|

ABD’nin yeni Çifte Çevreleme politikası

ABD dış politikasının Asya Pasifik’e yönelimini bir fırsat olarak gören Kremlin’deki stratejistlerin, Sovyetleri yeniden canlandırma projesine hız vermeleri, Washington yönetimini Çin’i çevreleme politikasının kapsamını genişletmeye zorladı. Bugün Rusya’nın Ukrayna işgali karşısında Batı Bloku tarafından uygulanan yaptırımların iki temel amacı göze çarpmaktadır; Rusya’ya diz çöktürmek ve Çin’in gözünü korkutmak.

00:00 - 23/03/2022 Çarşamba
Güncelleme: 22:35 - 22/03/2022 Salı
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: 
CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Dr. Necmettin Acar
/ Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Çifte Çevreleme (Dual Conteinment) politikası ABD’nin 1990’lı yıllarda İran ve Irak’ı sınırlandırmak için uyguladığı politikaya verilen isimdi. Ukrayna işgali sürecinde ABD’nin sergilediği reaksiyon, bu politikanın Rusya ve Çin’i içerecek şekilde güncellendiğini ortaya koymuştur. ABD bu süreçte, bir taraftan Rusya’ya uyguladığı petrol ambargosu başta olmak üzere ağır ekonomik yaptırımlarla Rusya’ya diz çöktürmek diğer taraftan enerji fiyatlarını sert bir şekilde artırarak Çin’in ekonomik büyümesini sınırlamak istemektedir. Sayılan ekonomik yaptırımlara ilaveten Almanya ve Japonya’nın silahlandırılmasına yönelik söylemler çifte çevreleme politikasının sadece ekonomik araçlarla sürmeyeceğini de göstermektedir.

ULUSLARARASI SİSTEME YÖNELİK TEHDİTLER

II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin başını çektiği Batı Bloku tarafından tanımlanan “uluslararası statüko”, içinde bulunulduğumuz dönemde ciddi meydan okumalarla karşı karşıya. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal teşebbüsü ve Çin’in Tayvan ve Güney Çin denizi başta olmak üzere bölgesel ve küresel ihtirasları küresel statükoya yönelik en ciddi revizyonist iddialar olarak sayılabilir.

Geçmişte Rusya’nın Gürcistan (2008) ve Kırım’a yönelik (2014) revizyonist politikaları karşısında ciddi bir reaksiyon vermeyen Batılı aktörlerin, bugün Rusya’nın Ukrayna’yı işgal teşebbüsü karşısında sergiledikleri sert tavırlar meselenin sadece Ukrayna’nın toprak bütünlüğü olmadığını, asıl meselenin II. Dünya Savaşı sonrası Batı lehine kurulan statükonun maruz kaldığı tehditler olduğunu göstermektedir. Bugün her ne kadar Rusya’nın politikalarının uluslararası sisteme yönelik tehditlerini konuşuyor olsak da yakın gelecekte uluslararası sitem için en büyük tehdit kaynağının Çin olacağından kimsenin şüphesi bulunmamaktadır.

BATI BLOKUNUN İKİ TEMEL HEDEFİ

ABD yönetiminin 2010 sonrası geliştirdiği “Asya Pivot” stratejisiyle ortaya konulan Çin’i sınırlama politikası geçtiğimiz aylarda kurulan “AUKUS” Paktı ile ete kemiğe bürünmüş oldu. Her iki gelişme de ortaya koymaktadır ki 2010 sonrası dönemde ABD dış ve güvenlik politikasının odağı Çin’in sınırlandırılması olmuştur.

ABD dış politikasının Asya Pasifik’e yönelimini bir fırsat olarak gören Kremlin’deki stratejistlerin, Sovyetleri yeniden canlandırma projesine hız vermeleri, Washington yönetimini Çin’i çevreleme politikasının kapsamını genişletmeye zorladı. Bugün Rusya’nın Ukrayna işgali karşısında Batı Bloku tarafından uygulanan yaptırımların iki temel amacı göze çarpmaktadır; Rusya’ya diz çöktürmek ve Çin’in gözünü korkutmak.

