|

AB''nin Güney Kıbrıs''la imtihanı

Geçmişte AB, Türkiye''yi engellemek için Yunanistan''ı kullandı. Son yıllarda ise bu rolü Güney Kıbrıs devraldı ve fasıl açılmasını veto ederek başarılı oldu. Bu durum AB''ye zaman da kazandırdı. Ancak Türkiye''nin sabrı tükenmek ve AB de bunun farkına varmak üzere. Bu açıdan AB de bir sınavla karşı karşıya ve bir tercihte bulunmak zorunda.

Prof. Dr. Muhsin Kar
00:00 - 10/02/2013 Pazar
Güncelleme: 23:13 - 9/02/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Annan Planı''na ''hayır'' diyerek Kıbrıs sorunun çözümünü belirsizleştirmesine rağmen beklenenin aksine Avrupa Birliği (AB) üyeliği ile ''ödüllendirilen'' Rum Yönetimi, Türkiye''nin tam üyelik müzakere sürecinde yeni fasılların açılmasını veto ederek AB''nin genişlemesini ve dolayısıyla siyasi geleceğini ipotek altına almıştı. Bugünlerde ekonomik olarak iflasın eşiğine gelen ve milli geliri kadar resmi kredi başvurusunda bulunan Güney Kıbrıs, AB''nin geleceğini ekonomik olarak da tehdit ediyor.

IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası''ndan oluşan Troyka ile yardım koşullarına ilişkin görüşmeleri Kuzey Kıbrıs ile yaptığı barış müzakerelerine benzer bir taktikle yürüten Rum Yönetimi, kendi geleceği ile resmen kumar oynuyor. Güney Kıbrıs meselesini bir an önce rayına koyup İspanya ve Yunanistan üzerine yoğunlaşmaya çalışan AB''nin bu manevralara ne kadar tahammül edeceği belli değil. Güney Kıbrıs''ın Troyka''nın önerdiği istikrar programını (kemer sıkma politikasını) uygulama noktasında vereceği sınav, hem kendi geleceği hem de Avro Bölgesi''nin geleceği açısından hayati öneme sahip. Troyka''ya direnirse, Güney Kıbrıs iflas bayrağını çeken ve Avro''dan ayrılan (ayrılmak zorunda kalan) ilk ülke olabilir ve Avro''nun karizmasını çizebilir. Diğer bir ifadeyle Güney Kıbrıs, batmaması için yeterince büyük değildir. AB, her an Güney Kıbrıs''ı gözden çıkarabilir.

KÜÇÜK ÜLKE VE BÜYÜK SORUN

Güney Kıbrıs ekonomisi son 30 yılda önemli gelişmelere şahit olmuştur. Kişi başına gelir, 1980''den 2010 yılına yedi kat artarak 28.800 dolara ulaşmıştır. Turizm, finans ve konut sektörü ekonominin ana motorlarını oluşturmaktadır. Ancak 2008''de başlayan küresel finans krizinden sonra Rum kesiminde işler kötü gitmeye başladı ve yaklaşık 10 bin şirket ve kişi iflas etti. Ayrıca Limasol''daki Evangelos Florakis üssünde bir İran gemisinden elde edilen ve Akdenizin sıcağı altında üç yıl bekleyen mühimmatın Temmuz 2011''de patlaması ve 12 kişinin ölümüne neden olması Rum Kesimi''ni ekonomik ve siyasi olarak istikrarsızlaştırdı. Patlamayı takiben oluşan elektrik kesintisi ekonomide derin yaralara yol açtı. Rum Kesimi''nin 2013''te yüzde 3.5 ve 2014 yılında ise yüzde 1.3 daralması bekleniyor. Aynı tarihlerde işsizlik oranının ise, yüzde 13.7 ve yüzde 14.2 olması beklenmektedir.

Rum Kesimi''nin ekonomisinin en önemli özelliği ise, Yunanistan''a bağımlılığıdır. Güney Kıbrıs''ın en büyük iki bankası Avrupa en fazla Yunan bonosu tutuyordu ve Yunanistan genelinde birçok şubesi bulunmaktaydı. Yunanistan''ın borç batağına saplanması ve borç tıraşı Güney Kıbrıs''ın bankacılık sektörünü derinden etkiledi. Artan borçlanma gereğini paralel olarak borçlanma maliyeti de hızla arttı. Bütçe açığı GSYİH''ya oranı ise, yüzde 8''e yükseldi.

Ekonomisi uçurumun eşiğine gelen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de kurtarılması için Avrupa Birliği''ne resmi başvurusunu geçtiğimiz yıl Haziran ayında yapmıştı. Avro Bölgesi''nin dağılma riskinin azaldığına dair yorumları yapılırken, Güney Kıbrıs''ın AB''den talep ettiği yaklaşık 17.5 milyar Avroluk acil yardım kredisi yeni bir tartışma başlattı. Sol siyasetin güçlü olduğu Güney Kıbrıs, IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası''ndan oluşan Troyka''nın reform taleplerine karşı direniyor. Rusya''da eğitim gören ve iktidardaki solcu AKEL Partisi''nden gelen mevcut Cumhurbaşkanı Demetris Christofias, Ekim 2012''de Komünist ve İşçi Partilerinin uluslararası toplantısında yaptığı konuşmasında kemer sıkma politikalarına karşı sokağa çıkıp işçilerle birlikte gösterilere katılacağını ve ''büyük sermayeye'' karşı direneceklerini ifade etmişti. İçeride başta iktidar partisi olmak üzere bütün partilerin karşı çıktığı kemer sıkma politikalarının uygulanıp uygulanamayacağı tam bir muamma.

