|

Başörtüsü yasakçılığı politiktir

Yasakçılık; yasalarda, kararlarda, statükocu uygulayıcılarda tüm politikliği ile var olmuşken, 28 Şubatçı zihinlerini deşifre etmekten çekinmeyenler için “müptezel” deyip geçemeyiz. Kamuda başörtüsü istemiyoruz nidaları ile “örtülü” düşmanlık yapan bu zihniyetin fırsat bulsalar yasakçı fikirlerini dayatmak isteyecekleri gün gibi aşikâr.

00:00 - 7/12/2021 Salı
Güncelleme: 22:52 - 6/12/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Serra Tuğba Genç
/ Avukat
B
aşörtüsü politiktir. Başörtüsü cinsiyetçidir…

Bu sözler cüretkârca dillendirilişiyle aslında 28 Şubatçı zihniyetin ülkemizde hâlâ diri bir sorun olduğunun, mazide kalmadığının bir başka göstergesi oldu. Bir başka diyorum; zira aralıklı vuku bulan toplumsal barışı bozan, başörtüsü ve inancı nedeniyle nefret suçuna muhatap kalınan mağduriyet olaylarında hakaret ve darp suçlarının görüldüğü davalardan bu köhne mütehakkim statükolarını dayatmaya çalışan bir profilin varlığına zaten bigâne değiliz.

Kâh yolda yürürken, kâh parkta otururken yahut bir toplu taşıma aracında giderken sırf başörtüsünden dolayı saldırıya uğrama, ‘örtülü’ bir başörtüsü yasağı olarak özel sektördeki işe alım süreçlerinde geri çevrilme ya da mobbing uygulanması suretiyle mağdur edilme, Türkiye İnsan hakları ve Eşitlik Kurumu kararlarına konu olan herhangi bir sitede ev kiralama esnasında ayrımcılığa uğrama gibi örneklerle varlık gösteriyor. Ancak pervasızca “Başörtüsü politiktir” diyebilenlere karşı söylememiz hak ve mesuliyet olan bir cümle var: Bilakis, “
Başörtüsü yasağı politiktir.”

28 Şubatçı zihniyetin hükümleri yeni onanmışken temel hakları hiçe sayılan nice mağduriyetleri, başörtü yasakçılığını göz ardı ederek darbeci günleri meşrulaştırmaya varan evsafta beyanlarla başörtüsünü tam da o zihniyet gibi tanımlamak örtülü bir İslâm karşıtlığı olduğu kadar kadın haklarına saldırı ve başını örtmeyi seçmiş kadınlara da hakarettir. Bu gibi söylemlere bir müptezel görüş deyip geçmememiz gerekliliği; fırsat bulduğunda devlet görüşüne bürünerek, başörtüsü kullanan ve kullanmayan bireylerin özgürlüklerini korumak yerine, kıyafetlerini sınırlayan bir hukuksuzluk geçmişinin çok uzak olmayışında saklıdır.


NİHAYET BAŞÖRTÜLÜ KADINA DA SEÇİLME HAKKI

Kadınların seçme ve seçilme hakkının 87. yılını idrak ettiğimiz şu günlerde şu hakikati vurgulamakta fayda var: Başörtülü kadınların da artık milletvekili olarak seçilmesi ve “Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Bu kadına haddini bildirin.” sözlerine maruz kalmadan ve linçe uğramadan TBMM’de yemin edebilmesi ancak 2015 yılında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu hakkın kadınların tamamına -başörtülü-başörtüsüz ayrımına uğramadan- tanınmasının henüz 6. yılındayız.

Cumhurbaşkanımız 2013’te açıkladığı demokratikleşme paketi kapsamında kamu kurumlarında uygulanan başörtüsü yasağıyla bireylerin çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlâl eden ayrımcılığı sonlandırdığında, “kamuda başörtüsü olmasın” diye Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edenler arasındaki bir başvurucunun “TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi” şeklindeki titri de son derece ironikti. Resmî kıyafet mecburiyeti olanlar için de başörtüsü yasağı kaldırıldığında ‘Adalet’ adına dinî kimliğin görünür olmaması savıyla kamuda başörtüsüne karşı çıkanlar, “başörtülü hâkim yahut kamu görevlileri olmamalı” diyenler de ayrımcı ölçütlerini kendilerince meşrulaştırmaya çalıştılar, çalışıyorlar.

