik büyüme olduğunu anlattı. Bu çerçevede Çinlilerin en çok üzerinde durduğu konular sürdürülebilir büyüme, yatırımlar için gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki finansal-ekonomik altyapı reformlarının hayata geçirilmesi, gittikçe artan korumacı dış ticaret anlayışlarından duyulan rahatsızlık ve dünya ekonomisinin durgunluktan bir an önce çıkarılması oldu.



Bu açıdan bakıldığında Çin için altyapının (ekonomi) üstyapıyı (siyaset) belirlemesi gereken bir oturum olarak toplanan Hangzhou Zirvesi, aslında bu toplantıların ilk yapılmaya başlandığı 2008'den bu yana da gittikçe siyasallaşan bir duruma doğru evrilmeye başladı. Ancak Çinliler başta Güney Çin Denizi'nde ABD ve bölge ülkeleri ile yaşanan diplomatik krizler, Kuzey Kore'nin nükleer denemelerinin bölgede oluşturduğu rahatsızlık ve Rusya ile Batı arasındaki askeri-politik restleşmeleri zirvenin gündemine taşımadan ve kendi pozisyonlarının gölgelenmesine izin vermeden şaşalı törenler ile sümenaltı ettiler.



Bu minvalde zirvenin Çin'in ekonomik gücünün yansıtılması bağlamında başarılı geçtiği söylenebilir. Zira Çinliler için siyasal konulardan daha elzem olan durum dünyanın 1929 ekonomik krizine benzer bir finansal-ekonomik krize girdiği bir ortamda kendi büyümelerinin de hız keserek yıllık % 7'lik rakamların altına iniyor olmasıydı. 1980'li yılların başında Deng Xiaoping'in liberalleşme reformlarıyla başlatılan ekonomik modernleşme o yıllardan beri ülke ekonomisinin yıllık ortalama % 10'lardan fazla büyüdüğü bir sürecin sonunda ülkeyi Amerika'nın arkasında dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü yapmıştı. Çinliler küresel ekonomik büyüme hız kazandığı sürece mukayeseli üstünlükleriyle dünya ticaretinde başat bir rol oynamaya devam edeceklerini ve bunun da ülkeyi orta vadede ABD'nin de önüne taşıyarak dünyanın en büyük ekonomisine dönüştüreceğini çok iyi bilmektedirler.



Çin, tekrar bu döneme dönülmesi için ticaretin yeniden canlandırılması ve yatırımların hızlandırılması ve böylelikle ülkelerin ekonomik bağımlılıklarının arttırılarak sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabileceği yönündeki tezlerini bu zirvede dile getirdi. G20 ülkesi olmayıp ancak Çin'in kendi bölgesel ekonomik çıkarları için elzem gördüğü ve bölgelerinde önemli rol oynayan örneğin Kazakistan, Mısır, Tayland, Singapur, Senegal ve Çad liderleri de zirveye davet edildi. Özellikle İpek Yolu Ekonomik Kemeri ve Deniz İpek Yolu Projeleri'nin önemi Şi'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan dâhil bire bir görüştüğü bütün liderlere anlatıldı. Diğer taraftan Çinlilerin kronik sorunları haline gelen çevre kirliliği, beslenme ve gıda yönetimi, su kaynaklarının kullanımı meselesi bu zirvede ele alındı. Pekin ve Washington'ın geçen sene Paris'te mutabakata varılan iklim değişikliği anlaşması konusunda uzlaşması, küresel emisyon oranının yaklaşık % 40'nı oluşturan bu iki ülke ve dünya için önemli bir gelişme oldu.



G20 VE KÜRESEL SİYASETİN YENİDEN ŞEKİLLENİŞİ


Bir anlamda G20 zirveleri, ABD ve AB'nin başını çektiği gelişmiş Batı ülkeleri ile Çin, Rusya ve genel anlamda BRICS ülkelerinin başını çektiği gelişmekte olan ülkelerin kendi ekonomik ve siyasal ajandalarını birbirlerine dayatmaya başladığı toplantılara dönüştü. Bu durumda G20 zirveleri adeta kapitalizmin kimin lehine reform edileceği tartışmalarının yapıldığı küresel bir platform haline geldi. Tarafların tezlerindeki kronik karşıtlıklar nominal olarak kağıt üzerinde ifade edilen gelir adaletsizliğini yok etme, yolsuzluk, yoksulluk ve küresel ekonominin istikrarsızlık kaynağı haline gelen terör, mülteciler sorunu ve ulusal ticari korumacılık duvarlarının aşılması gibi hedeflenen sorunların çözümünde pek de ilerleme kaydedilemedi.




Ancak, ABD başkanı Obama'nın Çinliler tarafından karşılanış biçimi bir kez daha Çin ve ABD arasındaki Asya-Pasifik gerilimleri ve genel anlamda Batı ile Rusya arasında yaşanan askeri-politik sürtüşmelerin bariz bir şekilde Batı ve Avrasya bloklarının fay hatlarıyla birbirlerinden ayrılmaya başladığını gözler önüne serdi. Çin'deki komünist yönetimi tanıyanlar için Obama'nın havaalanındaki karşılanmasında yaşanan düşük profilli protokol uygulaması pek de sürpriz olmadı ve Çinliler kendilerince Amerikalılara diplomatik bir ders verdiler. ABD başkanının kendileri için özel olmadığı ve zirveye gelen diğer liderlerden farklı olmadığını kendi diplomatik teamülleri çerçevesinde gösterirken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi yakın müttefiklerine ise üst düzey protokol uygulayarak bu mesajı verdiler.



Hatırlanacağı üzere, Batılılar da aynı tavrı Avustralya'daki (Brisbane) zirvede Rusya devlet başkanı Putin'i tecrit ederek göstermişti. Bu açıdan, Rusya'nın Çin ile son yıllarda kurduğu ekonomik ve güvenlik ilişkileri ve Suriye, İran nükleer sorunu ve Ukrayna krizi gibi meselelerde Pekin ve Moskova'nın BM Güvenlik Konseyi'ndeki türdeş tavırları küresel siyasetin yeniden şekillenmesine zemin hazırladı. Görünen o ki gelecek sene Almanya'da yapılacak olan G20 zirvesinde de aynı trendin devam etmesi, Brexit tartışması başta olmak üzere Trans-Atlantik ticaret anlaşması ve Rusya üzerindeki Batı yaptırımlarının taraflar için ekonomik faturası masaya yatırılacaktır. Batı ile Doğu arasında özgün bir konuma sahip olan Türkiye ise, bütün bu gelişmelere şimdiden hazırlanarak hâlihazırda Batı ile krize girmiş ilişkilerini, Rusya ile ilişkilerin normalleşmeye başlamasını da fırsata çevirerek Avrasya bloğu ile kuracağı yeni ilişkiler ile dengeleyebilecektir.


#Eşref Yalınkılıçlı
#G20 zirvesi
#Obama
#Atlantik
#BM Güvenlik Konseyi
8 yıl önce