|

İstanbul’da “Kara Bir Gün”

Kuvâ-yı Milliye’nin güçlenmesiyle ortaya çıkan bağımsızlık fikri, işgal bölgelerinde kontrolü kaybeden İtilaf devletlerini zor durumda bırakır. Londra’da düzenlenen bir konferansta söz alan İngiltere Başbakanı L. George artık güçlerini gösterme vaktinin geldiğini ifade ederek İstanbul’un işgalini talep eder. İşgalci İngilizlerin Doğu Masası personellerinden olan Edmons da bu durumu “Türklerin akıllarını başlarına getirmek için tek çare İstanbul’un işgal edilmesiydi.” cümlesiyle özetler.

00:00 - 16/03/2022 Çarşamba
Güncelleme: 22:48 - 15/03/2022 Salı
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Gökhan Gökçek / Tarihçi-Yazar

Birinci Cihan Harbi sonunda İtilaf devletleriyle imzalanan Mondros mütarekesi en başta 7. maddenin verdiği işgal fırsatının yanı sıra, Türk ordularının terhisi, silahların teslimi ile boğazların kontrolünün, haberleşme araçlarının ve limanların denetiminin İtilaf devletlerine bırakılması açısından adeta bir teslim sözleşmesiydi. Savaşın galibi İtilaf devletleri, lüzumlu (!) gördükleri yerleri meşum maddeye göre işgal etmeye başlamış, geriye kalan Osmanlı topraklarındaki hakimiyeti de çeşitli azınlıklar eliyle yok etmek istemişlerdir.

Türk milleti işgal güçlerinin keyfi uygulamalarına karşı duyarsız kalmaz ve Anadolu’da işgale karşı yerel direnişler başlar. Önceleri bir birinden bağımsız olarak hareket eden bu güçler Sivas Kongresi ile birlikte, Mustafa Kemal Paşa öncülüğündeki Kuvâ-yı Milliye adıyla ‘ulusal’ çatı altında birleşirler.

MİSAK-I MİLLİ’NİN KABULÜ

Anadolu merkezli mücadelesiyle Türk milleti nezdinde meşruiyet kazanmaya başlayan Kuvâ-yı Milliye, hedeflerini Misak-ı Millî adıyla bir çerçeveye oturtur. Milli Mücadele taraftarı mebusların son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne sundukları ve bir anlamda işgalin son bulmasını isteyen vekillerin de desteğiyle bu karar kabul edilir. Misak-ı Millî sadece sınırlarla değil aynı zamanda Türk devletinin iktisadi ve egemenlik haklarına ilişkin de kırmızı çizgileri içeren bir metindir. Misak-ı Millî’nin kabulü yurt sathında birlikteliği ve zafere olan inancı pekiştirirken, İtilaf devletlerinin son kozlarını oynamasına bir sebep olarak kabul edilir.

İTİLAF DEVLETLERİNİN ÇARESİZLİĞİ

Kuvâ-yı Milliye’nin güçlenmesiyle birlikte ortaya çıkan bağımsızlık fikri, işgal bölgelerinde kontrolü tam olarak ele alamayan İtilaf devletlerin yeni planlar yapmasına neden olur. Londra’da düzenlenen bir konferansta, Türkiye’deki durum tahlil edilirken söz alan İngiltere Başbakanı L. George artık güçlerini gösterme vaktinin geldiğini ifade ederek İstanbul’un işgalinden bahis açar. İşgalci İngilizlerin Doğu Masası personellerinden olan Edmons da bu durumu “Türklerin akıllarını başlarına getirmek için tek çare İstanbul’un işgal edilmesiydi.” cümlesiyle özetler. Yine İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon da İstanbul’un işgaline giden süreçteki bahanelerini Avam Kamarasına yaptığı bir konuşmada şu sözlerle meşrulaştırma gayretine girer: “...Türkiye hükûmeti ve Türk kuvvetleri tarafından mütareke bariz bir surette ihlâl edilmiştir. Pek çok defalar hasmane tecavüzat vaki olmuştur. Payitahtla Anadolu’daki Kuvâ-yi Milliye arasında suret-i daimede esliha ve kuvâ-yı müselleha nakledilmiştir.” Yine bir başka yazışmada doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermeni devletinin ancak başkenti tamamen işgal edilmiş bir devlet görünümüyle halka kabul ettirilebileceği ifade edilir.