TOPLUMSAL HAFIZAMIZDAN SİLEMEZSİNİZ

Kavramların kurtarılması aslî sorun olarak baki ise de başörtülünün haklarının gaspını tahfif edenlere, mağduriyet kavramını tezyife çevirenlere karşı başörtüsünün nelere maruz kaldığını bir hatırlayalım.

Temel bir hak olan eğitim hakkının kullanılmasında karşımıza çıkan başörtüsü yasakçılığı, Türkiye’de eğitim görmek için “başın açık olması” koşulu ile tezahür etmişti. Başörtüsüyle içeriye alınmayan öğrenciler “devamsızlık” gerekçesiyle okuldan atılmıştı. Yüksek Öğretim Kurulu başörtülü ziyaretçilerin de alınmaması için bir genelge yayımlamış ve 2002 yılında peruk, bere ve şapka da ‘politik’ görülerek yasaklanmıştı. Bazen bu, gündeme konu olan videodaki gibi “aslında benim annem de başörtülü” gibi ifadeler içeren ikna yöntemi ile olurken, bazen de 71 yaşındaki Medine Bircan adlı hastadan başı açık fotoğraf istenerek geciken tedavisi nedeniyle vefat edişiyle hayatî niteliğe dek varan ayrımcı uygulamalarla oldu ve acı neticeleriyle toplumsal hafızamızda yerini aldı.

Oysa başörtüsü giymek bir ülkenin pozitif hukuku tarafından güvence altına alınmış olsa da, olmasa da; dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez haklar, doğal/evrensel hukuktan kaynaklanır. Demokratik rejimlerde hürriyet asıl, sınırlama istisna olması gerekirken, başörtüsü söz konusu olduğunda bu temel ilke tersine dönebilmişti.

Bunun ulusal ve uluslararası yargıda da görünümleri vardı; “başı açık öğrencileri olumsuz etkileyebileceği” gerekçesine dayanan karara karşı, AİHM’e yapılan müracaat da reddedilebilmiş, bir başka çok bilinen Leyla Şahin Kararı’nda da “İhlâl vardır; ancak, Türkiye’nin özel şartları gereği takdir yetkisinin aşılıp aşılmadığı incelenmemiştir.” denilebilmiş; bugün de Avrupa Adalet Divanı kararları ile başörtüsü söz konusu olduğunda esen İslamofobik izleri tarafsızlık ilkesi üzerinden ama özünde ayrımcılık yapan mütenakız yorumlar sergilemiştir.

DİJİTAL İKNA ODALARINA SESSİZ KALMAYACAĞIZ

2008’de Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikler, temel bir hakkın kanun hükmü olmadan sınırlanamayacağına ilişkin Anayasa’da yer alan temel kuralın yükseköğretim için tekrarlanmasından ibaret olsa da; başörtülü öğrencisine hak ettiği notu vermeyeceğini söyleyen rektörler, başörtülülere ders vermek istemediğini beyan eden öğretim görevlileri, “411 El Kaosa” şeklinde manşetlerde yer bulmuş, Anayasa Mahkemesi de Anayasa değişikliğini iptal etmişti. Bu yasakçı ‘hukukçular’ eskide kalmış değil, daha 2018 yılında TSK’daki kıyafet yönetmeliğinde başörtüsü yasağını sonlandırarak özgürlük getiren değişikliğin iptali talebiyle Danıştay’a başvurusunda da, Danıştay savcısının “kamuda başörtüsü, laikliğe aykırı” diyen mütalaasının 2 karşı oy alarak oy çokluğuyla reddedilişinde de 28 Şubatçı zihniyetin yansımasını görmüştük.

Yasakçılık; yasalarda, kararlarda, statükocu uygulayıcılarda tüm politikliği ile var olmuşken 28 Şubatçı zihinlerini deşifre etmekten çekinmeyenlerin “densiz söylemi” deyip geçemeyiz. Kamuda başörtüsü istemiyoruz nidaları ile ‘örtülü’ düşmanlık yapan bu zihniyetin fırsat bulsalar yasakçı fikirlerini dayatmak isteyecekleri aşikâr.

Başörtüsü karşıtlarının algı inşası tüm hızıyla sürerken biz de Hak için hakkı söylemekten beri durmayacağız. Başörtüsü politiktir diyerek hukuksuz ve yasakçı savları geride bıraktırmayan ‘ikna odaları’nın dijital formundaki bu söylemlere karşı yineliyoruz:
Başörtüsü değil, ayrımcılık politiktir!
#28 Şubat
#Başörtüsü
#TBMM
#TSK
#Medine Bircan
2 yıl önce