|

Meclis''te olmuyorsa bırakın halk yapsın

Türk anayasacılık tarihinde ilk defa sivil anayasa yapma şansı yakaladık. Bu şansı Meclis''te bulunan partiler Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile kullanamıyorsa; 1 Temmuz 2013 tarihinde çalışmalarına son vermelidir. Partiler anayasa taslağı önerilerini ortaya koymalı; nihai kararı vermek üzere yetkiyi önce yasama organına, sonra da referandum yolu ile topluma (demokrasinin tek gerçek öznesine) bırakmalıdır.

Doç. Dr. Adil Şahin
00:00 - 10/05/2013 Cuma
Güncelleme: 22:31 - 9/05/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Meclis''te olmuyorsa bırakın halk yapsın
Meclis''te olmuyorsa bırakın halk yapsın

Anayasalar, bireylerin haklarını ve özgürlüklerini korumak için yapılırlar. Bu amaçla da bir anayasada önce bireylerin hakları ve özgürlükleri listelenir; sonra devletin organlarının (yasama, yürütme ve yargı) yetkileri sıralanır. Bu yüzden anayasalar, anayasa hukuku doktrininde ''özgürlükler ve yetkiler demeti'' olarak anılırlar. Türkiye''de, yaklaşık on sekiz aydır özgürlükçü ve yeni bir anayasanın hazırlanması sürecini yaşıyoruz. Yaşanan bu sürecin şimdiye kadar olan kısmını dikkate aldığımızda, tartışılacak daha çok anayasa maddesi ve dolayısıyla da kat edilecek daha çok mesafe önümüzde duruyor gibi görünüyor. Peki böyle mi olmalı? Yani Türkiye''de toplum, demokratik usuller ile hazırlanmış ve bireyi koruyan, devlet iktidarını sınırlandıran bir anayasa metnini hak etmiyor mu? Türkiye toplumu, otoriteyi korumak için hazırlanmış olan ve bireyi arka plana atan 1982 Anayasası''ndan ''niçin ve derhal'' kurtulmak zorundadır?

HALKIN ANAYASASI

Aslında yanıt basit: Tarihinin hiçbir döneminde, Türkiye''de, toplum, doğrudan bir anayasa hazırlamadı/hazırlayamadı. Anayasalar, daima toplum adına ve topluma rağmen vesayetçi bir zihniyetle hazırlandı ve topluma dayatıldı. Türkiye''de, anayasa yapım sürecine ilk kez dâhil edilmiş olan toplumun önü kesilmemeli, özgürlükçü bir anayasa hazırlanarak ''bir arada yaşamanın ortak hukuki zemini'' oluşturulmalıdır. Türkiye''nin cumhuriyet dönemi anayasal tarihini (1923-2013) göz önünde tuttuğumuzda (ki, aslında, cumhuriyet öncesi dönem de aynı özellikleri taşır), anayasa yapım sürecinde, toplumun, hakikaten aktif olmadığını, anayasa yapım sürecine eylemli olarak dahil olamadığını gözlemleyebilmekteyiz.

1924 Anayasası, cumhuriyet sonrası dönemde Türkiye tarihindeki ilk anayasadır ve 11 Ağustos 1923 tarihinde toplanmış olan (bürokrat ağırlıklı) İkinci Meclis tarafından onaylanmış ve yürürlüğe konulmuştur. 1875 tarihli Fransa Anayasası ve 1920 tarihli Polonya Anayasası örnek alınarak hazırlanmış olan 1924 Anayasası''nın taslağı; TBMM''deki Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanmış ve yine TBMM''de ''oybirliğine yakın bir çoğunluk'' ile onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

1961 ANAYASASI

1961 Anayasası, cumhuriyet sonrası Türkiye tarihindeki ikinci anayasadır ve 27 Mayıs 1960 tarihli askeri darbe sonrası, askeri darbeyi yapanlar (Milli Birlik Komitesi) tarafından şekillendirilmiştir. Askeri darbe erki, ''mukaddes'' (!) olan görevini yerine getirmek için ''Türk Milleti adına'' (!) harekete geçmiş; ''milleti temsil etme özelliğini kaybetmiş olan Meclisi'' (!) dağıtmıştır. ''Siyasal çevrelerin (yani toplumun) yaptığı anayasaya güvenilmez'' ilkesiyle hareket eden Milli Birlik Komitesi, yeni anayasanın hazırlanabilmesi amacıyla bir ''kurucu meclis'' oluşturulması yöntemini benimsemiştir. Sözü edilen bu kurucu meclis, Türkiye''de, en azından adı kurucu meclis olan ilk oluşumdur. Fakat bu kurucu meclis, aslında ''sözüm ona bir kurucu meclis''tir; çünkü bütün üyeleri toplum tarafından belirlenmiş bir meclis olmadığı için demokratik değildir.