AB İÇİN TARİHİ FIRSAT

Güney Kıbrıs''ın ekonomik krizinde denkleme Rusya''da dahil oldu. Rus ve Ukraynalı iş adamlarının adayı kara para aklama üssü olarak kullanmaları, kıyı bankacılığının ve finansal sektörün dengesiz büyümesine yol açtı. Reel sektöre göre bankacılığın büyüklüğü ''habis ur'' gibi bir işlev görmeye başladı. AB, vereceği kredinin dipsiz bir kuyuya gitmesini engellemek istiyor. Bu yüzden olsa gerek, AB, Rum Yönetimi''nin bankacılık sektörünün ''temizlenmesini'' müzakerelere başlamak için şart koşuyor. Rum Yönetimi ile Rusya arasında böylesi bir ilişkiyi destekleyici bilgiler de vardır. Nitekim Rus oligarklarının adadaki çıkarlarının büyüklüğü nedeniyle olsa gerek; Rusya, finansal krizinin etkisini azaltmak için 2008 yılında 2.5 milyar Avroluk yardımda bulundu. Ancak Rum Yönetimi Merkez Bankası Başkanı Panicos Demetriades ise, Birlik üyelerini bankacılık sektöründe kara para aklamadığına ve temiz olduğuna ikna etmeye çalışıyor.

Ayrıca halen borçların GSYİH''ya oranının yüzde 70 civarında olduğu Rum Yönetimi''nde; 17.5 milyar dolarlık kredi talebi (ki GSYİH''nın yüzde 100''ne karşılık gelmekte) ile borçluluk oranı yüzde 170''e kadar yükselecektir. Bu durum Güney Kıbrıs''ı AB''nin en borçlu ülkeler listesinin başına oturtuyor. Bu noktada verilecek kredi koşullarına ilişkin Troyka üyeleri arasında da bir anlaşmazlık söz konusudur. IMF, Yunanistan''da olduğu gibi borç affını (borç tıraşı) gerekli görürken; Avro Bölgesi ise, Yunanistan örneğinin ''tek'' ve ''bir defalık'' olduğunu ve Rum Yönetimi için uygulanamayacağını ileri sürüyor. Özellikle finansal piyasalarda güvenin güçlükle oluşturulmasından ve bu itimadın kaybedilmek istenmemesinden dolayı borç affına karşı çıkılıyor.

Rum Yönetimi''nin reformları uygulama konusundaki isteksizliği, Rus işadamlarının adayı kara para aklama merkezi olarak kullanmasının yarattığı rahatsızlık ve Troyka''nın yardım paketinin içeriği konusunda anlaşmaması, AB için devede kulak olan bu kurtarma paketinin gecikmesine yol açıyor. Güney Kıbrıs''ın içinde bulunduğu durum Avrupa borç krizinin karmaşıklığını bir kez daha ortaya koyuyor. Rum Yönetimi birkaç içinde Troyka ile anlaşamaz ise, yola AB''siz devam etmek zorunda kalabilir. Siyasi ve ekonomik sorunlarını her fırsatta ustalıkla Avrupalılaştıran Rum Yönetimi''nin bunu göze alması ise oldukça güçtür.

Avrupa borç krizi ve krizden çıkış için alınan önlemler ve oluşturulan (ve oluşturulacak) yeni mekanizmalar, Avrupa bütünleşmesinin kimyasını bozmuş durumdadır. Eğer Avro Bölgesi dağılmaz ise; AB, 2008 krizinden önceki yapısında olmayacaktır. Eğer AB''nin 2008 öncesi yapısı korunur ise, Avro Bölgesi dağılacaktır. AB, tam bir ikilem ile karşı karşıya.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı''nın ''her ne olursa olsun Avro''nun korunacağına'' yönelik açıklaması ve yasal dayanaktan yoksun alınan önlemler, Avro''nun korunacağına ilişkin beklentileri artırıyor. Avrupa İstikrar Mekanizması, Bütçe Birliği ve Banka Birliği gibi adımlar ve üye ülkelerin bu yeni sürece yaklaşımlarındaki farklılık, daha esnek bir Avrupa bütünleşmesinin şekilleneceğini ima etmektedir. Türkiye, böylesi esnek bir Avrupa bütünleşmesi içinde daha kolay yer bulabilir.

AB DE RUMLARI KULLANIYOR

Geçmişte AB, Türkiye''yi engellemek için Yunanistan''ı kolaylıkla kullandı. Ama Türkiye''yi kaybetme riski ortaya çıkınca da ustaca Yunanistan''ı susturdu ve tam üyelik müzakerelerine başlama kararı aldı. Ancak son yıllarda ise bu rolü Güney Kıbrıs devraldı ve fasıl açılmasını veto ederek başarılı oldu. Bu durum AB''ye zaman da kazandırdı. Ancak Türkiye''nin sabrı tükenmek ve AB de bunun farkına varmak üzere. Yunanistan''ın ve Rum Yönetimi''nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz, tam üyelik için baskısını artıran Türkiye karşısında AB''nin elini kolaylaştıran tarihi bir fırsat olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye, Avrupa bütünleşmesinin yeniden şekillendiği bugünlerde tam üyelik için baskısını artırarak sürdürmelidir. Nitekim Başbakan Erdoğan''ın Türkiye''nin daha fazla beklemeye tahammülü olmadığı ve Şanghay İşbirliği Örgütü''nü gündeme getirerek AB''ye mahkum olmadığı şeklindeki açıklamaları, kamuoyu üzerinden AB''ye baskı oluşturuyor. AB, güçlü bir şekilde çalınan bu kapıyı daha fazla duymazdan gelemez. Eğer gelirse, Türkiye kamuoyunu kaybeder.

11 yıl önce