AMAÇ TÜRK DİRENİŞİNİ KIRMAK

İşgalden hemen önce; İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, Harbiye Nazırını ziyaret ederek Anadolu’daki Türk direnişinden şikayetçi olmuş ve müttefikleri olan Yunanistan’a yapılan saldırıların aslında kendilerine yapıldığını ifade etmiştir. Ayrıca İngiliz Amiral, bastırılamayan Kuvâ-yı Milliye’nin eylemlerinden artık Osmanlı Hükümeti’nin de mesul sayılacağı tehdidinde bulunur. Tüm bu gelişmelerden sonra işgal kuvvetlerinin komutanları, İtalya hariç, Anadolu’daki direnişe karşı koz olarak kullanılabilecek tek merkezin payitahtın tam işgaliyle mümkün olduğu görüşünde ittifak ederler. Nihayetinde İstanbul’un 16 Mart saat 10’da işgal edilmesi kararlaştırılır.

MEBUSLAR TUTUKLANDI

Sabahın erken saatlerinde İngilizler, Şehzadebaşı’ndaki 10. Kafkas Tümeni’nin bulunduğu karargâhı basarlar ve silahsız olan 6 askeri şehit edip, 10 askeri de yaralarlar. Bu tümenin bulunduğu karargâhın basılmış olması rastgele bir seçim değildir. Bu tümendeki askerler ve kumandanları Kemalettin Sami Bey Anadolu’ya silah kaçıran Karakol grubuna bağlıydılar. Bu sebeple tutuklanmak üzere aranan isimlerin başında geliyorlardı. Fakat Kemalettin Sami Bey o gün karargahta olmadığı için tutuklanamaz. Aynı gün Mebusan Meclisi de basılır ve mebuslar tutuklanır.

AĞIR BASIN SANSÜRÜ

Kendi basın bürolarını kurmuş olan işgal güçleri, Türk matbuatını da sıkı bir takibe almışlardır. Türk basını için işgalcilerin resmi bildirilerinin yayınlanması adeta zorunlu hale gelmiştir. Bunlardan birisi de İstanbul’un resmen işgalinin halka duyurulması amacıyla yayınlanan resmi tebliğdir. Bu tebliğ ile işgalin geçici olduğunu ancak bunu zamanın göstereceğini, İtilaf devletlerinin saltanatı korumak için İstanbul’da olduğunu ve Anadolu’daki direnişin bir aldatmaca olduğundan bahsedilir.

HUKUK DIŞI UYGULAMALAR

İşgal ile birlikte kurulan sivil ve askeri konseyler, özellikle asayiş ve iaşe meselelerini öne sürerek Osmanlı Hükümeti’ni zor durumda bırakmaya çalışırlar. İaşe ve konutlara cebren el koyan işgal kuvvetleri aynı zamanda kendi vatandaşlarına kapitülasyon uygulayarak onları çeşitli vergilerden muaf tutarlar. Yine potansiyel tehlike gördükleri sivil ve askeri kimseleri, İttihat ve Terakki mensuplarını keyfi olarak oluşturdukları listelerle bir bir tutuklarlar. Tutuklananlar arasında Medine Müdafii Fahrettin Paşa, Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Nuri Paşa ve Sadrazamlık yapmış olan Said Halim Paşa gibi önemli isimler de vardır. Tutuklamayla yetinmeyen İngilizler, muteber devlet adamlarını Malta’ya naklederek verdikleri gözdağının da dozajını artıracaklardır.

UZUN SÜREN İŞGAL

16 Mart 1920’de resmen işgal edilen İstanbul; Lozan ile birlikte bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyeti’nin ilanından 23 gün önce ancak kurtarılabilecektir. İşgalci Yunan güçlerinin Dumlupınar’da imha edilip İzmir’e girilmesiyle Milli Mücadele’nin askeri safhası tamamlanır. Lozan Antlaşması’nın imzasıyla beraber siyasi safha da başarıyla sona erdirilir ve İstanbul; 6 Ekim 1923’te işgalcilerden teslim alınır. Şehre giren 10. Kolordu; Mondros’tan beri 4 yılı aşkın bir zamandır işgal altında olan İstanbul’u yeniden hürriyetine kavuşturacaktır.

#Kuvâ-yı Milliye
#​İstanbul’
#L. George
#İngiltere
#Lord Curzon
#Şehzadebaşı
#Fahrettin Paşa
#Lozan
2 yıl önce