|

"İngilizler yüzyıllık utancın altından kalkamayacak"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Zekeriya Kurşun köşesinde "Yüz yıllık utanç belgesi" başlıklı yazısını kaleme aldı. Hayrettin Karaman, Aydın Ünal, Kemal Öztürk ve Merve Şebnem Oruç da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
08:28 - 2/11/2017 Perşembe
Güncelleme: 09:19 - 2/11/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Zekeriya Kurşun, Kemal Öztürk, Hayrettin Karaman, Aydın Ünal ve Merve Şebnem Oruç
Zekeriya Kurşun, Kemal Öztürk, Hayrettin Karaman, Aydın Ünal ve Merve Şebnem Oruç

Zekeriya Kurşun, Hayrettin Karaman, Aydın Ünal, Kemal Öztürk ve Merve Şebnem Oruç'un yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Zekeriya Kurşun: Yüz yıllık utanç belgesi

Tarihin akışını değiştiren pek çok metin vardır. Ama burada sözünü edeceğimiz metin kadar tahrip edici ve belki de sonsuza kadar dünya barışını tehdit eden başka bir metin yoktur. İngilizler bütün dünyaya sarsılmayacak bir barış sunsalar bile bu yüzyıllık utancın altından kalkamayacaklardır.Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna yaklaşıldığı sırada 2 Kasım 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un, siyonizmin ünlü destekçisi Lord Rothchild’e ulaştırılmak üzere sunduğu mektupta şu ifadeler yer alıyordu: Majestelerinin hükümeti Yahudilere Filistin’de bir yurt tesisi fikrini hararetle desteklemektedir. Bu muğlak ifade ile ünlü filozof Kant’ın kavramsallaştırdığı “ebedi barış”ın de önü kesilirken; bu maksatla her ne gerekiyorsa yapılacaktır denilerek, hem Osmanlı devletini taksimine ve hem de milyonlarca Filistinlinin mağduriyetine kapı aralanmıştır. Filistin’de yaşayan ve Yahudi olmayanları medeni ve dini haklarının zarar görmemesi için de azami gayret gösterileceği yalanıyla da bu utanç belgesi taçlandırılmıştı. 

Hayrettin Karaman: Mezhepçilik ve tarikatçılık

Mezhepler ve tarikatlar İslam’ın zenginliği, kıyamete kadar bekasının en önemli iki dayanağı, dinin tabiatı ve insan fıtratının zorunlu sonucudur. Ama mezhepçilik ve tarikatçılık böyle değildir; tam aksine hem mezheplerin hem de tarikatların öldürücü düşmanıdır. Ne zaman mezhepler ve tarikatlar arasında müsamaha, kardeşlik, “hepsi bir kutlu ağacın dalları, hepsi aynı kaynaktan akan içimi farklı sular” anlayışı hakim olmuş ise Müslümanlar huzur ve geniş imkanlar içinde yaşamışlar, ne zaman mezhep ve tarikat taassubu, tekelciliği, tekbenciliği, ötekileri dışlamacılığı, tek bir mezhebin veya tarikatın din yerine konması anlayış, propaganda ve uygulaması baş göstermiş ise arkasından tefrika, hatta çatışmalar gelmiştir.Bu ilişki biçimi Sünnî mezhepler içindir; diğer İslam mezheplerine karşı tavır da “din kardeşliği ve ümmet birliği” şuuru içinde olmalıdır. Bir iki yazıda bu girişi açmanın, yeniden hortlatılmak istenen mezhepçilik, tarikatçılık (ve ırkçılığın) teskini bakımından umarım faydalı olur. Taassup: “İlmî, dinî ve aklî olmayan âmillerin tesiri altında bir görüş, kanaat veya tarafa sımsıkı bağlanmak, gerektiği halde ayrılmamak” demektir.