1961 Anayasası''nın esas olarak temel ilkelerini de CHP''nin hazırlamış olduğu 1959 tarihli ''İlk Hedefler Beyannamesi'' oluşturmuştur. 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961''de (% 80''in üzerinde bir katılımla) yapılan halkoylamasında aldığı % 61.5 ''evet''; % 38.5 ''hayır'' oyu üzerine, 20 Temmuz 1961''de Resmi Gazete''de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

1982 ANAYASASI

Türkiye tarihinin cumhuriyet sonrası dönemde üçüncü anayasası olan 1982 Anayasası, 12 Eylül 1980 tarihli askeri darbe erki (Milli Güvenlik Konseyi) tarafından biçimlendirilmiştir. 12 Eylül 1980 tarihinde ''emir ve komuta zinciri içinde ve emirle'' askeri darbe yapan ve yönetime ''bütünüyle'' el koyan askeri darbe erki; parlamentoyu (TBMM''yi) kapatmış, hükümetin varlığına son vermiş ve bütün siyasal partileri feshetmiştir. Yeni bir anayasanın hazırlanabilmesi için Milli Güvenlik Konseyi, ''kurucu meclis'' oluşturmuştur. Oluşturulan bu kurucu meclis de, aynen 1961 Anayasası döneminde olduğu gibi, anti demokratiktir ve ''sözüm ona kurucu meclis''tir; çünkü üyelerini toplum doğrudan seçmemiştir. Hazırlanan anayasa tasarısı, 7 Kasım 1982''de yapılan halkoylamasının sonucunda % 91.37 ''evet''; % 8.63 ''hayır'' oyu ile 1982 Anayasası olarak halk tarafından onaylanmıştır.

İLK DEFA OLACAK

Türkiye''nin cumhuriyet sonrası anayasal tarihi, bu anayasaların hazırlanması sürecine toplumun katılımı bakımından bir bütün olarak gözden geçirildiğinde, aslında Türkiye''de toplumun hiçbir dönemde, anayasa hazırlama faaliyetinde özne olmadığını/olamadığını; anayasaya ilişkin taleplerin/önerilerin doğrudan toplumdan kaynaklanmadığını, tam tersine, anayasaların, toplumun adına, yönetenlerce veya bürokratik çevrelerce vesayetçi bir zihniyetle hazırlandıklarını söyleyebiliriz. Toplumun, ilk kez bizzat görüşünün alındığı ve anayasa yapım sürecinde özne olabildiği günümüz Türkiye''sinde, artık, TBMM''deki siyasal partiler uzlaşmak, anayasa yapımı konusunda genel seçimler öncesi verdikleri sözleri yerine getirmek ve modern Türkiye''nin demokratik usuller ile hazırlanmış özgürlük temelli anayasasının taslağını hazırlamak ve toplumun onayına sunmak zorundadırlar.

Aksi halde, on yıldır atılmaya çalışılan demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti yönündeki adımların geleceği de tehlikeye düşmüş olacak ve demokratik toplumsal moral örselenecektir.

HALK YAPSIN

Türkiye''de, demokratikleşme süreci, temel amacı insanlık onurunu korumak olan insan haklarını ve hukuk devletini önceleyen yeni bir anayasa ile taçlandırılmak zorundadır. Bu konudaki görev de, toplumun temsilcileri olan TBMM''deki siyasal partilere düşmektedir. Zira toplum, amacı birey/insan olan ve demokratik usuller ile hazırlanmış bir anayasa yapımı konusunda kendisine düşeni yapmış, yeni bir anayasaya ilişkin görüşlerini ve taleplerini sürecin başında zaten açıklamıştır. Artık gelinen noktada, özellikle de Türkiye''yi bekleyen üç seçim öncesinde, özgürlükçü bir anayasanın hazırlanması ve seçim atmosferine, ''önceliği birey/insan olan anayasa'' ile girilmesi, demokratikleşmenin devamı ve demokratik sürecin kesintiye uğramaması bakımından zorunludur.

Bu noktada, TBMM Başkanı Cemil Çiçek idaresinde toplanan Anayasa Uzlaşma Komisyonu''nun, 1 Temmuz 2013 tarihine kadar çalışma kararı alması anlamlıdır. Fakat Anayasa Uzlaşma Komisyonu, artık, 1 Temmuz 2013 tarihinde çalışmalarına son vermeli; toplumun önüne bir anayasa taslağı önerisi koymalı; nihai kararı vermek üzere yetkiyi önce yasama organına, sonra da referandum yolu ile topluma (demokrasinin tek gerçek öznesine) bırakmalıdır.

11 yıl önce