Biden yönetiminin “ya ekonomik yaptırımlar uygulayacaktık ya da III. Dünya Savaşı çıkacaktı” söylemi bile tek başına tek hedefin Rusya olmadığının en önemli göstergesi olarak sayılabilir. Çünkü bugün Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların tek amacı Rusya’yı durdurmak değil aynı zamanda Çin’in de gözünü korkutmaktır.

ÇİN’E KARŞI PETROL HAMLESİ

Burada özellikle Rusya’ya yönelik petrol yaptırımları dikkat çekicidir. Çünkü Rusya enerji sektörüne yönelik yaptırımlarla birlikte petrolün varil fiyatında sert yükselişler ortaya çıkmıştır. 2021 yılının son günlerinde 70 dolar bandında seyreden petrolün fiyatı bu süreçte 130 doların üzerine çıkmıştır. Günlük 10 milyon varilden fazla ithalatla dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan Çin’de, petrol fiyatlarındaki her on dolarlık artış yıllık 36 milyar dolarlık fazladan enerji faturası ortaya çıkarmaktadır. Son aylarda petrol fiyatları 40-50 dolardan fazla bir artış gösterince Çin’in enerji faturası yıllık 150-200 milyar dolar artmıştır.

ABD yönetimi Ukrayna konusunda sergilediği sert tavırla, Çin’e şayet Tayvan ya da Tayvan boğazına yönelik bir hamlesi durumunda karşı karşıya kalacağı ağır ekonomik yaptırımları da göstermiş oldu. Rusya’ya yönelik bu yaptırımların bir amacı da Çin’e revizyonist bir politikanın maliyetini göstermektir. Çünkü ABD’nin en büyük jeopolitik rakibi Rusya değil Çin’dir.

TEK SAVAŞLA ÇOK KAZANÇ

Ukrayna savaşını bir fırsata çevirmeye çalışan ABD, Asya-Pasifik bölgesine yönelmek için Avrupa güvenliğinde II. Dünya Savaşı sonrası üstlendiği yükümlülüklerinden de kurtulmak istemektedir. Ukrayna krizinin başlangıcında, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik revizyonist iddialarını caydırmak mümkünken böyle bir politika takip etmeyen ABD, adeta Rusya’yı Ukrayna’yı işgale teşvik etmiştir. Sonuçta Avrupa’nın merkezine yönelmiş askeri bir tehdit gerekçe olarak kullanılarak hem NATO’yu güçlendirmek hem de Avrupa ülkelerinin kendi güvenlikleri için savunma harcamalarını artırmalarını sağlamak mümkün olmuştur. Uzun yıllardır ABD’den Almanya’ya yönelik savunma bütçesinin artırılmasına yönelik baskılar nihayet sonuç vermiş ve bu süreçte Almanya Avrupa güvenlik mimarisinin yükünü omuzlamaya ikna edilmiştir. ABD bu şekilde Rusya karşısında Almanya’nın silahlanmasına destek olduğu gibi Çin karşısında Japonya’yı da silahlandırabileceğini göstermiştir.

Rusya’nın Ukrayna işgali her ne kadar II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan statükoya yönelik ciddi bir meydan okuma olarak yorumlansa da mevcut statükoya yönelik asıl tehdidin kaynağının Çin olduğundan kimsenin şüphesi bulunmamaktadır. Ukrayna krizini bir fırsat olarak gören ABD yönetimi bir taraftan müttefikleri ile dayanışma içerisinde Rusya’ya yönelik görülmemiş ekonomik yaptırımlar uygularken diğer taraftan Avrupa güvenlik mimarisinde maliyet paylaşımı için müttefiklerini zorlamıştır. Ağır ekonomik yaptırımlar ile bir taraftan Rusya’nın diz çöktürülmesi hedeflenirken diğer taraftan Çin’in gözü korkutulmaya çalışılmaktadır. Almanya’nın silahlandırılmasıyla Avrupa güvenlik mimarisindeki maliyetini azaltan ABD, bir taraftan Asya-Pasifik bölgesine yönelik konuşlanması için uygun şartlar oluştururken diğer taraftan revizyonist Rusya karşısında Almanya’yı silahlandırdığı gibi Çin karşısında Japonya’yı da silahlandırabileceğinin mesajını vermiştir.

#ABD
#Asya Pasifik
#Kremlin
#Washington
#Çin
#Rusya
#Ukrayna
2 yıl önce