|

'Hakikat'i arıyorum

SOSYOLOG PINAR SELEK KAYBOLAN 2,5 YILIN ARDINDAN YENİ BİR HAYATIN PEŞİNDE

Mustafa Karaalioğlu
00:00 - 1/01/2001 Pazartesi
Güncelleme: 12:02 - 31/12/2013 Salı
Yeni Şafak
'Hakikat'i arıyorum
'Hakikat'i arıyorum

Şunu gördüm ki: Hakikat ile gerçeklik arasında çok ciddi fark var. Gerçeklik görünen şey, hakikat ise onun arkasında olan. Hakikati bulmak çok zor. Ben şimdi onu arıyorum.

Herşey nasıl başladı?

'Mısır Çarşısı olayı'ndan dolayı suçlandığımı öğrendiğimde koğuştaydım. Daha önce başka bir gerekçeyle tutuklanmıştım. O zaman da bir komplo vardı, fakat, Mısır Çarşısı olayıyla ilgili değildi. Evimde ve benim olduğu zannedilen atölyede bomba bulunduğu falan iddia edildi. Bunlar söylenirken rahattım, çünkü, hiçbirinin benimle bir ilgisi yoktu. Fakat daha sonra komplonun boyutu çok büyüdü.

Bu atölye çok konuşuldu. Nasıl bir yer orası?

Herkesin gelebildiği bir yer. Dışlananlara ilişkin çalışmalarımız olmuştu. Sokak çocukları, travestiler falan.. onlar da gelirdi. Kapısı herkese açıktı.

Bomba falan mı bulundu orada?

Bulunduğu iddia edildi. Oraya bomba koydular, sonra da buldular. Zaten bomba olabilecek bir atölye değildi. Çok giren çıkan vardı...

"Bombacı" olduğunuzu ne zaman öğrediniz?

O olayla ilgili olarak tutuklanmadığım için polis başta o konuda bir şey sormadı. Koğuştaydım... Bir ay falan olmuştu. Akşam televizyon seyrederken haberlerde "Mısır Çarşısı olayı açığa çıktı" denildi. Benim adım falan geçiyor... Olayla ilgili olarak ama hepsi başka nedenlerle 7-8 kişi daha tutuklandı. Yani bir toparlama yapılmış sonra da biraraya getirilmişler. İfadeler birbirini tutmuyor, bir sürü çelişki...

Mısır Çarşısı olayıyla suçlandığınız zaman siz PKK konusundaki ünlü araştırmanız nedeniyle gözaltındaydınız...

Evet, "Sen bu kadar ilişki kurmuşsun, mutlaka bu olayla da ilgin vardır. Bunlar sana güveniyor" gibi bir yaklaşım. Aslında o sırada tezimi bitirmeye bir ay kalmıştı. Son bir randevum vardı, Suriye'de Öcalan'la görüşecektim. Yurt dışıda çıkabilirdim ve o zaman bütün bunlar da başıma gelmezdi.

Öcalan'la görüşmek güç bir şey değil miydi? Sizin için nasıl bu kadar kolay oldu?

Bunu polis de sordu...

Siz ne cevap verdiniz?

Ben zaten o güne kadar PKK'yı yakından incelemiştim. Yöneticileriyle konuştum, kongrelerini inceledim. Günlerce tartıştım. Bir barış çabası içindeydim.

Komplonun, PKK ile ateşkeş öneren teziniz nedeniyle kurulduğunu düşünüyorsunuz. Teziniz devlet için bu kadar tehlikeli miydi?

Ateşkes 1 Eylül'de gündeme gelmişti. Bundan önce mutlaka bir provokasyon gerekiyordu. Bugün de aynı ortam var.

Gözaltına alınmadan önce bir süre takip edildiniz. İzlenmek nasıl bir duygu?

Ben o zaman, biraz da cahil cesareti diyeyim, işin ciddiyetinin şimdiki kadar farkında değildim. O zaman bunu çok önemsemiyordum..

İnsan kendisini bir filmde gibi mi hissediyor yoksa?

Kendi kendime, tabii biliyorlar araştırma yaptığımı o yüzden korkutmaya çalışıyorlar, diyordum.

Cezaevinde günleriniz nasıl geçiyordu?

İçeride özgürlük çok kısıtlı; gelişmeleri iyi takip edemiyorsunuz. Ama çok okudum. Hatta, dışarıda okuduğumu zannediyordum ama, gerçekten içeride okumaya başladım. Gerçi okudukça insanın rahatsızlığı daha fazla artıyor ama...

Hiç dışarı çıkamayacağınızı düşündünüz mü?

Evet düşündüm. Mısır Çarşısı olayı olduğu andan itibaren dedim ki: 'Bunlar çok ciddi!' Ama kendi adıma hiç korkmadım. Çünkü, daha okul yıllarında kendime: "Ulema mı alacağım derviş mi olacağım?" diye sordum ve derviş olmayı tercih ettim. İyi bir eğitim almıştım; Fransa'da master yaptım, Mimar Sinan'ı birincilikle bitirdim.

