|

İdlib’te Türk gözlem noktalarının güvenliği: Çatışma/sızlık ve ateşkes sarmalı

SETA Türkiye’nin Suriye’de varlığını tahkim ederek YPG/PKK terörü ile mücadele etmesi için İdlib’in önemi tartışmaya açılmayacak bir konudur. Bu bağlamda Türkiye’ye yakın Milli Ordu ve UKC’nin İdlib’te artan etkisinin fırsata çevrileceği bir denklemde Türkiye’nin İdlib’teki gözlem noktalarını tahliye etmek bir yana daha da güçlendirmesi hatta bir nevi askeri üs haline getirmesi elzem görünmektedir.

04:00 - 9/07/2019 Salı
Güncelleme: 05:44 - 9/07/2019 Salı
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
CAN ACUN / KUTLUHAN GÖRÜCÜ-SETA

Esed rejimi ve müttefikleri tarafından nihai hedef haline getirilen İdlib, Türkiye’nin ağırlığını koyması ve sonrasında Eylül 2018’de Rusya ile varılan Soçi mutabakatı çerçevesinde kapsamlı bir askeri harekattan kurtulmuştu. Ancak Esed rejiminin İdlib ve Hama kuzeyine yönelik saldırıları tamamen son bulmamış muhaliflerin kontrol ettiği alanlar, Rus hava unsurlarının da dahil olduğu küçük çaplı saldırılara sahne olmuştu. Muhaliflerin de bu saldırılara yanıt vermeye çalıştığı bir çerçevede; rejim ve Rusya, Heyet Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve iltisaklı diğer radikal grupların cephe hatlarından çekilmemesini öne sürerek daha kapsamlı askeri harekat girişimleri de olsa, Türkiye’nin sahip olduğu gözlem noktaları ve meşru muhalefetin askeri unsurlarına verdiği desteği artırmasıyla rejimin karadan ilerleme çabaları sekteye uğratılmış ve başarısız olmuştur. Türkiye’nin son attığı askeri hamlelerle birlikte, rejim, Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı devam ettiği müddetçe İdlib’te ilerleyemeyeceğini gördüğünden, bilinçli bir tırmandırma stratejisiyle Türk askeri gözlem noktalarını hedef almaya başlamış, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ise rejim unsurlarına karşı mütekabiliyet esasıyla yanıt vererek bölgeden çekilmeyeceğini göstermiştir.

REJİMİN ÇATIŞMAYI TIRMANDIRMA STRATEJİSİ

Mayıs ayından bu yana Esed rejimi Hama kuzeybatısında ilerleme sağlamış Qalaat al Madiq & Kafr Nabudah gibi kasabaları ve çevresindeki birkaç köyü ele geçirmişti. Muhalifler bu ilerleme girişimleri sırasında ciddi bir direniş ortaya koyamazken, bu bölgelerin kaybının ardından muhaliflerin direnci ile birlikte karşı saldırıları da artmıştır. Muhalifler, bu saldırılarını kaybettikleri alanları tutmak yerine gir-çık saldırıları ile rejim unsurlarına ağır kayıplar verdirmiştir. Bu tarz sürpriz saldırıların yanı sıra muhalifler ciddi bir ATGM (Anti-Tank Guided Missile / Güdümlü Tanksavar Füzesi) kullanımı gerçekleştirmiş, bu durum da savaşın gidişatında farklı bir çarpan etkisi olmuştur. Suriyeli muhalifler Haziran ve Mayıs ayları boyunca toplam 76 ATGM kullanımı gerçekleştirerek yalnızca zırhlı araçları değil, yaya piyade unsurları dahi hedef almıştır. Bu noktada Türkiye’nin meşru muhalefete yönelik artan askeri yardımlarının da sahada görülür hale gelmesi Esed rejiminin hamlelerini boşa çıkarırken, rejimin Türkiye ile çatışmayı tırmandırmaya yönelik adımlar atmasına sebebiyet vermiştir. Bu bağlamda Esed rejimi, muhalif bölgeleri hedeflerken ve ilerleme girişiminde bulunurken TSK’ya ait 10 No.’lu gözlem noktasının bulunduğu Şir Mağar bölgesine doğru genişlemiştir. Bu yöne doğru askeri harekat içerisinde TSK’ya ait gözlem noktası da rejimin hedefi haline gelmiş ve ilerleyen süreçte rejim direkt olarak TSK’yı hedef almıştır.

