İslamofobi çoğunlukla İslamcı terörizmin İslamla özdeşleştirilmesiyle meşrulaştırılmaktadır. Ne var ki insanların genellikle fark etmedikleri şey, 1945 yılından önce “İslamcı terörizm” diye bir mefhumun var olmadığıdır ve bu olguyu Avrupa ile Amerika’nın Ortadoğu’daki terörizmine tepki olarak değerlendirmek gerekir. Fakat aynı şekilde ne İslamcı, ne Yahudi, ne de Hıristiyan terörizm kabul edilebilir.
Müslümanların Avrupa’ya yapmış oldukları çok sayıda ve çok önemli katkılar var. Bunların bazıları unutuldu, bazıları ise Hindistan veya Çin kökenli. Ne var ki bunlar İslamın aracılığı olmasa Avrupa’ya ulaşamazdı.
Bunların arasında bazı bitki türleri, tarımsal sulama teknikleri ve sıkça “Arap rakamları” ya da “Hint rakamları” şeklinde anılan yeni bir sayı sisteminin Avrupa’ya girmesi gibi bir dizi bilimsel gelişme de yer alıyor ki, bu yeni sayı sistemi olmasaydı modern bilimin gelişmesi de mümkün olmazdı.
Bu oldukça uzun bir açıklama gerektiren bir konu. Roma Kilisesi Ortodoks kavramını politik anlamda kullanmıştır. Bu kavram yalnızca Nesturiler gibi Asya’da yerleşik Hıristiyan kiliselerini dışlamak için değil, aynı zamanda Hıristiyanlık içinde inançlarını sivil ya da dinî (kilise vb.) otoritelerin kontrolü dışında ifa etmek isteyen gruplara karşı da kullanılıyordu. Unutmamak gerekir ki, örneğin Katharlara yönelik imha girişimleri gibi çok sayıda içe dönük Haçlı seferi de mevcuttur.
İsrail devletinin Filistinlilere dönük politikalarını Por el bien del imperio adlı eserimde dile getirdim ve her zaman “anti-Siyonist” olduğumu ama “anti-Semit” olmadığımı ifade etmeye çalıştım. Entelektüel referanslarımdan bazıları, örneğin Spinoza, Heine, Marx ve Walter Benjamin birer Yahudi’ydi. Ancak ben bu kişilerin hiçbirinin İsrail’in bugünkü siyasî faaliyetlerini onaylayacaklarını düşünmüyorum.