|

Süreç Neden Devam Ediyor?

PKK tam da bu coğrafyada artık kendisine benzeyen partnerler bulma konusunda zorlanmaya başladığı bir süreçte çekilmeyi kabul etti. Ancak şimdi durum değişti. Eli kanlı aktörler bu coğrafyada yeniden mevzi edinmeye başladılar. Örgüt partner bulma endişesi ile silahlara veda etmeye niyetlenmişken, siyaseti silahın gücüne bağlayan derebeyleri yeniden canlanmaya başladı.

Prof. Dr. Mazhar Bağlı
00:00 - 8/10/2013 Salı
Güncelleme: 23:17 - 7/10/2013 Pazartesi
Yeni Şafak
Süreç Neden Devam Ediyor?
Süreç Neden Devam Ediyor?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana ülke vatandaşlarının önemli bir kısmı şu ya da bu şekilde hem dışlanmışlar hem de büyük bir endişe içinde olmuşlardır. Dışlanmanın esasında hangi kesime karşı olduğu ile ilgili sosyolojik bir cevap aradığımızda basit sınıfsal bir kategoriyle karşılaşmayız. ''Öteki'' muamelesi görenlerin ortak özelliği etnik, mezhepsel ve dinsel değildir. İdeolojiktir. Resmi ideolojiyi benimsemiş olmak ya da olmamak. Bütün ayrım buradadır. Resmi ideolojiyi benimseyen kim olursa olsun makbul vatandaştır. Aslen İngiliz olan ''Zakari'' bile takdir görür ama tek partinin oluşturmaya çalıştığı muhayyel ütopyanın adeta dini olan ''ulusalcılık ideolojisini'' benimsemeyenler hep ötekidirler.

Dışlanmışları sosyolojik olarak analiz etmek istediğimizde ise karşımıza çıkan yapıyı kabaca ''yerel'' veya ''milli'' olarak kategorize edebiliriz. Makul çoğunluk olarak da tanımlanabilen bu yapı, toplumsal işleyişin temel değerlerini ve nüvesini içinde taşıyan bir mekanizmadır adeta. Sadık Yalsızuçanlar''ın ''Anadolu Mayası'' olarak da isimlendirdiği bu yapı, yukarda anılan dışlayıcı mekanizmayı (otoriter ve değer bağımsız derin yapıyı) engelleyen en önemli direnme mevzilerinden birisi oldu hep. Bu damar, kamu otoritesinin sınır tanımaz, keyfi ve tepeden inmeci dönüştürücülüğüne karşı insanları koruyan iksirli bir çeşme gibiydi çoğu zaman. Esasında modernleşmenin insani özellikleri dışlayan katı çekirdeğini de görece ehlileştiren bir işlev görüyordu.

Batı toplumlarında kamu otoritesini dengeleyen ya da kontrol eden mekanizmalar kurumsaldır, bizde ise yöresel ve gelenekseldir. Hatta kamu ile temas etmeden sorunların çözümünü sağlayan aktör ya da mekanizmalar, kamu sisteminde var olanlardan çok daha fazladır ve adildirler.

Bu yapı bozulduğundan bu yana işler zaten bir türlü düzelmedi. Bu sosyolojik dokuyu bozan oluşumlar ise Halk Evleri, Tek Parti, PKK ve sekülerleşmiş dini cemaatlerdir. Bunların her birisi üzerinde özel olarak durulmayı gerektiren konulardır. Ama bugün kanlı bir süreci içinde taşıdığı için ilk gündemimizde doğal olarak PKK vardır.

BÖLGENİN SOSYOLOJİSİ

PKK, özellikle bölgenin sosyolojisine özel operasyonlar yürütmekte ve var olan sorunun çözümünü her gün daha da açmaza sürüklemektedir. Bunu bilmeden yaptığını iddia etmek mümkün değildir. Hatırlanacaktır, 2012 ''final yılı'' ilan edilmiş, ''devrimci halk savaşı'' başlatılmış ve onlarca Kürt genci, hem de çocuk yaşta dağa kaldırılarak ölümün soğuk kucağına itilmişti. Şimdi bu çocukları dağdan indirme konusundaki kaprislerini onların hayatı ile yine onlara ödetecekler.

İstihbarat birimleri ile varılan mutabakata göre PKK, önkoşulsuz olarak tüm silahlı unsurlarını ülke sınırlarının dışına çıkaracaktı ve ondan sonra şiddet ve terör konusu ya da örgütle ilgili konular gündeme gelecekti. Ama değişen şartlara bağlı olarak bu stratejiden vazgeçtiler.

Abdullah Öcalan, yakalandığı günden bu yana ''içinde bulunduğu koşullar'' ile ilgili taleplerde hep bulunmaktadır. ''İzin verilirse devlete hizmet etmeye hazır olduğu'' konusunda deklere ettiği konumdan vazgeçtiğini de sanmıyorum. Bunca zamandır bu sorunu çözmek isteyen aktörlerle çeşitli temaslarda bulunan birisi olarak söz konusu koşulların değişebilmesinin biricik yolunun da örgüt elemanlarının ülke dışına çıkması ve Türkiye''ye karşı kanlı eylemlerde bulunmaktan vazgeçmesinden geçtiğini de anladığını sanıyorum.

Ancak bu gerçeğe rağmen görünen o ki PKK, çözüme giderken yeni bir plan geliştirmiştir; ''Çözüm sürecini çaktırmadan bitirmek''. Bunu Öcalan''a rağmen yaptığını da sanmıyorum. Peki bunu yapabilir mi? Yapar. Daha önce de yaptı nitekim.