Aydın Ünal: Seçimle gelen diktatör yoktur

Serbest ve şeffaf seçimlerin olduğu hiçbir sistem diktatör üretmez. Yani diktatörler seçimle gelmezler. Tarihte seçimle gelen diktatör yoktur.Bazılarının, daha cümle bitmeden, büyük bir özgüven ve kesinlik edasıyla “Hitler?” dediklerini duyar gibiyim. Hitler’in seçimle işbaşına gelen bir diktatör olduğu iddiası yakın tarihin en büyük yalanlarındandır. Hitler, 1932’de Almanya başkanlık seçimlerinde aday oldu ama Hindenburg karşısında kaybetti. Kasım 1932’de yapılan seçimlerde Hitler’in Nazi Partisi hükümet kuracak çoğunluğu alamadı. Hitler, kendisi hükümet kuramadığı gibi, Popen’in de hükümet kurmasını engelledi. Sonuçta Hindenburg, seçilmediği ve haketmediği halde Hitler’i Başbakan olarak atadı. 20. Yüzyıl’ın en büyük ve bedeli en ağır politik yanlışı da bu oldu. Hitler, Reicstag yangının bahane ederek, diktatörlüğünü ilan etti. 1937 seçimleri artık serbest ve şeffaf bir seçim değildi.

Kemal Öztürk: İstanbul’a kim başkan olacak?

Sorunun cevabını vereceğim. Sağlam kulislerim var. Ama önce mevcut duruma bakalım, bazı prensipleri konuşalım.İstifa ettirilen belediye başkanları sonrası AK Parti belediyelerinde bir gerginlik var. Bazı başkanlar, ‘görevden el çektirilecek miyim?’ diye tedirgin. Gazetecilere bile bunu soruyorlar. Bence bir başkan bu duruma düşürülmemeli. Başkanla beraber çalışan kadrolar da aynı şekilde ciddi kaygı taşıyor. Başkan giderse onlar da görevden alınacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ciddi kadro değişimi yaşanıyor şu anda. Yakında Ankara, Bursa, Balıkesir’de de olacak. Kadroların kaygısı bu yüzden. SEVGİDEN VE KORKUDAN ÇALIŞMANIN FARKI Bu durumu, ‘ne iyi işte, belediyeler kendine geldi, herkes daha iyi çalışır’ diye savunanlar varsa, yanılıyor. AK Parti kadroları partisini, liderini, şehrini ve ülkesini çok sevdiği için canla, başla çalışırdı. Şimdiye kadarki başarının sebebi de budur. Böyle giderse artık korkudan çalışacaklar. Buradan bir başarı hikayesi çıkmaz. Belediyelerdeki sorunların ne boyutta olduğunu en iyi bilen, AK Parti Genel Merkezi’ndeki yerel yönetimler başkanlığı olsa gerek. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı'na gelen şikayetlerin bir kopyası da buraya geliyor.

Merve Şebnem Oruç: Türkiye’nin S-400 kararının nasıl sonuçları olacak?

Türkiye’nin Rusya’dan yüksek irtifa kapasitesine sahip uzun menzilli hava savunma sistemi S-400 satın almasıyla ilgili Batı cephesindeki homurtular sürüyor. En son NATO Askeri Komitesi Başkanı Orgeneral Petr Pavel’den “egemenlik ilkesi gereği ülkeler kendi savunma kararlarını almakta bağımsız ancak bu kararların sonuçlarıyla yüzleşmekte de bağımsız,” şeklinde bir açıklama geldi. Pavel, “S-400 füzelerinin Ankara’nın NATO müttefikleriyle herhangi bir savunma sisteminin parçası olmasını engelleyebileceğini” öne sürerken “NATO savunma sistemleri ile entegre olması bile bir ülke topraklarında S-400’lerin bulunmasının oraya potansiyel olarak konuşlandırılacak olan müttefik varlıkları için zorluklar çıkaracağını” söyledi.Ardından NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e konuyla ilgili olarak bir kez daha mikrofon uzatılınca Stoltenberg daha önceki sözlerini yeniledi: “NATO üyeleri hangi ekipmanı edineceklerine kendileri karar verir. Yeni hava savunma imkanlarına yatırım yapma kararı, bir ülkenin ulusal kararıdır.” Petr Pavel’in “sonuçlarıyla yüzleşirler” şeklinde Türkiye medyasında yer bulan açıklamalarıyla Stoltenberg’in yüzeysel cevabı ardı ardına gelince, durum haberlere NATO Genel Sekreteri’nden Askeri Komite Başkanı’na bir düzeltme gelmiş gibi yansıdı.

#​Zekeriya Kurşun
#Hayrettin Karaman
#Aydın Ünal
#Kemal Öztürk
#Merve Şebnem Oruç
6 yıl önce