GÖZLEM NOKTALARINA 11 SALDIRI

İdlib’teki TSK’ya ait gözlem noktalarının Esed rejimi tarafından hedef alınması 29 Haziran’daki son saldırı ile birlikte 11’e yükseldi. Ancak bu döneme değin gerçekleştirilen saldırılar birkaç havan topu ile icra edilirken, son 4 saldırıda direkt olarak Şir Mağar bölgesindeki 10 No.’lu gözlem noktası, çok sayıda havan/top ile hedef alındı. Son saldırılar diğer saldırılara nazaran bilinçli ve kasıtlı bir durumu ortaya koymaktadır. TSK, rejim unsurlarının gözlem noktalarına saldırılarına karşılık mütekabiliyet çerçevesinde ateş destek unsurları ile karşılık vermiş, güvenlik önlemleri olarak SİHA ve F-16’lar bölge üzerinde uçuş gerçekleştirmiştir. Milli Savunma Bakanlığı (MSB) yaptığı açıklamalarla da net bir şekilde bu durumu ortaya koyarken, son saldırılarda da muhatabının Rusya olduğunu belirtmiş ve saldırıyı gerçekleştirenlerin ağır bir şekilde cezalandırılacağını açıklamıştır. Türkiye, bu noktada Rusya’dan izahat ve yapılan saldırıların durdurulmasını isteyecektir. Saldırıların devam etmesi durumunda ilave ek askeri tedbirleri alacağını öngörmek zor değil. Olası eskalasyon durumunda ise Türkiye’nin askeri olarak rejimi hedef alabileceği birçok enstrümanı mevcut. TSK, hem Türkiye ve Suriye içerisinden hem de kendisine müzahir Suriyeli muhalif yapılanmalar üzerinden rejime yönelik ek askeri tedbirler alabilir.

ATEŞKES İÇİN GEREKLİ ŞART

İdlib’te yaşanan süreçte Esed rejiminin Rusya’nın desteği ile Qalaat Madiq ve Kafr Nabudah hattında gerçekleştirdiği ilerleme ateşkesin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ve Suriyeli muhalifler bu bölgelerin geri verilmemesi durumunda bir ateşkesi kabul etmiyor. Şu anda fiili olarak görünen ateşkes ise tarafların karadan ilerleme gerçekleştirmemesi. Ancak hava ve kara unsurların saldırıları sürerken, rejimin başta Kabuna, Tel Mellah ve Cubbayn gibi bölgelerden ilerleme girişimleri mevcut. Türkiye’nin İdlib içerisindeki Suriyeli muhaliflere (Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC)) verdiği destek, ve yine Türkiye destekli Milli Ordu’nun İdlib’teki savaşa dahil olması Türkiye’nin İdlib’e atfettiği önemi fiilen göstermesi bakımından değerli. Süreç içerisinde rejim oldukça ağır kayıplar verdi ve vermeye devam ediyor. İdlib’te ateşkesin önünü açacak süreç, Esed rejiminin Rusya’nın desteği ile Soçi’yi ihlal ederek girdiği bölgelerden çekilmesine bağlı görünüyor.

