|

İslami farkındalığı terketmek

İslam dünyası toplumları, bugün karşı karşıya bulundukları varoluşsal baskılarla, tehditler ve temel sorunlarla hesaplaşma ihtiyacı duymuyor. Maruz kaldığımız kronik bağımlılıklar sebebiyle, yeniden inşa ihtiyacını konuşmadığımız gibi, toplumsal ve siyasal değişimin imkânları üzerinde de konuşmuyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 21/08/2017 Monday
Güncelleme: 02:53 - 21/08/2017 Monday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İslam dünyası toplumlarında, dini ve politik popülizmler her şeyi sıradanlaştırdığı, kısırlaştırdığı ve birörnekleştirdiği için, hiç bir alanda, hiç bir konuda sıradışı bir yetenek ortaya çıkmıyor. Her şey ve herkes bir şekilde sıradanlaştırıldığı için, her şey ve herkes çok daha kolay bir şekilde denetlenebiliyor, yönlendirilebiliyor, manipüle edilebiliyor. Sıradışı yeteneklerin, düşünürlerin, entelektüellerin, dava adamlarının, hakikat adamlarının bulunduğu toplumlarda ise, her şeyin ve herkesin denetlenmesi, düşüncelerin ve yorumların baskılanması bu kadar kolay olmuyor.

Sıradanlaştırılan, kısırlaştırılan toplumlar ve kültürler, tarihsel-evrensel iddialarda bulunabilecek bir dil-düşünce-felsefe üretemiyor. Bu tür bir dil-düşünce-felsefe üretemeyen toplumlar, çaresiz bir şekilde yerel-ulusal-mezhepsel alanlarla kendilerini sınırlandırıyor. Günümüzde Müslüman halklar, etnik-mezhepçi-hizipçi parçalanmalar ve bencillikler sebebiyle tarihsiz-toplumsuz varoluşlar sergiliyor.

SOLUK ALACAK ALAN BIRAKMADILAR

İslam dünyası toplumları, yirminci ve yirmibirinci yüzyılın entelektüel-felsefi dünyasına kalıcı katkılarda bulunabilecek düşünürler, toplumsal-siyasal tartışmalara yön verebilecek entelektüeller, tarihçiler, kuramcılar yetiştiremediler. Ancak toplumlarımız, sloganlarla, kalıplarla, klişelerle konuşan, seri halde üretilebilen, çoğaltılabilen, istenildiği zaman istenilen yönde seferber edilebilen partizanlar-aparatçıklar yetiştirebiliyor.

Günümüz dünyasında Müslümanlar, varoluşsal baskılar, tehditler ve tehlikelerle karşı karşıya bulunuyor. Küresel-emperyal-kolonyalist ve kozmopolit bir aklın belirleyici olduğu bir dünya, Müslümanlara İslami anlamda soluk alabilecekleri özgür ve özgün bir alan bırakmıyor. Böyle bir dünyada, İslami aidiyetin ve kimliğin, yerel/etnik/mezhepçi/popülist/partizan bir akla ve kültüre kapatılması, anlaşılabilir, kabul edilebilir bir çözüm olamaz. İslam dünyası toplumları, bugün karşı karşıya bulundukları varoluşsal baskılarla, tehditler ve temel sorunlarla hesaplaşma ihtiyacı duymuyor. Maruz kaldığımız kronik bağımlılıklar sebebiyle, yeniden inşa ihtiyacını konuşmadığımız gibi, toplumsal ve siyasal değişimin imkânları üzerinde de konuşmuyoruz.

Toplumlarımızda İslami farkındalık ya unutulmuş ya da bütünüyle terk edilmiştir.

ÇIKARCI YIKICI AKIL TEHLİKESİ

Hangi dönemde, hangi toplumda ve kültürde olursa olsun, dini popülizm, politik popülizm ve hamaset yoluyla toplumsal rıza üretmek hiç bir şekilde meşrulaştırılamaz, kurumsallaştırılamaz. Popülizmler ve hamaset yoluyla şeyleştirilen bireyler ve toplumlar, hiç bir farkındalığa ihtiyaç duymaksızın hayatlarını sürdürürler, sürdürüyorlar. Şeyleşme, bir sorgulama ve düşünme faaliyetine hayat hakkı tanımaz. Hiç bir toplum, hiç bir kültür, popülist aklın, romantik aklın sorumluluğunu üstlenemez. Üstlendiği takdirde de sonuçlarına katlanır.

İçerisinde yaşadığımız toplumu-dünyayı-hayatı şekillendirebilmemiz için anlamlar, değerler ve yapılar üreterek bunları toplumsallaştırmamız gerekir. Aparatçiklerle sürdürülen siyasal bir mücadele, bütün anlamları, değerleri, ilişki biçimlerini yozlaştırır, bayağılaştırır. Toplumsal bünyenin hayatiyeti derin sorumluluklarla ve bilgeliklerle sürdürülebilir. Toplumsal bünyenin hayatiyeti, ahlaki bilinçle kaimdir.

Ahlaki davranmakla, ahlakı bir gösteri ve propaganda konusu haline getirmek birbirinden çok farklı şeylerdir. Ahlakı bir gösteri ve propaganda konusu haline getirmek, gayri ahlaki bir duruma işaret eder. İnsanlığın dünyasında hiç bir akıl, çıkarcı akıl kadar yıkıcı olamaz.

OYUNA GELİYORUZ

Müslümanlar olarak sahip olduğumuz potansiyeli ve zaaflarımızı, yapısal sorunlarımızı birlikte değerlendirmek gibi bir yükümlülüğe sahip olduğumuz halde, her nedense zaaflarımızı ve yapısal sorunlarımızı hiç gündeme getirmiyoruz. Günümüzde özellikle Ortadoğu’da cereyan eden olaylarla ilgili olarak, medya tarafından inşa edilen gerçeklik hakkında olağanüstü bir zihinsel teyakkuz halinde bulunmamız gerekir. Küresel enformasyonun, küresel çıkarlar temelinde hakimiyetini sürdürdüğü bir dünyada, maruz bırakıldığımız olaylar hakkında küresel bir dikkate, entelektüel bir ilgi ve ufka ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Son dönemde Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, gerilimler, karşıtlıklar, altüst oluşlar ve yıkımlarla ilgili olarak siyasal tavrımızı, yorumlarımızı, konumumuzu, bizim adımıza, bize rağmen hep başkaları inşa ediyor ve belirliyor. Bizim adımıza, bize rağmen inşa edilen yorumlar sebebiyle, birbirimizle savaşıyoruz, birbirimizi yok etmeye çalışıyoruz.

Emperyalist-Siyonist çıkarlar adına icat edilen her karşıtlık, her çatışma, birlikte varolma bilincimizi, irademizi ve umudumuzu yok ediyor. İslam dünyası toplumlarının, halklarının, yönetimlerinin, kendileri adına düşünen, konuşan, eylemde bulunan, yapacakları tercihleri kendilerine dayatan, kiminle ilişki kuracaklarını ya da kurmamaları gerektiğini kendilerine otoriter bir biçimde öğütleyen kibirli ve küstah Emperyalist-Siyonist akıl doğrultusunda hareket ederek, onların çıkarlarına, beklentilerine, taleplerine boyun eğerek birbirleriyle çatışmaları, utanç verici, yüz kızartıcı bir olaydır.

ATASOY MÜFTÜOĞLU
#Siyonizm
#Yahudi
#İsrail
#Filistin
#Türkiye
#Müslüman
#Emperyalizm
7 years ago