''HÜKÜMETİ ADAM ET''

Ancak bu kez işi son derece sıkı tutmakta, çok önceden gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Söz gelimi istihbarat birimleri ile Öcalan arasında üzerinde uzlaşma sağlanan takvime ve yol haritasına örgüt uymadı ve bu durumu bastırmak için BDP''ye ''Hükümet Adım At'' mitingleri organize etme talimatı verdi. Böylece halkın asıl onlara söylemesi gereken cümleyi ''düşman'' olarak niteledikleri bir aktör için konumlandırıp, ''semantik'' bir müdahaleyi de içeren bir harp psikolojisi başlattı. Bu kez hedefte bölge insanı var. Bölge insanının sağduyusu ve inançları var.

Bu gerçeğin farkında olan hükümet, çözümden vazgeçmedi. Çünkü hükümet için, bu ülkenin selametini ve geleceğini düşünenler için ve de AK Parti için terör sorununu çözme arayışı ve çabası asla bitmez ve bitmeyecektir. Bu mesele ya çözülecek ya çözülecektir. Bir coğrafyanın kaderi üzerinde söz sahibi olmak isteyen birisi var olan tüm sorunları çözme iradesinden ve iddiasından asla vazgeçemez. AK Parti, Türkiye''de bugüne kadar gelmiş geçmiş en uzun vadeli projeleri olan bir siyasi partidir. Bu pozisyonunu kesinlikle sahip olduğu uzun vadeli tasavvurlara borçludur. Şiddet ve terörle birlikte çok uzun vadeli bir gelecek hayali kurulamayacağını herkes gibi onlar da biliyorlar. Çünkü bu son derece ciddi bir insani sorundur. Her geçen gün insanlığımızdan bir ''parça'' alıp götürmektedir.

Hükümet, örgütün çözüm sürecini boşa çıkaracak taktiklerine ve manevralarına aldırış etmeden demokratikleşmeye devam ederek karşı tarafı boşa çıkardı. Düşünün yıllardır ''bu işin sahibi ve kurucusu bellidir, eğer çözecekseniz gidin onunla konuşun'' denilmekteydi. Son derece aşağılayıcı bir anlam içerse de hep bir ağızdan pek çok kişinin ''iradesi irademizdir'' sloganları eşliğinde meydanlara çıktığını gördük.

Şimdi burada cevabı aranan iki soru var: örgüt, istihbarat birimleri ile İmralı arasında varılan mutabakata rağmen tekrar kanlı eylemlere tekrar başlayabilir mi? İkincisi de PKK neden süreci bitirme konusunda çok heveslidir?

KANLI SENARYOLAR

Birincisi şu, her örgütte olduğu gibi PKK''da da her zaman yalnızca tek bir tane ''bir'' numara vardır. Diğerlerinin hepsi numarasızdırlar, onun destekçisi ve takipçisidirler. O halde örgüt Öcalan''ın izni ve emri olmadan adım atmaz, atamaz. Eğer bu yönde bir durum varsa bu ''yeni'' bir taktik demektir. Ya Öcalan istihbaratları kandırmaya çalışıyor ya da ekibi onu. Ama her halükarda bu sürecin bitmesinin faturası ona çıkar.

İkincisine gelince, PKK tam da bu coğrafyada artık kendisine benzeyen partnerler bulma konusunda zorlanmaya başladığı bir süreçte çekilmeyi kabul etti. Ancak şimdi durum değişti. Eli kanlı aktörler bu coğrafyada yeniden mevzi edinmeye başladılar. Örgüt partner bulma endişesi ile silahlara veda etmeye niyetlenmişken, siyaseti silahın gücüne bağlayan derebeyleri yeniden canlanmaya başladı. Sahip olduğu kanlı mevzileri yeniden bir pazarlık kozu haline getirmek istemektedir. Bunu da bölge halkına karşı yürüttüğü psikolojik harp üzerinden gerçekleştirecektir. Ülkenin meşru hükümetini müstemleke, güvenlik birimlerini işgalci bir güç gibi gösterme çabalarının başka bir anlamı yoktur. Yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır. Kim kimden maadadır bu coğrafyada?

Örgütün yürüttüğü psikolojik harbin en önemli parametrelerinden birisi de bugüne kadar yapılmış olan tüm hataları kategorik olarak belli bir kesime mal edip, toplumsal yapının en önemli aktörlerinden birisini manen siyasetin ve toplumun dışına itmektir. Çünkü örgüt, bir başkası ile birlikte var olamayacağının farkındadır. Düşünün, esas işi kanlı eylemler olan bir yapı insan ölümlerinden duyduğu derin üzüntü (!) üzerinden yürüttüğü propaganda ile sosyolojik bir dönüşümü gerçekleştirmektedir.

Orta Doğu''da şu an olup bitenler örgütün iştahını kabartmaktadır. Kanlı senaryolar onları kendilerine çekmektedir. Bugüne kadar özellikle de bölge halkına karşı yürütmüş oldukları bu psikolojik harp ile yukarda bahsi geçen mekanizma gibi ''paralel'' bir yapı oluşturma peşindeler. Bugüne kadar Kürtlere yapılan haksızlıkların en büyüğü 1925 ile 1945 yılları arasında yapılmış olmasına rağmen örgüt, bu dönemi neredeyse hiç gündeme getirmez. Neden?

11 yıl önce