Türkiye açısından ateşkesin sürdürülebilir olması ile birlikte diğer bir tehdit unsuru bölgedeki Türk gözlem noktalarının güvenliği teşkil ediyor. Türkiye’nin İdlib bölgesi içerisinde 12 adet askeri olarak tahkim edilmiş gözlem noktası bulunuyor. Türkiye gözlem noktalarını inşa ederken, Halep’in güneyindeki 6 numaralı gözlem noktasının inşası esnasında Hader bölgesinde bulunan İran destekli Şii milisler saldırıda bulunmuş ve TSK karşılık vermişti. TSK’nın mütekabiliyeti sonrasında günümüze kadar aynı bölgede bulunan Şii milislerden tekrar saldırı gerçekleşmedi. Türkiye’nin gözlem noktalarını inşa etmesi sonrasında, gözlem noktalarının 5-7 km civarındaki bölgeler Esed rejimi tarafından hedef alınmıyordu. Bölgede birçok sivil bu görece güvenli alanlara sığınıyordu, fakat rejim adım adım çemberi daraltarak gözlem noktalarının yakınındaki sivillere ait çadırları dahi bombalamaya başladı. En son rejimin karadan ilerlemesi döneminde ise doğrudan gözlem noktası hedef alındı. Rejimin adım adım çemberi daraltması ve Rusya’nın sessizliği, 13 ve 27 Haziran’daki direkt saldırılar için rejimi cesaretlendirdi. Rusya kendisini bu çatışmanın bir tarafı değilmiş göstermekle birlikte, medya organları aracılığı ile gerçekleştirdiği dezenformasyon Rusya’nın bu konudaki tavrının Esed rejiminin arkasında olduğunu göstermektedir. Rus Savunma Bakanlığı’nın medya aracılığıyla gerçekleşen saldırının maddi hasar verilerine ve MSB’nin açıklamasına aykırı olarak saldırıdan Nusra’yı sorumlu tutması ve Türkiye’nin sağladığı koordinatlar ile Nusra’yı hedef aldıklarını iddia etmesi hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda ciddi bir dezenformasyona yol açmaktadır. Bu konuda Rusya’nın ürettiği bilgi kirliliğini MSB yeniden bir açıklama yaparak söz konusu iddiaları boşa çıkarmıştır.

Gözlem noktaları bağlamında diğer bir önemli güvenlik tehdidi ise Esed rejiminin sahadan fiziki ilerlemesidir. An itibariyle 10 numaralı gözlem noktası ve rejim milisleri arasında sadece 1 köy bulunmaktadır. Esed rejiminin istediği herhangi bir tırmandırma durumunda doğrudan Türk gözlem noktasına ilerleyebilir. Ayrıca rejimin ilerleyiş biçimi göz önünde bulundurulduğunda ve rejim ilerleyişinin devam etmesi durumunda, 10 numaralı gözlem noktasını ablukaya alması dahi söz konusu olabilir. Elbette TSK’nın kapasitesi ve Suriye’deki varlığı ile bu mümkün görünmese de rejimin ‘gerçek dışı’ hamleleri karşısında bu durum da göz önünde bulundurulmalıdır.

GÖZLEM NOKTALARI GÜÇLENDİRİLMELİ

Soçi’den bu yana gerçekleştirilen saldırılar ve Astana süreci ile birlikte oluşturulan gözlem noktalarının Astana’ya aykırı bir biçimde hedef alınması çatışmasızlık sürecini sorgulatmaktadır. Şu nokta açıkça görülmektedir ki, Esed rejimi İran ve Rusya’nın örtülü desteği ile TSK’ya ait gözlem noktalarını hedef alarak Türkiye’yi bölgeden çıkarmaya zorlamaktadır. Türkiye’nin İdlib’teki varlığı, Esed rejiminin bölgeyi ele geçirmesindeki en büyük engeldir. Bu noktada Rusya ve İran, Astana ve Soçi mutabakatları nedeniyle doğrudan kendileri dahil olamasa da Türkiye’nin bölgeden çıkmasını beklemektedir.

Rusya ve İran destekli Esed rejiminin İdlib’i ele geçirmesi halinde 4 milyona yakın Suriyelinin önemli bir kısmının yerlerinden edileceği ve mülteci konumuna düşeceği açık. BM’nin yalnızca Türkiye’ye yönelecek mülteci tahmini ise en az 2 milyon. Bu rakamı ne Türkiye ne de Batı dünyası tolere edebilir. Ayrıca İdlib’in rejim tarafından ele geçirilmesiyle muhalefetin topraksızlaştırılacağı bir denklemde siyasal çözüm sürecinin devam etmesi mümkün görünmemektedir. Yine Türkiye’nin Suriye’de varlığını tahkim ederek YPG/PKK terörü ile mücadele etmesi için İdlib’in önemi tartışmaya açılmayacak bir konudur. Bu bağlamda Türkiye’ye yakın Milli Ordu ve UKC’nin İdlib’te artan etkisinin fırsata çevrileceği bir denklemde Türkiye’nin İdlib’teki gözlem noktalarını tahliye etmek bir yana daha da güçlendirmesi hatta bir nevi askeri üs haline getirmesi elzem görünmektedir.

#SETA
#Suriye
#YPG/PKK
#Kutluhan Görücü
5 yıl önce