Mezuniyet töreni resmini duvara asmamışsınız...

O gün resim çektirmedim. Çünkü, törene Sabancı falan geldi; diplomayı onun elinden almak istemedim. Çok rahatsız oldum.

Bugün de gelse rahatsız olur musunuz?

Olurum, olurum... Yani insanları dışlamam; sonuçta o da kendine göre birşeyler yapıyor, ama, ben ödülümü bir bilim adamından almayı tercih ederim.

Hemen her konuda araştırma yapıyorsunuz. PKK'yı da, medyayı da, sokak çocuklarını da araştırıyorsunuz. Bu neyin arayışı?..

Şunu gördüm ki: Hakikat ile gerçeklik arasında çok ciddi fark var. Gerçeklik görünen şey, hakikat ise onun arkasında olan. Hakikati bulmak çok zor. Ben onu arıyorum. İçeride Ali Şeriati'nin kitaplarını, tasavvufu çok okudum. Yunus Emre'yi, Mevlana'yı, Mesnevi'yi, hatta Şehname'yi okudum. En çok etkilendiğim de şu oldu: Bir şey olmak çok önemli. Ve inanıyorum ki bu topraklarda Avrupa aydınlanmasından çok daha büyük bir zenginlik var. Demokrasinin kökleri aslında toplumda. Benimkisi bir arayış. 1990'lara kadar sosyalist görüşlerim vardı. Daha sonra şunu çok iyi anladım: Önemli olan demokrasi ve Batı demokrasisini sorgulamaya başladım. Bizdeki dışlama kültürünün aslında oradan doğduğunu gördüm. Ardından da bu toprakları anlamak için bir yolculuk başladı.

Epeyi yol almışsınız. Geriye bütün bunlardaki "hikmet"i yakalamak kalıyor...

Evet, doğru. Bakın, içerdeyken çok ilginç bir şekilde köksüzlüğümü farkettim. Muazzam bir köksüzlük var. Kuşaklar arasında deneyim aktarımı az. Babamın kuşağından bile deneyim alamıyorum. Sürekli kesiliyor...

Şimdi yeni bir hayat başlıyor. İlk adımı nereden atmaya başlayacaksınız?

Şu anda medyanın kuşatması var ve açıkcası bundan çok rahatsız oluyorum. Bilimsel çalışmalarım devam edecek. Öğrendiklerimi hayata geçirmek istiyorum. Gerçekten daha işin başındayım; haddimi biliyorum. Cezaevinde okudukça cehaletimi gördüm ve ürktüm. Hayat o kadar karmaşık ki... Hayatı anlamak istiyorum. Barış, demokrasi ve insan hakları konusunda çalışmak istiyorum.

Mısır Çarşısı Mağdurları Derneği kurmak istediğiniz yazıldı. Hiç de iyi bir fikir değildi!

Değil... Ben sadece Mısır Çarşısı olayının bir mağdurunun da kendim olduğunu ve bir espri olarak bir dernek kurabileceğimi söyledim. Ardından da bunu kesinlikle yazmamalarını istedim. Yazıldı ve sonra onlar da "buraya gelmesin" falan dediler. Tam bir kışkırtma... Yine de şunu söylüyorum: O insanlar çok olgun davrandılar, kullanılmadılar.

Cezaevi günlerini hep böyle, sosyolog olarak insanları gözlemleyerek mi geçirdiniz? Zaman zaman sade bir insan olarak kendinizle başbaşa kaldığınız anlar olmadı mı?

Özel anlarım bana ait. Ama, aslında hiçbir zaman bir sosyolog gibi davranmadım. Herşeyden önce bir insanım ve doğruları söylüyorum. Mesela, PKK ile devlet arasında sorun var, onu söylüyorum.

Söyleşinin başından beri ben PeKaKa, siz ise PeKeKe diyorsunuz. Niye böyle oluyor?

Kürt değilim ama onların diline saygı duyduğum için öyle söylüyorum.

Bir örgüte sempatizanlığınız var mıydı?

Yok; sadece lisedeyken öğrenci şeyleri falan. Özellikle örgüt sempatizanlığı yok.

Siz içerideyken ölüm oruçları başladı. Eylemlerin temelindeki insan tabiatına aykırı örgüt hiyerarşisini gözlemleyebildiniz mi?

Ayrı koğuşlardaydık; bu nedenle ayrıntılı bir şekilde gözlemleme imkanım olmadı. Ama şu bir gerçek: Demokrasi kültürümüz çok zayıf. Bu durum, devlet yapımızla çok yakından ilgili. Orada ittihatçı çizginin kendisini ortaya koyduğunu düşünüyorum. Sadece sol örgütler için değil, sol, sağ, resmi vs. hepsinde ciddi bir demokrasi sorunu var.

Siz de tam bu sırada üzerinizdeki projektörler yetmezmiş gibi, bir de F tipine karşı açlık grevine başladınız. Açlık grevi teklifi örgütlerden mi geldi?

Hayır, onlardan bir teklif gelmedi. Sorunların diyalogla çözülmesi gerektiğini düşünüyordum. Bu konuda mücadele vermek sadece örgütlerin kararı değil. Herkes grev yaptı, adli mahkumlar bile. Başlamadan önce, dışarıdan insanların görüşünü aldım, ne yapmak lazım diye.

Peki, size zaten "herşeye karışıyorsun bir de bu işe bulaşma" demediler mi?

Bunu herkes söyledi ama şunu çok iyi biliyorum: Mısır Çarşısı yakıştırması bana bunun için yapıldı. Sürekli baskı altkında tutma, sınırlama. Öyle bir suç yüklüyorlar ki, ben sürekli olarak kendimi savunmak durumunda tutacağım. Yok, ben öyle değilim, ben suçsuzum. Bunu kırmam gerekiyordu... Türkiye bıçak sırtında. Diyalog şart. Öyle bir an gelecek ki bombalar da patlamaya başlayacak.

Sizde bayağı bir provokasyon endişesi var...

Cezaevinde gladio, kontr-gerilla ve Amerikan Savaş Startejileri gibi kitaplar da okudum. O kadar kitabı okursanız sizde de olur.

Sokak çocukları sizi çok seviyor. Tuktuklandığınız zaman ne düşündüler?

Çok ilginç... "Polis, Pınar abladan bir kitap istemiş, Pınar abla da vermemiş, o yüzden ona suç atmışlar" demişler.

Şartlar 12 Eylül'den de kötü

Türkiye'nin bugünkü şartları 12 Eylül şartlarından daha kötü. İhtilalden sonra 4,5 yıl hapis yattım ama bugün 12 Eylül'ü arıyorum. Herkesin başına her an bir bela gelebilir...

Alp bey, siz de cezaevinde yattınız. Acaba bir yakıştırma oluyor mu? Yani polis, 'bunun babası da solcuydu' falan gibi düşünmüş olabilir mi?

Hayır hayır... Pınar araştırıcı bir kızdır. Başına gelen bu olay araştırma yeteneği dolayısıyla geldi. Yoksa benden kaynaklanan bir şey zannetmiyorum.

Pınar'ın tahliyesinden sonra "bu sistemde bunlar olur" dediniz. Sözlerinizde neden bir babanın öfkesi yoktu?

Tabii öfke ile bir yere gidilmiyor, bunu gördük. Sistem değiştirilmedikçe şahıslarla tek tek dava açmışsın, yapmışsın problemin çözümü olmuyor. Asıl mesele olayı bitirmek. O da demokratikleşme ve adli reformdan geçiyor. Bu dava adli reformun yapılmasına sebebiyet verirse büyük bir kazanç olur.

Kızınızın bir komploya kurban gittiğine ne zaman inanmaya başladınız?

İlk gün söyledim. Çünkü, kızımı tanıyorum.

Tamam... Bu bütün babaların görevi. Bu kanaati destekleyecek bazı bulgular da var mıydı?

Onları sonra bulduk. Atölyeyi işyeri zannettiler; orada ve Pınar'ın üzerinde patlayıcı bulunmuş oldu. Şubeye götürüldüğünde üzerinde olan eşyalar için tutulan tutanakta ne patlayıcı, ne de atölyenin anahtarı var. Sonra ikinci bir tutanak tutuluyor, oraya çantasında patlayıcı olduğu yazılıyor. İlk komplo işareti bu. Sonra atölyenin Pınar'ın cebinden çıkarıldığı iddia edilen anahtarla açıldığı idda edildi. O kadar pervasız yapıyorlar ki bunu... Halbuki hiçbir tutanakta anahtar yok! İncelemeye aldıkları patlayıcılar da Pınar gözaltına alınmadan 11 saat önce bulunmuş şeyler. Parmak izi uydurmak için de bir falçata kını alıyorlar. Ama, o da atölyeden alınan eşyalar arasında yok.

Hangisi güç? Siz içerdeyken kızınızı özlemek mi, yoksa o içerdeyken ona hasret kalmak mı?

O zaman mektuplaşarak hasret gideriyorduk. Ama, bugünkü şartlar 12 Eylül şartlarından daha kötü. Biz içeride rahattık. Çocuklarla rahat görüşebiliyorduk. Ama ben şu dönemde 12 Eylül'ü arıyorum. Çünkü hergün başlarına bir bela gelebilir diye düşünüyorum.

Cezaevleri, Selek ailesinin 7 yılını çaldı

Pınar Selek... 29 yaşında bir sosyolog. Aydın, yazar-çizer ve düşünürlerden oluşan bir aile çevresinden geliyor. İyi bir eğitim ve bitip tükenmek bilmeyen araştırma enerjisi... Mısır Çarşısı patlamasının sorumlusu olarak 2,5 yıl cezaevinde yattıktan sonra bayram öncesi tahliye edildi. Pınar'ı kurtarmak için büyük bir mücadale veren 103 kişilik hukuk ordusunun "kumandan"ı olan baba Alp Selek de TİP Davası'ndan dolayı 4,5 yıl cezaevinde yatmıştı.

23 yıl önce